Değerli şair Arif Damar, Yok Yere adlı şiirini nasıl da içten kaleme almış:
Yalnızlığım kalabalık gitgide
Soğuk güneşler gibi çekildim kentin sokaklarından
Yoksa koruyamam bu sevinci, kırılır kolum kanadım yoksa
Hani yok mu ya hani ne derler hani işte yok yere
Yalnızlığım yalnızlığım gitgide
Yığınları yerine koyuyorum sıradağları diziyorum ardarda
Bunu ben ister miydim oysa hiç ister miydim
Kapılarda kalmasaydım nasıl söylesem? Yarı yolda
Hani yok mu ya hani ne derler hani işte yok yere
Yalnızlığım kalabalık
Sevdiniz mi siz de bu şiiri? Yalnız olmakla kendi başına olmak arasında çok ince bir çizgi var, değil mi? Bu konuyu genel olarak ele aldım. Yolculuğumuzu yalnız yapıyoruz ama en zoru kalabalıklar içinde yalnız olmak. İnsan başkalarına ulaşamadığında veya çok emek verip anlaşılmadığında üzülür. Bazı ortamlarda kendimizi kötü hissedip neden orada bulunduğumuzu sorguladığımız olmuştur. Mevlânâ ne güzel söylemiş. “Yalnızlığın en kötüsü, seni anlamayanların arasında kalmaktır.”
Şimdi gelelim kendi başına olmaya… Bu durumdaki bir insan yalnızlık duymayabilir çünkü zamanını verimli bir şekilde kullanıp kendini gönlünce çoğaltabilir; çoğalttıkça özüne döner, huzur ve mutluluğu artar. Kendi dünyasında, izole olmadan yaşayan böyle biri halinden şikâyet etmez. İçsel mücadeleden vazgeçerek yolunda yürürken, hoşuna gidenleri yapmayı seçer. Zamanla benliği daha güçlenir. Doğal olarak özgüveni ve üretkenliği artar.
Yalnız kalmamak için yapılan seçimlerle devam edelim şimdi de… Tek başına mutsuz olmak mı yoksa birisiyle mutsuz olmak mı daha zor? Bana sorarsanız, iki bedenli yalnızlık tek bedenli yalnızlıktan daha zor. Bir başımıza kalmamak için değil, nitelikli, kişiliğimizi yok saymayan bir insanla beraberlik oluşturabilirsek birlikte olmak daha sağlıklı. Uyumlu ilişkiler yaşam kalitesini arttırabilir ancak iki tarafı da ruhsal açıdan büyütmeyen, tamamen çıkara dayalı zoraki bir ilişkinin çok yıpratıcı olabileceğini düşünüyorum. Madden, manen birine ihtiyacımız olduğu için değil, birlikte olmayı gerçekten istiyorsak, beraber olmaktan yanayım.
Usta kalem Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan adlı romanında der ki:
“Artık ayrılmamız lazım. Dediğim gibi, sana en küçük bir faydam olacağını bilsem her şeye tahammül eder ve kalırdım. Halbuki selametinin yalnızlıkta olduğunu görüyorum. Hâlâ, bugün bile şuna kaniyim ki, bir müddet daha bocaladıktan sonra, yolunu bulacaksın, fakat yalnız olman lazım. Herhangi bir insanın, ayaklarına dolaşmaması lazım… Ne olurdu? Birbirimize birkaç sene sonra tesadüf etmiş olsaydık! O zaman sana tabi olur ve bundan zevk duyardım. Fakat şimdi, hiçbir faydası olmadığını bile bile, yanlış ve manasız bulduğum şeylere oyuncak olmak, bütün sevgime rağmen imkânsız…
Sevdası eksilmemiş bir dünya özlemiyle…
Kalabalıkta kendinizi yapayalnız hissederseniz, ne yaparsınız?
?
Bir cevap yazın