*****
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
(Ahmet HAŞİM)
*****
İnsan ömrü ile güneşin gün içindeki hâli ne kadar da benziyor birbirine, değil mi?
Seher vakti gökyüzü, bir doğumu müjdelercesine rengârenk ışık huzmeleriyle süslenir ve çok geçmeden, bir ala güvercinin kanatlanıp havalanması gibi dağların avucundan doğar güneş. Bebek misali gökyüzünde emekler önce. Ağaçlar, çiçekler, insanlar, kuşlar, kelebekler sevinçle dolar.
Güneşin en sıcak ve parlak hâli insanın gençlik yıllarına denk gelirken, hayat merdivenlerini ağır ağır çıkarak ihtiyarlanan insan, ömründen dökülen bir yığın yaprakla ardına dönüp bir daha asla gelmeyecek yıllarına bakarak ağlar. Yorgun ve zayıf ışıklarıyla gün sonunda havaları kızıla boyayan ve suları sarartan güneşin bu son hâli gibi kendi yüzünün de perde perde solduğunu ve ışıklardan uzak akşamın gelip üstüne çöktüğünü görür.
İnsan, geleceği umut eder; geçmişte yaşar. Tarih, eskiyen zaman diliminde yaşanan olay ve durumları tahlil edici ruhunun yanında bir hatıralar bilimidir de.
Hafıza, yaşanmışlıklar arasından yalnızca haz vereni hatırlamaya meyillidir. Zaman mefhumu, yaşanılanların üzerinden, gün içerisindeki güneş ışıkları gibi hızla geçip giderek soldurur ve onları, insan ömrünün hâki rengi tarih sayfaları arasına emanet eder.
Hatırlamaya değer olanların üzerinden zaman geçtikçe hatıraların da insanın ruhunda bıraktığı haz oranı artmaktadır.
Hangimiz elimizde eski albümleri karıştırırken göğüs kafesimizi doldurarak şöyle bir derin ah çekip tebessüm etmeyiz ki!
Ah geçip giden hayat! Geri gelmeyen yıllar…
Fuat OSKAY
Bir cevap yazın