Bazı insanlar vardır konuşarak tastamam anlatırlar hislerini. Bazıları susarlar avaz avaz. Bazıları ağlarlar. Bense yazarım. Okunmayacağını bildiğim halde çok şey vardır yazdığım. Bir köşede ağlamaktan yazarım bazen. Bazen uçurtma uçuramamaktan. Bazen tutamadığım balıklardan yazarım. Bazen babamı yazarım. Bazen olmayışını, sözünde hiç durmayışını. Elbet, elbet yazarım.
Bir sokağın başından başlarım yazmaya. Karanlığından, rüzgarının ayazından, mevsimin kara kışından yazarım. Türlü türlü dertlerden sıyrıldıkça yazarım. Saat altıyı vurduğunda, henüz sabah olduğunda, sokak lambaları hala yanarken; tütünde duman usulca tüterken yazarım. Hangi şehrin hangi sokağıysa, hangi acının hangi son soluğuysa, hangi mevsimin en soğuğuysa yazarım. Ben, elbet yazarım.
*
Anlasınlar isterim okudukça. Her satırda anlasınlar. Her satır başında bana rastlasınlar isterim. Sokakları gibi olsunlar İstanbul’un. Balık ekmek olsunlar Eminönü’nde. Rakı olsunlar buğulu şişede. Arayıp bulsunlar da Kadıköy’de benimle yeniden doğsunlar isterim. Ben mi? Beklerim elbet.
Şairlerin dilini anlayalı çok oldu. Başıbozukluğu bundan sebep yazdıklarımın. Terazisi bozuk aşklar da bundandır ya hep. Ah Süreya, ah Attila. Nasıl da rastlaşmadık sizinle aklım almıyor hala.
*
Sorarsan bana acıdan mı yazarsın diye hep. Önce bir duraklarım, sonra yeniden yazarım elbet. Sen anlatsana biraz mesela bana kuşlardan bahset. Hani beyaz üzerine sarı, hani kuzgun, hani martı. Açtım-mı rüzgara karşı kanatları.. Bak buna yazılır işte. Hani yazarım dedim ya sana. Yazarken de sustuğum olur. Kimi zaman ah der susarım. Kimi zaman iz der susarım. İzi ve ahı olan, izahı olmayanlarda.. Ben mi? Susarım elbet.
Bir cevap yazın