Bazı insanlar saygılıdırlar. Nerede, ne zaman, ne yapmaları, kimlerle, nasıl, ne kadar konuşmaları gerektiğini bilirler. Susmaları gereken zamanın da farkındadırlar. Laf olsun diye konuşmazlar, bazen hiç konuşmamayı da seçebilirler. Seviyeli ilişkiler kurmaya özen gösterirler. Böyleleri genellikle yol yordam denilen davranış inceliklerinin ayırdında olan, görgülü insanlardır.
Peki, giyinmeyi kuşanmayı bilen, muhteşem sofralar kurabilen, kaliteli malları çok uzaklardan görebilen, bakımlı, kültürlü her insan yol yordam bilme konusunda yeterli midir? Ne dersiniz? Bakın, bir ailede, toplumda usul bilen insanlar çoğunluktaysa kişiler birbirlerine saygılı ve anlayışlı davranırlar. Yani, diyorum ki gösterişe, allı pullu sözlere aldanmayın, ‘küçük dağları ben yarattım’ dercesine gezinenlere de hemen kanmayın. Gerçek anlamda görgülü olan insan açlık çekse bile her zaman toktur. Kendisinde olan maddi, manevi ne varsa etrafına bunu gösterme telaşında, hele merakında hiç değildir. Zarafeti içtedir… Kimde neyin, ne kadar olduğunu çabucak anlar çünkü incelikleri hazmetmiştir, onların sadece dışsal olmadığının farkındadır. Dışsal güzellikler, vitrinler gözümüzü boyarsa asıl görmemiz gereken özü kaçırabiliriz. Bu da bizi yanlış insanlara, kararlara, gereksiz hayranlıklara, samimi olmayan ilişkilere götürebilir.
Değerli yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından yazılmış olan, 1911 yılında basılan Şıpsevdi adlı roman bu konuya iyi bir referans olarak gösterilebilir. Başkahraman Meftun Paris’te kaldığı süre içinde batılılaşmayı yüzeysel bir bakış açısıyla sadece şekilsel olarak algılamıştır. Özenti, parayı çok seven, yalancı, kendinden başka kimseyi düşünmeyen bir tiptir. Gerçek yaşamda da var olan böyle insanlar ilk bakışta hoş görünseler de sahtelikleri eninde sonunda ortaya çıkar.
Fikrimin İnce Gülü adlı yapıt usta yazar Adalet Ağaoğlu tarafından kaleme alınmış, 1976’da basılmıştır. Paranın statü kazandırabileceğini düşünen insanları yakından tanımak için bu roman önerilebilir. Pısırık, sürekli itilip kakılan, son derece ezik bir karakter olan Bayram Almanya’da çalışır, biriktirdiği parayla satın aldığı Mercedes’i ile köyüne döndüğünde, o zavallı gariban halinden eser kalmadığını geride bıraktıklarına göstermeyi hayal eder. Tüm derdi kendini ispattır ancak umduğu gibi olmaz. Sevdiği kız başta olmak üzere herkesi kaybettiği gerçeğiyle yüzleşir.
Zarafetine, görgüsüne hayran olduğunuz kişilere daha dikkatli bakın. Beni anladığınızı hissediyorum ama yine de söylemeden duramıyorum çünkü sahici olabilmek gerçekten önemli yaşamda…
Mevlânâ şöyle der: “Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama bakar, özünü görmek isteyen cana bakar.”
Görmüş geçirmiş bir insanı hangi özelliğinden tanırsınız?
?
Bir cevap yazın