Bati kendini somuren-somurulen ilişkisi çerçevesinde ama ırk, cinsiyet ve
sınıftan etkilenerek, Marksistlere göre ekonomik olarak ve üretim araclariyla,
ama aynı zamanda karşısındakinin medeni olmamasinin resmini çizer. Kendi
degerlerini, Dogunun kültürüyle rekabetten doğan değerleri, Dogu-Bati farkıyla
belirginlestirip tüm insanlığın değerleri olarak gösterir.
Postkolonyalizm , sömürge sonrası imparatorlukların geriye bakış kültürüdür.
Ancak, sorduğunuz soruda da geçtiği üzere önemli olan kimin geriye baktigi.
Batılı dusunurler, oryantalist coğrafya hakkındaki dusuncelerini ifade ediyorlar
ve bu, postkolonyalizmi oluşturuyor. Ancak postkolonyalizm, tumuyle batılı bir
görüş de değil. Coğrafya itibariyle sınırlarını cizebildigimiz görüşlerin kültür
ekseninde sınırlarını cizemiyoruz. Aslında sömürgecilik ve emperyalizm
arasındaki ayrimi cizememiz, postkolonyalizm görüşünün batılı olup olmadığı
sorusuna farklı bir boyut kazandırıyor. Çünkü ifadede bahsettiğiniz batinin
doğuyu yanlış göstermesi ile ilgili değildir, sozunu açıklıyor. Çünkü Osmanlı gibi
oryantalist coğrafyanın imparatorluklari, tam tersine batı tarafından sömüren
olarak degil, hoşgörülü gösteriliyor. Batı ise sömüren taraf olarak gösteriliyor.
Oysa ki buradaki literatürü inşa eden Batı düşünürleri. Postkolonyalizm, Batinin
normlarini anlamaya ve adapte etmeye çalışırken milli bir tarih kuran Üçüncü
Dünya ulkelerini anlamak için bir literatur sunar. Bilgi, güç ve kolonilesmeyi,
ifadede yer alan, inceler. Yine de Batı, Doğuyu inşa eder, demek oldukca iddialı
bir soylem. Çünkü burada ezen, ezilen ilişkisinden çok karşılıklı iki kültürün
birbirini etkilemesi söz konusu. İddiali bir soylem olmasının diğer nedeni ise,
sömürgecilerin yerine zamanla geçen elit kesim ise , kolonilesmeden sonra, Batı
ile beraber Oryantalist kulturu inşa etmesi. İfadede tartışılan bence Batı’nin
kendine çuvaldızı batirip batirmadigi sorusudur. İfadede bahsedilen, Doğu ‘yu
yanlış gostermek değildir konusuna elbette karşıt görüşler de üretilebilir.
Bati’daki bilimsel disiplin ve Doğu’daki ideolojik varsayımlar dendiğinde Batıya
feminen , Doğuya maskulen bir kimlik yüklenmiş oluyor. Bu da Hiristiyan
misyonerligine ve Saidin üzerinde durdugu sömürgeciliğe yol aciyor. Doğunun
resmini çizmek, Doğuyu domine etmeyi ve yeniden kurmayı da saglayabilir.
Haçlı Seferlerinde ilk olarak Doğu hakkında imgeler oluşmaya başladı. Bu da
Batı’nın inşa ettiği Doğu imgesinin , ifadede yer aldığı gibi gercekci olduğunu
gösteriyor. Haçlı Seferlerinde ilk olarak Doğu hakkında imgeler oluşmaya
başladı. Bu da Batı’nın inşa ettiği Doğu imgesinin , ifadede yer aldığı gibi
gercekci olduğunu gösteriyor. Haçlı Seferlerinde ilk olarak Doğu hakkında
imgeler oluşmaya başladı. Bu da Batı’nın inşa ettiği Doğu imgesinin , ifadede
yer aldığı gibi gercekci olduğunu gösteriyor. Haçlı Seferlerinde ilk olarak Doğu
hakkında imgeler oluşmaya başladı. Bu da Batı’nın inşa ettiği Doğu imgesinin ,
ifadede yer aldığı gibi gercekci olduğunu gösteriyor. Haçlı Seferlerinde ilk olarak
Doğu hakkında imgeler oluşmaya başladı. Bu da Batı’nın inşa ettiği Doğu
imgesinin , ifadede yer aldığı gibi gercekci olduğunu gösteriyor. Haçlı
Seferlerinde ilk olarak Doğu hakkında imgeler oluşmaya başladı. Bu da Batı’nın
inşa ettiği Doğu imgesinin , ifadede yer aldığı gibi gercekci olduğunu gösteriyor.yüzyılda ise Batı’nın mutlak hakimiyeti degismeye basladi. Böylece,
Doğunun değerleri yanlış olarak etiketlenmemeye başladı. Bu da Batı’nın Dogu
hakkındaki gerçekliği manipüle etmemesi tezini güçlendiriyor. Seyyahların ve
diplomatların seyahatleri sonucunda seyahat yazilari, siyasi yazılar ve el
kitapları Doğu hakkında Batı’nın ozelestirisini de içermektedir. Bu Batı’nın Dogu
hakkındaki gerçekliği manipüle etmekten çok kendisini güç objelerinde daha
yuksek bir yere konumlandirarak bu öz elestiriyi yaptığını gösteriyor. Binbir
Gece Masallarının Fransızca tercümesini yapan Galland, Musluman ülkelerin
dinleri ve kültürü üzerine araştırmalar da yaptı. Bilimsel bir araştırma varsa
yanlis yansitilmadigi da soylenebilir. Ancak Doğunun inşasını Batı’nın inşa ettiği
de buradan yorumlanabilir. Örneğin, Kuranikerim in İngilizce tercumesini yapan
yine Batılı dusunurlerdir.
Duperron, despotizmin Batıda temsil edildiği şekilde olmadığını, halk kadar
hükümdarın da hukuka tabi olduğunu söylemiş. Yani ifadede denildiği gibi
doğru gösterildiği gösteriliyor. Ancak 19. yüzyıllardaki çalışmalarda , bununla
çelişen bir şekilde, Batınn üstünlüğünün Doguya kabul ettirildiği söyleniyor.
Ancak belki de ekonomik ve kültürel göstergelerle incelersek bu ustunluk yanlış
değildir. Doğu misafirperver ve cahil olarak gösterilmiştir. Doğunun ayağa
kaldirilabilecegine ilişkin görüşlerse sömürgeci görüşe yönlendirmektedir.
yuzyilda Doğuya yönelik romantik-egzotik bir ilgi başladı. 18. yüzyılda Doğu
despotizmi etrafında geliştiren söylemlerin İslam hayranlığıni yok etmeye
başlaması ifadenin aksine Doğunun olduğundan farklı gösterilmesine örnek
olabilir. Batı , dinin Doğu cahilligine sebep olduğu gibi yanlış bir söylem
geliştirmiştir. Gelişmişlik ölçütü, Batılı ölçütler olmaktadir. Dogu, Edward Said
ile yeniden okunmaya başlanmıştır. İfadede doğru okundugudan
bahsedilmektedir. Doğu, cahil ama mistik, egzotik olarak tanımlanmıştır. Batı
toplumu, ben i ve öteki yi tanimlamistir. Verilen ifadenin tersine, Doğu
kendisinin Batıyla yarisamayacagini düşünmeye başlamıştırSanat eserlerinde
Doğu, egzotik ve sırlarla dolu olarak tanımlanmıştır. Her kavram kendini aksiyle
var edebilir, düşüncesi Said in eserlerinde görülmektedir. İslam dininin terörle
ilişkilendirilmesi, Amerika nin Müslümanları hedefe almasi ifadenin zittina olan
örneklerdir. Batı, Doğu hakkındaki görüşü yanlış inşa etmistir. Ancak Batı’nın
yaptiginin somurgecilik, Osmanlı’da yapılanın ise hoşgörü politikası olması ,
ifadede belirtildiği gibi Doğunun yanlış gösterilmesi de değildir. Tam tersine öz
elestiridir. Batı dusunurleri, Doguyu görerek bu eleştiriyi yapmışlardır, bu bir
yanlış temsil ihtimalini dusuruyor. Ancak gördükleri geleneklerden etkilendikleri
olmuştur.
Burada kendi düşüncem, muhasir medeniyetler seviyesi diye bir şey de var.
Aydınlanma Devri ile beraber Doğu ve Batı imgeleri daha da belirginlesmistir.
Ancak Atatürkçü düşünce Aydınlanma düşüncesini de esas almıştır. Atatürk, bu
düşünürleri çok okumuştur. Yani Batı’nın yansıttığı Dogu çok da yanlış
olmayabilir ama abartılı olabilir. Ancak oryantalizm konusunda bilimsel bir
merak varsa bu da içinde bir hayranlığı taşır. Napolyon da gittiği kulturleri hep
incelemistir. Oryantalizmin burada basladigina dair bir görüş vardır. Bence,
Avrupa nin cokkulturluluge tahammul edememesinden cok ortaya konulan
daha üstün tabir edilen değerlerin adapte edilmesi söz konusudur. Bunu Avrupa
ekonomik ve politik üstünlüğüyle yapmaktadır. Zaten üstünlük, ülkelerin
kulturel değerleriyle olamaz. Ancak eğitimin kültürel değerleri bicimlendirdigini
göz onunde bulundurmaliyiz. Edward Said and His Critics de oryantalizmin
postkolonyal teori için ilk aşama olduğu soylenmis. Eğer boyle deniyorsa
kolonyal güç ve Batı bilgisi arasında bir yakınlık vardır. Eğer oryantalizmi Batı
inşa ettiyse, bu bir öz elestiri olabilir. Kolonyal anlamin metinsel üretiminden
etkilenen postkolonyalizm sadece metinsellikten ibaret değildir. Farklı sanat
kollarında ve sosyal rollerde yansıma bulmustur deniliyor. Bu da verilen ifadeyi
destekler. Çünkü farklı kollarda yansima bulan değerlerin yanlış olmasi ve yanlış
yansitilmasi mumkun değildir. Ayrıca bu makalede bahsedildigi gibi Said in öncü
hareketi koloni ve imparatorluğa ilişkin Angloamerikan literatüründe ve kültür
teorisinde yer alır. Amerikan literatüründe yer alması bile Oryantalizmle ilgili
görüşleri Batı’nın inşa ettigini gösterir. To deconstruct the text, to examine the
process of its production, to identify the myths of imperialism structuring it, to
show how the oppositions on which it rests are generated by political needs at
given moments in history , quickened the text to life in our world(Pathak et al.
1991, p. 195)
Emperyalist mitlerin metinlerde yer alması nedeniyle Oryantalizmin
entelektüel olusumlar uzerine devrimsel bir etkisi olmustur. Oryantalizm, İslam,
Orta Doğu, Doğu, Avrupa, Amerikan emperyalizmi arasindaki tarihi bir güç
iliskisidir. Siyonizm, Filistin, Amerika, İslamik dünya arasindaki ilişkiyi ortaya
koyar. Ancak ifadede bahsedilen bu ifadenin carpitilmadan doğru ortaya
koyulduğu. Said , bu ifadenin genel olarak zittini ifade etmiş. Kitapların
emperyalizm şiddetini yansıtamadigini söylemiş. Said, kolonyal güç ve kolonyal
bilgi arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu söylemis. Benim düşüncem, ifadenin
aksine, ekonomik güce sahip olanın bilgi ile iliskisi varsa zaten bir yanlış
yansitma vardır. Bilgi ile dominasyon ilişkisini aşağıdaki cumleler soyle ozetliyor:
Accordingly, it claims that the peculiarly Western style for dominating,
restructuring, and having authority over the Orient is inextricable from the
peculiarly Western style of studying and thinking about the Orient. Raymond
Williams demiş ki indicative text ler dünyada olanlari gösterir ama subjunctive
text ler sosyal ve politik olarak erişilebilir olmayani gösterir, deniliyor. Bu
bakımdan, örneğin, kutsal kitaplarla ilgili text ler subjunctive olmus oluyor,
burada bahsedildiği uzere. İfadede Batı’nın oryantalizm hakkında taraflı bir
görüşü olmadığı söyleniyor. Ancak, bence, indicative text ler tarafsız olamaz.
Burada 1970 lerde sosyal demokrasinin Almanya ve İslandinavya’da
yenilmesinden ve Fransa’daki muhafazakar ters tepkiden bahsedilmiş.
Bunu yorumlarsam, sağ görüşün yukselmesi oryantalizme indirilmiş bir
darbedir. Cunku, sağ görüş milliyetçi değerleri savunur. Bu yüzden bence sol
gorus, ekolojizm ve üçüncü dunyacilik görüşü ozdeslestiriliyor. Burada Ahmad
in görüşü Üçüncü Dunya ve ulusal ozgurlugun sol ile ozdeslestirildigi. Çünkü ,
Marksizm emek hareketiyle baglantilidir. İfadede yer alan oryantalizmin
Doğuyu doğru yansıttıği. Ancak Dogu doğru da yansitilsa alt bir pozisyona
düşürüldüğü doğrudur.
Said in Marx a katilmama nedeni onceden belirlenmiş kalıpları kullanmamak
istemesi. 1968 de aslında politik yerleskelerin sorgulandığı bir süreç. Benim
düşüncem de Doguyla ilgili olumsuz yargıların da bu süreçte sorgulandigi.
Marxism, Said e göre kolonilesmis dünyanın politik ihtiyaclarini gormede
yetersizdir. Benim gorusum, Marxist görüş de Doğunun esitlenmesini ve
Üçüncü Dunya ülkelerinin haklarını da savunsa da Batılı bir görüş ve Said in de
soyledigi gibi Doğuyu açık bir şekilde analiz edemiyor. Dolayısıyla , ifadedeki
görüşün tam tersi oluyor. Batı, Doğuyu yanlış göstermiş oluyor. Örneğin,
Filistin’de teorik Marksizmin islemediginden bahsetmis. Yani, bence , Doğuda
Marksist görüş islemiyor. Çünkü Marksist görüş, Doguyu analiz edemiyor. Yanlış
temsilden çok analiz edememek diyebiliriz. Said, Marx in goruslerine katılmıyor
.Yani verilen ifade, Edward Said and His Critics makalesiyle aynı seyi
savunmuyor. Ona göre, sosyalizm bile Avrupa ruhundan geliyor.
Bence bu dogru olabilir ama Avrupa’da doğan her görüş , sadece Avrupa hakkını
savunur diye bir şey de yok. Herhangi bir yerde bulunmayan o yer hakkında
yorum yapamaz da doğru degil. Ancak yine de Said le aynı gorusteyim. Çünkü
soyut bir ornek olarak kalıyor. İnsanların mücadelesini Marx in çalışması
göstermiyor. Foucault ya göre de Batı medeniyeti Avrupali olmayan dünya
analiz edemiyor. Bu yüzden ifadede yer aldığı gibi bir yanlış analizden çok, eksik
analiz var diyebiliriz. Said in Marksist eleştirisi, post-yapisalciliga yakındır. Ancak
her iki görüşü de eleştirir. As she argues, Marxist thought relies on the
possibility of suggesting to the worker that the worker produces capital
because the worker , the container of labour power, is the source of value. By
the same token it is possible to suggest to the so-called ‘Third World’ that it
produces the wealth and the possibility of the cultural self-representation of
the ‘First World’(Spivak 1990, p. 96)
Burada birinci dünya ulkelerinin kendilerini temsiline değinilmiş. İfadede
söylendiği gibi, Batı kendini de Oryantalizm yoluyla ifade eder. Ancak
somurulen-somuren ilişkisi yoluyla yapılan bu ifade, bu kültürel temsilin doğru
olup olmadığı ile ilgili değil. Bu, maskulen kimlik yüklenen Batiyi ve feminen
kimlik yuklenen Doğuyu da ornekleyebilir. Ancak, Batılılar buna cocugu
büyütmek gibi bir benzetme de yapiyorlar. Bunların hepsi Batı’nın kendini inşa
etmesi ile ilgili. Çünkü sömürüyü cocugu büyütmek gibi gösteriyorlar. Foucault
ya göre güç ve bilgi devletin içindedir. Ben de ekliyorum ki bu güç ve bilgiyi
kullanarak ifadedeki yanlış temsile yol acarlar. Other konsepti ile Said Batıyı
açıklar.
Anlamlar, güç olarak ustun olana aittir, diye bir görüş var. Bu, görüş ifadeyle
örtüşüyor. Ancak, ifadede tartışmamızi istediğiniz konu doğru olup olmadıkları.
Eğer anlayışı kit ve sessiz bir Doğu yansitiliyorsa elbette ki bu yanlış olacaktır. Bu
anlamda ifadeye katılmıyorum. Ancak, Batı’nın ekonomik ve eğitimsel
üstünlüğü tartışmasız dogrudur, bu Batı’nın kendi inşa ettiği bir soylem degil. Bu
anlamda ifadeye katılıyorum. Doğu hakkında bazı streotype ler vardır. Burada
bu anlatılmış. Benim yorumum, bazıları asagilayici, bazisi ise ovucudur.
Bereketli pazar yeri överken terörist aşağılayıcı olabilir. Streotype leri Bati inşa
etmistir. Doğru olduğunu verilen ifade destekler. Bence de doğru olanlar
olabilir. Ancak streotype la genelleme yapilmamali. Elbette bilimsel istatistikler
de carpitilabilir. İfadede doğru yansitmak denmis, elbette insan kendi kültürüne
karşı objektif olamayabilir. Ancak , streotype karın ayrımcı pratiklerin günah
keçisi olması da, Bhabha nin dediği gibi dogrudur. Ancak streotype larin ayrimci
pratiklerin günah keçisi olması da , Bhabha nin dediği gibi dogrudur. Ancak bir
ülkenin ne kadar tarımsal hammadde ürettiğine bakıp ne kadar verimli
olduğunu söylerim. Bu veriler çok değişmezse de sanat ve edebiyattaki temsille
oynanabilir.
Benim fikrim, ifadede bahsedildiği gibi Batı’nın doğru yansıtıp
yansitmamasindan çok kendi meşruluğunu, sömürünün ve ustunlugunun
gostermesidir. Alt kültür tanimlamasina ikinci makale olan After Colonialismde
değinilmiş. Bu alt kültürlere, elitist historiography de deginilmis. Yani tarih,
isteklerine göre şekillendirilmiş. Bu anlamda, verilen ifadenin tersi yansitiliyor.
Spivak in soylediklerini yorumlarsam, Orient kendi tarihleri içinde bilmeyen
obje oluyor. Yani, tarihi olarak bir alt-üst tanımlaması oluyor. İfadede verilen
ise bunun doğru bir tanımlama oldugu. Bence, kultürel olarak değil ama
ekonomik ve politik olarak bunun doğru olduğu.
Bir taraftan, irksal tarih yazimina diğer taraftan feministlerin karşı çıktığı
maskulenci tarih yazimina karşı çıkılıyor. Postcolonial Theoryde yazıldığı üzere ,
zaten son on yılda , birçok disiplin postkolonyal yaklaşımı ortaya çıkarmış. Yani
,bence, yanli tarih yazimindan çok farklı yaklaşımlar diyebiliriz. İfadede
bahsedilen Dogunun yanlış yansitilmadigi ve gerçekten açıklandığı. Bence, farklı
yaklaşımlar olduğu için yanlı yazilmis izlenimi veriyor. Ancak bu yaklaşımlar da
elbette Batı kökenli yaklaşımlar. Burada, bununla ilgili materyal ve analitik
yaklasimlardan bahsedilmiş. Ulus devletler , kendi kolonyal geçmişleri üzerine
tarih inşa etmek istemiyorlar. Belki de bu yüzden ifadede verildigine tam olarak
katilmiyorum. Çünkü, tarih, kültürel ve politik formlarla şekillenir. Ancak ulus
devletler, kolonyal tarihlerini de istemedikleri halde tasirlar. Postkolonyalizm,
geriye bakisla ilgili. İfadede bahsedilen ise kültürel ve politik kimliklere doğru
bakılıp bakilmadigi. Lyotard in buna, davranışlarındaki ve yasamlarindaki gizli
anlamları ortaya çıkartmasi yaklaşımı var. Ancak bu araştırmalar , yanliysa
elbette ortaya çıkaramaz. Kültürel kimlik de kolonyal geçmişten oluştuğu için
yanlis yansıtılması, o kültürün kimliği için bir sorun doguruyor. Psikolojide
olduğu gibi bastırılan anılar, gunluk hayattaki basit davranışlardan ortaya
çıkıyormus. Ben ornek verirsem, bir kulturel kimligi aşağı gormedigimizi
soyleyebiliriz. Ancak o insana karşı davranışımiz değişebilir.
Kendi gorusum,verilen ifade doğru olsaydı, davranışlarımız degismezdi. Demek
ki bir taraflı yansitma var. Ancak, elbette eğitim, kültürü şekillendirir. Böyle
deyince, bizden üst bir kültür, daha yüksek bir eğitimin şekillendirdiği kültür
oluyor. O yüzden , eğitimle yanlışlığı elenen gelenekler, doğru bir kulturle takip
edilmelidir. Örneğin, kadın sünneti,o coğrafyada değil ama doğru degildir ve
kültürel gorecelilikle hoşgörü bence bu konuya arttirilmamalidir. Bazı
gelenekler elenerek eğitimle kültür korunmalıdır. Bu anlamda , verilen ifadede
dediği gibi Oryantalizm doğru yansıtır, aciklar demek doğru degil, taraflidir.
Ancak yanlış gelenegi de ifade eder, bu anlamda manipüle etmez, demek
doğrudur. Lacan ise karsi taraftan bu durumu ele almis. Yani aslında
düşünmemiz gereken ezilen taraf. Ancak Lacan a gore bu anılar, resimler,
onların bize karşı olmasina yol aciyor. İn Sara Suleris words To tell the history of
another is to be pressed against the limits of ones own, thus culture learns that
terror has a local habitation and a name(After Colonialism). Simdi , burada ,
bana göre , bu makalede, Sara Sulerisin söylediği, tam anlamı açıklanmamış.
Çünkü , diyor ki burada, diğer kültürü anlatmak, kendi kulturu ile sinirlanir. Yani,
Doğunun kulturunu yanlis yansitmamaliyiz, diyen etik de Batidan gelir. Bu
benim düşüncem.
Burada kolonize eden ve edilen arasinda karşılıklı bir ilişki olduğu söyleniyor.
Bunu Memmi önce kolonize edenden nefret etmişler, sonra ona hayranlık
duymuşlar olarak açıklıyor. Bu, ifadenin tersine bir yanlış yansitma örneği. Bir
kültür, diğer kültüre göre üstün değildir. Ekonomik ve politik faktörlerle üstün
olabilir. Ancak konu, eğitime geldiğinde , size sormak istedigim bir soru aslında ,
bir kültür diğerinden üstün değil ama eğitim kulturu sekillendiriyorsa daha da
yuksek egitim varsa o zaman daha yüksek bir kültürden söz ediliyor olabilir.
Şimdi, benim bunun hakkındaki görüşüm su, torpulenmis kültürler olabilir. Yani,
kültürün bazı kötü yanları torpulenebilir. Örnek olarak kadın sünneti ve töre
cinayetlerini verebiliriz. Eğitimle sekillenebilir. Bu ifadeyi destekler. Sonuçta,
Oryantalizm Doğunun iyi yanları kadar kotu yanlarini da anlatıyor, Batı’nın da
aynı şekilde. Onun dışında burada Anglophiliadan bahsedilmiş. Bu ifadenin
tersini gosteriyor. Onlar, bizden korkuyorlar, ayırıyorlar gibi yansıtmaya
çalışıyorlar. Oysa discrimination yapan kendileri. Kolonyal durum, yakın ilişki
icindeki bir düşmanlığı ifade eder ve aile tarihi de bununla ilgili yazılır. Foucault
a göre güç ilişkileri her yerdedir. O yuzden de yanlış temsil mümkündür. Bu güç
ilişkileri, bence, tarihin yeniden şekillenmesini etkiler. Bu da ifadenin aksine
yanlış temsile yol açar. Liberaller demişler ki emperyalizmin Mesihsel bir gücü
vardir. Bu, elbette ki verilen ifadenin tersini söylüyor. Boyle başlayan bir tarih,
yanlı olacaktir.
Kolonyalizmin diğer bir boyutu da Batili olmayanla arasindaki kültürel farkı yok
etmesidir. Buna asimilasyon politikası izlemek diyoruz. Asimile eden bir
kültürün de objektif bir tarih yazmasi soz konusu degildir.
Gendzier in soylediklerini yorumlarsam, yanlış temsil olmaması için belki other
tanımı self ten ayrilmalidir. Gandhi de Fanon da kolonyal medenilestirme
misyonuna karşı cikmislar. Ayrıca Fanon, efendisine karşı kıskançlıkla dolu
olduğunu söylemiş. Bu Batı’nın Doğuyu yanlış yansitmasina da bir ornek. Bu
anlamda ifadeye katılmıyorum. Endüstrileşme ile de bağlantısı kurulabilir. Bilgi,
insanları manipüle ederek yanlış temsil için kullanılmıştır. Bu anlamda ifadeye
katılmıyorum. Marksist anlayışta da kolonyalizme kayıtsızlık var denmiş. Çünkü
Marx ekonomik olarak sadece kolonyalizmi açıklar. Derrida da Foucault da
farklılık için kolonyalizmi göstermezler. Marksist anlayistakiler ise rasyonal ve
evrensel bir işbirliğini insanların arasında gözetir. Oysa, bence , güç ilişkileri
baştan eşit dagilmamistir. Evrensel bir işbirliği bence ortak değerlerle olur.
Ancak değerler aynı değildir, değer farkliligi kültürel farktan gelir.
Marksistlere göre, kültürler arası görüş birliği gerekir. Ancak, bence, böyle bir
şey mümkün değil. Yani diyebiliriz ki verilen ifadede denildiği gibi değil ama tam
olarak o kultur anlaşılamamıştır. Ancak burada deniyor ki o görüş birliğine
ulasilirken biri diğerinden daha iyi biliyordur ve dünya görüşü otekinin
iyilestirilmelidir. Bu cümle, yine verilen ifadeyi destekliyor. Ancak kimilerine
göre kültürler arası ayrımcılık olarak görülebilir , ya da bir kultur diğerinden
nasıl daha iyisini bilir, tarzında bir görüş olabilir. Vizyonu açmak , o kültürü yok
etmez, tam tersi geliştirir. Ancak, bazı geleneklerin de elenmesi gerekir. Bazı
goruslerin de elenmesi gerekir. 16. yüzyıl İtalyasindaki humanizm ile Avrupa
nin 18. yüzyıl Avrupasindaki bilimsel humanizmi arasında fark vardır. Bunların
ikisi de bilgiye bağlı süreçler ve ikisi de Doğuya nasıl baktigimizi etkilemisler.
Örneğin , sanatta ve mimaride kendini gostermisler. Burada bir yanlış temsil söz
konusu bence değil. Ancak eksik bir temsil söz konusu. Cahil gösterilmemiş ama
okuyan hali de gösterilmemiş.
Şimdi, bence, burası çok önemli. The historical logic of these humanist
subclauses is illustrated in Thomas Babington Macaulays infamous minute of
1835 regarding the introduction of English education in colonial
India:(Postcolonial Theory) The intrinsic superiority of the Western literature is
indeed fully admitted by those members of the committee who support the
oriental plan of education… İt is, İ believe, no exaggeration to say that all the
historical information which has been collected in the Sanskrit language is less
valuable than what may be found in the paltry abridgments used at prepatory
schools in England( cited in Said, 1893, p. 12 )
Avrupalı yetişkinliği ile onun çocuksu Other i demek , pedagojik bir hiyerarsi.
Yanlış temsil örneği. Ancak, burada deniyor ki, Batıli literatür oryantalist eğitim
planını kabul etmiştir. Onların dilinde, tarihi bilgi toplamistir. Ancak, Pakistan’da
kendi Urdu dillerini konuşmuyorlar, İngilizce konuşuyorlar ve İngilizler gibi
kriket oynuyorlar, diye biliyorum. Yani bir asimilasyon var, asimilasyon olan
yerde de tarihsel doğru bilgiden söz edilemez. Burasi çok güzel, Macaulay e
göre Aydınlanmanın güzel fikirlerini pedagojik motivasyonlar goturmus.
Aydınlanma için dunyanin yetişkinlik dönemi benzetmesi yapılıyor. Çocukluk
fikri, Lyotard a göre de eylemi vahşi göstermeye çalışmak. Descartes ci felsefe,
üç self konsepti göstermiş. Kendini tanımlayan yani Dogunun Doğudan gelen
felsefesi, ki ifadede buna deginilmiyor. Her şeyi bilen özne ve resmi olarak
güçlenmiş özne. Bence deginilmeyen, deginileni daha iyi açıklar. Çünkü, Doğu
kendini yansitabilseyi Batınin bunları inşa etmesine gerek kalmazdı. Descartes ci
bir metodik şüphe Batı’nın inşasına uygulanabilir.
Nietzsche Batı kulturunun narsizmine saldırırken bu narsizm Descartes in
Batinin kendini tanımlayan, temsil eden tarihinden ortaya çıkar, denilir.
Faucault a göre insanlık savaştan savaşa ilerlemez, dominasyondan
dominasyona ilerler. Elbette ki, bence ilerleme, ekonomiyle degil, kültürle olur.
Descartes in gorusu de Nietzschenin görüşu de Other la bir ilişki kurma
zorunluluğu tasimaz. Bu yuzden Doğuyu anlayamamakta ve eksik inşa
edilmektedir. Heidegger, Foucault, Derrida ve Lyotard da Descartes in filozofisi ,
etik olarak ihmal edilmiş Other ile inşa edilir. Narsistlik dünyayı kendi resminde
görmekten ortaya çıkar. Foucault diğer kavramını gelistirmistir. Descartes için
de Other konseptini dahil etmemiştir, diyebiliriz. Bu da ifadeyi çürütür. Adarno,
Horkheimer ve Bauman faşizmi Aydınlanmanın otekilik korkusu olarak
tanımlamış. Kolonyal medenilesme hedefi de benzer endişelerden ortaya çıkar.
Adarno, Horkheimer ve Bauman faşizmi Aydınlanmanın otekilik korkusu olarak
tanımlamış. Kolonyal medenilesme hedefi de benzer endişelerden ortaya çıkar.
Faşizme karşı olan görüşler de faşizm de Batı’nın insasidir ve Doğuyu
anlamaktan uzaktir. Doğuyla empati kuran görüşler de Oryantalizm gibi Batı’nın
insasidir. İfadede tartışmamız istenen doğru ya da yanlış olmasıdır. İfadede
doğru bir inşa oldugundan bahsetmis. Biz eksik diye niteleyebiliriz.
Sizin notlariniza geldiğimde, subaltern çalışmaların 1980lerde başladığından
bahsetmişsiniz. Gramsci ve Guha ile başlıyor. Biri Batili, öteki ise Oryantalist
coğrafyadan iki isim. Ancak başlangıcı kapitalist sistem ve köylüler ile ilgili, irksal
ya da kültürel değil. Bu yuzden oryantalizm, Batililarin tekelindedir
diyebiliyoruz. Tanıma göre, elitist historiography de bastırılan sesler yer alıyor.
Ancak yine çerçeveyi çizen elitist historiography. Dolayısıyla Bati kesinlikle inşa
ediyor. Ancak mesele dediğimiz gibi, bu inşanin doğru olup olmadığı. Ulus
devletler, amnesia yaşıyorlar, amnesia varsa zaten objektif bir tarihten söz
etmek mümkün değil. Bununla beraber de bir rhetoric gelişiyor. Guc , kültürel
ihtimal ve politik limiti belirliyor. Böylece gücü yettigi kadar kendini kendi
tarihinde temsil edebiliyor. Liberaller Mesihsel bir medenilestirme guttukleri
için bölgeyle ilgili daha vahşi olurlar diye bir görüşü var, Ashis Nandy nin. Liberal
tarih de çok gercegi yansıtmıyor.
Siz verdiginiz ifadenin yanıtını su şekilde vermişsiniz. İt is not the West
misrepresented the East. Through material practices of colonialism and
production of knowledge on and ideologies about the East, West invented,
constructed and abused the East. Ama buna tam olarak katilmiyorum.
Tarihinde bir eksik yorumlama da var, o bölgeyi Batılı düşünürlerin
tanimamasindan kaynaklanan. Ancak bu eksik yorumlama mantığı , etiği de
Batidan gelen bir etik. 1970 lerin sonunda baslayan sağ yukselisi, sosyal
demokrat karşıtlığının da bu eksik yorumlamaya katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Ekolojizm görüşü Oryantalizmle ozdeslestiriliyor. Bu olumlu bir görüş .
Dolayısıyla verdiğiniz ifadeyi destekliyor. Marx in teorisi soyut kalırken, yani
verdiğiniz ifadenin tersini desteklerken Derrida içsel dinamikleri aciklayabiliyor.
Foucault ise Batinin Avrupalı olmayan doganin kulturel coğrafyasını
aciklayamadigini söylüyor. Yani daha çok ekonomik ve politik göstergelerle
açıklıyor. Said in Marx a karşı çıktığı noktalar, poststructuralism de birleşiyor.
Yani Batılı görüş , ifadenin aksine tam olarak Batiyi aciklayamiyor. Spivak ,
işçinin değerlerin kaynağı olduğunu söylemiş. Bu farklı bir bakış açısı. Çünkü biz
şu ana kadar değerlerin hep yukarıdan geldiğini ogrendik, bu asimilasyon
görüşüyle de benzer değil
Bir cevap yazın