Uzaktan batan günün koynundaki ıslak deniz
İncecik servi dalı gibi bu hayat
Kendi renginde eriyen güneş
Kalıplara dökülmüş bir akkor kılıç
Yüreğimiz
Yanık kara göğün alnında
Hüzünlü bir yara gibi sıyrıldı kalktı kabuk
Yeter artık dedi
Bir toplumun gülüşüyse güzel yaşam
Ey kırılan put
Kimin içinde
Senden büst yapacaklardı
Neden bileceksin
Kırılırken kilden narin yapın
Sandılar yok edecekler
Çitlerle çevrili bu dünyada
Özel Mülkiyetin icadıydı
Kardeşin kanına bulaşan ilk günah
Bunu unutmuyorum
Birşey var ki onu hiç unutamayacağım
Kadın yüzünden işlendi dendi
Bu cinayet
Bunu asla unutamayacağım
Gazyağı kokan yaşamımız
Nasıl dönüşecek
Gülük güneşlik bir bahara
Gördün işte böyle işleri de
Varmış dünyanın
Kimseyi bırakmıyor kendine ki yüzü gülsün
Emek hırsızları bu sömürgenler
Bu vahşi haydut sürüsü
Dünya dönsün dursun
Namımız yürüsün yeter
Diyor kana bulanmış bu vahşetle
Susmanın bileytaşında aşınan sözler
Hakedilmemiş hakaretlerle
Kendine kovuluyorum
Dondu iliştiğim akış
Ördüm duvarsız hücremi
Bakışın fırtınası
Cinnetin dinsin esmer kız
Tenimi giyindim korkum yok
Ortadoğu’da çocuklar boğazlanırken
Gökten yere şırnaşan köksüz sarmaşık
Çöle sıkışmış deniz değilim
Kuruyan etimdeki mühür
Kavmimin kan tutmuş terekesiyim
Eksik imge olamam varoluşuma
Ceketim orda asılı
Çeker giderim ateşin ortasına
Korkmam zincirlenmiş mülkiyet tutkusundan
Dün yardım o alanları bugün de yararım
Mehmet Özgür Ersan 23.09.2014 kadıköy
Bir cevap yazın