göçüp durur o kara kız
anlatamaz bir türlü gülümseyişini
gecelerin sonsuzluğunda
alazlanan düşünceler içindedir
gökyüzü ve yıldızlar
bırakmaz yakasını bir türlü denizde martılar
göğümüz mavi mi mavi oysa
rahimleri parçalayan nice gözyaşına
inat
dal karanlığında gecenin
it izi mi at iti mi
sürer durmadan
demir pençeleşmiş ellerimiz
cebelleşir içimize sinmiş
yüzyılların gün erimi güneş solumu
yürek ağrıları
bekler bizi
köşe başlarında
öpülmemiş bir kere bile
zerdali dalı gözlü kız
söğütler yüzünü ağartıyor
su da suretini
beyaz ince gözüküyor
dudaklarını kemirir durmadan
gizli buluşmalardan arta kalan
gözyaşları bezenmiş anılar
gizlenen gül yaprağıydı yüzü
gülüşü
yılların yitip giden yalnızlığından kalan
yükü ağır omuzlarında
yüce bir utku
tüketilmişliğin içinde bir umut
sarılmak sıkıca dallarına
bir dostun
acıyan dağ karanfilleri gibi
açıyor ellerini
geceler boyu
o bozgunlarda
kalan öpüşler
temmuzun gözleri çığlığıdır
insan kalanın
acılarımızı yalnızca uyuturuz
sessizce beklersek
geçer sanırız
oysa geçmez hiç bir acı
sadece solar
ikimizin arasında
sessiz bir nehir geçer
ankara’nın sokaklarından
orada bir yerlerde olmalı
bir güle sarılı
ince bir duman gibi
uzaklaşan umutlarımız
bu leylaklar kaç kez döküldü
bu karanfiller kaç kere vuruldu
kaç kez kurudu dalları
kiraz ağaçlarının
eski yapıların kuytuluğunda kalan
anılar ne çabuk soldu
o esintili ağaçların dibindeyiz
bugün nazım bahçesi
diyorlar adına
bungun düşlerimizden uyandık
kötü berbat hayatlarımıza
biraz alkol bastık
bir de dost muhabbeti
şarkılarda büyük elemler
aradık
yarım aynalarda yüzler
kırık aylarda efkar
geceler dalgalanıp vurup geçiyor
yine sana bana umudumuza
denizin lacivert kıyısında
alaca martının telaşında
güneşe arkasını dönüp
lodos’ta savruluyor
saçlarımız
yuvasından çıkan kırlangıçlar
omuzlarına konuyor yinede umudun
sana gülmek yakışıyor kara kız
ağız dolusu gülmek
iskele balıkçıları birden çoğalıyor
martılar telaşlı kısmet arıyor
akıntıdan çırpınan balığın neşesiyle
vuran dalgaların sesiyle
güneş vuruyor üstümüze
renklerin ölgünlüğü bitiyor
herşey maviye kesiyor
lodos’un gecikmiş dalgaları
vuruyorken kıyıya
insan ki yeryüzünü döküntüsüdür
aşağının en aşağısıdır burası
yok başka cehennem arama
yaşama telaşından başka
ne kalır insan
dünya ki işgal altında
insansa kıpırtısız
ölü toprağı serpilmiş
üzerine
siklamen çiçeği bile
hayata kıpırdanırken
insanda ne umut ne gelecek
sadece bir bekleyiş
kan kızıl çiçekler açıp ortancalar
hazırlanırken gelecek yıla
kaç dolanışta ulaşır sarmaşık
aşkla
sana
ya niye insan her yenilgiden
yılgınlık çıkarır
oysa yaşamak bu kadar çağırırken
onu kavgaya
dünya can çekişiyor
uyan açelya
uyan açelya
uyan açelya
güneş pencerende bak yine
dünya çürüse de
kurulsa da
çökse de
sen karanlığa inat
yelken aç leylaklı bir geceye
güneşli bir güne
hava sabah sağanağından sonra sakin
elbet
çöküşe batışına bakma dünyanın
çöksün bırak
koyu lacivert bekleyiş
kızıllıkla biter elbet
seninle kurulacak
yeni güne uyanan
güneşli masmavi
yeni bir dünya
Mehmet Özgür Ersan 23.07.2015
Bir cevap yazın