uyumadığım için birden uyanmadım
pencereden hayatın bahçedeki uyanışını seyrettim
bu seyir hikâyeye temas etti
bir kuş geldi, içeriye girdi
bir kanadı vardı
o kuş sen miydin?
bir kanadın olmadığı için mi gitmedin, gidemedin
yoksa kalbimi evin yapacak kadar
üşüyen kalbin ısınıp teslim oldu da kaldın, kalıverdin
burgaç ve girdapların getirdiği rüyalar mıydı hepsi
yoksa kendiliğinden biriken anılar mı?
çok yaşa dediğim
derin bir hayal miydi hiçbiri
yoksa sığ bir gerçek miydi?
sende gör diyen
düz bir yalnızlık mıydı altı çizilen
yoksa eğri bir birleşme miydi?
sabun yakınca gözümdeki kızarıklık
yanlış düşlerime düşünce kör oldum
doğru düşünceyle çıkıp, kendimi bulmak için gittim
anlayamadın
anladım
çünkü özüme düşünce görür oldum, kendime vardım
bakırcılar çarşısındaydım
bakır bir cezve almak için
bir var edilenin bir dengesinde
galiba dengesizleştim
başım döndü, gözüm karardı
kaç yaşındaydım ben?
üç milyon iki mi?
adım, adresim var mıydı?
durdum, bakırcıların çekiç sesleriyle irkilip kendime geldim
köşedeki kahveye gittim
en köşedeki masaya oturup bir kahve söyledim kendime
bir gazetedeki bir köşe yazısını okudum
uranüs ’deki kişi başına düşen milli gelir jüpiter’dekinden çok fazlaymış
jüpiter’liler köşeye sıkışmışken, uranüs’lüler köşeyi dönmüşler
kahveyi pek sevmedim
okey oynayanların sesi okey taşlarını bastırıyordu
evet, sen bir evrendin
kocamandın, koskocaman
engin ve derin diye tanımlayabileceğin
bir dalga köpüğüne sığıyordun, fazla bile geliyordu sana
miniktin, minnacıktın
bir var edenin bir okyanusunda
birde bir boşluk vardı
hayır, siyah değildi
simsiyah da değildi
renksizdi
belki henüz giyinmemişti, çırılçıplaktı
seni yutuverecekti
ve ben hiçbir şey yapamayacaktım
bu çaresizlik, bu acizlik
bu korku, bu öfke
bir zavallı gibi hissettirdi bir dev karşısında
tahammül edemedim, edemezdim
kızdım kendime, kendi halime üzüldüm
seni yutacaktı bu boşluk
hiçbir şey yapmayacaktım ben
birinci bu yüzden,
seni öldürdüm.
çok üzüldüm
bunu yapmaya hiç hakkım yoktu
ikinci bu yüzden,
kendimi öldürmedim.
Bir cevap yazın