Anlatacaklarımı kesme,
Bu çatının altındaki koku, çürümüşlük!
Aklına ne düşüyorsa, kabul.
Gizli bir gözü var bu çürümüşlüğün etrafı kolaçan eden ve uygun zamanı kollayıp belirivermek gibi bir hüneri var.
Aniden beliren yıldırımın karanlığı anlık aydınlatması gibi bir parlaklık yaratıyor bu çürümüşlük, tam o anda aynada yalnız başına bekleyen bir el beliriyor, birden kayboluyor.Kabuk bağlayan zihnimin yansımasını görüyorum o elde sonra yine o koku, çürümüşlük.
Tam olarak ne zamandan beri burada bulunanlara sahibim? İçerisi ne ara bu kadar kalabalıklaştı hatırlamıyorum.
Masamdaki zarf açacağı ve mürekkep şişesinin kurumuş kapağının varlığıyla hesaplanabilir bir yalnızlık ve kurmaca.Titrek mum ışığında bile görülebilen…
Her baktığımda sancıyor olan ellerim, yine de onları kaldırıp masanın çekmecesine kaldıramıyor.
Sallanan sandalyemin cilası yer yer soyulmuş ahşap üzerinde çıkardığı ritmik ses, köstekli saatimin sesiyle karışıyor sanki sallanmayı bıraksam zaman da duracak.
Dışarısı en az içerisi kadar durağan yada perdelerimin kapalı olması bana bu izlenimi veriyor.
Dolabımın yanındaki sandık çok tekinsiz duruyor, çürümüşlük kokusu bahse girerim ondan geliyor, hayır yanlış anlaşılmasın, sandığın kendisi hakiki ceviz, kokan o değil, içindekiler…
Sesli düşünüyordum da olmaya da bilir.İçindekiler bana ait ama şimdi üzerindeki toza rağmen açıp baksam aslında hiçbir zaman bana ait olmamış olanların kokusu, tekinsizliğin…
Bana ait olmayan çürümüşlük yada tam tersi her şeyiyle bana ait olan.
Sallanan sandalyemden kalktığım sırada köstekli saatin hala sesini duyabiliyorum, ben durunca zaman durmuyormuş meğer.Fazla önemsemişim kendimi.
Sandığın üzerine kazınmış basit bir kalp, zihnimin kabuğunu kanatıyor, İstemsizce başımı ellerimin arasına alıyorum, sandığı açmazdan önce köstekli saatin bu sefer de bomba gibi patlayacağını düşünmeye başlıyorum, sandığın kapağını açarsam her şey havaya uçacak!
Göze alamıyorum, onun yerine mataramdan bir yudum alıyorum, nefesimdeki çürümüşlüğü bir tek alkol bastırabiliyor.
İşte orada masanın üzerinde sararmışlığıyla beni bekleyen bir mektup, diğerlerinden tek farkı hala okunmamış olması.
Zarf açacağıma yöneliyorum ,şakaklarımda beliriveren su zerrecikleri gözlüğümü buğulandırıyor camın üzerindeki çizikler yetmezmiş gibi.
Ellerim titriyor ama hayır yanlış tahmin ettin, yaşlılık değil, ölçülebilir farkedilir bir mutluluk, işte yine o koku! Zarftan geliyor.
Gönderenin ismi üzerine isabet etmiş tek bir damlayla lekelenmiş bir zarf.
Kağıdın kurumuşluğunun çıkardığı ses, nasıl da saatimin sesini bastırıyor.
Gözlüğüme rağmen yazıyı seçebiliyorum , yazmadan önce gaz lambasını doldurmuş olmalı, elinin kokusu kağıda sinmiş, genzim yansın istemiş belli ki!
Okumak İçin iyi bir yer değil burası, sandığın başına geçiyorum, üstüne oturuyorum kağıdı kaldırıyorum göz hizama ve karşımdaki kapı hiç hoş gözükmüyor, fikrimi değiştirdim, kapıya sırtımı dönüp dirseklerimi sandığın üzerine dayayıp , günah çıkarmaya başlıyorum,
Yazmaya devam ettiğim,
Yazdıklarıma cevap alamıyorum ama inatla yazıyorum.
Biliyorum hemen olmasa da okuyorsun, defalarca yazdığım gibi yine yazacağım.
Her şey senin zihninde, yaşadığın şeyleri haketmiyorsun ,kendini kabul edeceğin zamanı bekliyorum. Burası yazmak için doğru bir yer değil, her defasında bu son diyorum ama bu durum senin okuman kadar uzun sürmüyor.
Biliyorum sırtın hala kapıya dönük, ama çektiğin ızdırabın çözümü o kapıyı araladığında…
Beni daha fazla bana mahkum etme, bekliyorum.
Ben de bekledim, elimde mektup bekledim saatimin sesine kulak kesilinceye kadar.
Sandığın kapağını açtığımda bir bulantıyla sendeledim, kokuyla kustum içimdekileri.
Evet kustum yıllarca, hem de bu sandığın içine.
Çürümüşlük kokusu evet bu sandıktan geliyordu.
Kapattım sandığı, sallanan sandalyeme oturdum aynı gıcırtılı sesle huzur buldum ayak ucuma kadar.
Sabahlığımın yarı delinmiş cebinden sarkan saatimi çekip aldım, elimde ağır bir metal kokusu.
Paslanmış olması onun suçu değil…
Yeni bir mürekkep almam gerekecek, bu kurumuş.
-Anlatacaklarını kesmediğime göre sorabilirim.
-Sormak için iyi bir yer değil burası al çantanı da çıkıp dışarda konuşalım.
Bir cevap yazın