Refet, Türk edebiyatında ilk kadın roman yazarı olan Fatma Aliye Hanım’ın 1898 yılında yazdığı, annesi ile birlikte zor koşullarda yaşayan yoksul bir genç kızın öğretmen olma hayali için verdiği mücadeleyi anlatan kısa bir romandır. Kitabin içerisinde yer alan kadın karakterler, yazıldıkları dönemin koşulları göz önüne alınırsa, verdikleri hayat mücadelesi içerisinde, son derece güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran karakterlerdir. Ağır yoksulluk koşulları içerisinde umut etmekten, çalışmaktan, mücadeleden vazgeçmeyen ve kendi ayakları üzerinde duran, deyim yerindeyse yıkılmadan dimdik ve gururlu çınar gibi kadınlar. Kitapta yer alan kadın karakterler, güzelliklerine değil akıllarına güvenerek kendilerini geliştiren davranışları ile günümüz kadınlarına da rol model olabilecek örnekler içeriyor.
Fatma Aliye Hanım ile birçoğumuz 50 TL’nin üzerindeki resmi ile tanıştık. İtiraf etmeliyim ki Refet romanını okuyana kadar kendisi ve eserleri hakkında fazla bilgim yoktu. Kendisi ile İş Bankası Yayınları’nın Türk Klasikleri Serisi sayesinde Refet romanı ile tanıştım. Hâlbuki Fatma Aliye Hanım ilk kadın roman yazarımız olmasının yanı sıra ilk kadın hakları savunucularımızdan.
Yaşadığı dönem itibariyle oldukça zor bir işe girişmiş. Refet romanında dönemin kadınlarının yaşayışları, verdikleri mücadeleleri ve birbirleriyle dayanışmaları çok güzel ele alınmış. Bir erkeğin himayesi altında yaşamak yerine kendini geliştirerek, çalışarak, emek vererek hayatlarına devam ediyorlar. Günümüzün tüketim toplumuna, günübirlik ilişkilerine ve ikoncanlarına örnek olacak karakterler.
Ayrıca zengin konakları ile fakir mahalleler arasındaki dayanışma da özellikle içinde bulunduğumuz bu dönemde daha çok hatırlamamız gerekenler arasında yer alıyor. İnsanları rencide etmeden, gelişmelerine katkı sunarak, dayanışma veriliyor. Refet romanı ile unuttuğumuz kültürümüze ait izler hatırlatılıyor.
Fatma Aliye Hanım, tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olup varlıklı ve eğitim seviyesi yüksek bir ailenin kızı olarak yetişmiş. Buna rağmen Refet romanında yoksul yaşamlar son derece gerçekçi ele alınmış, okurken siz de o çaresizliği, mücadeleyi hissediyorsunuz. Özellikle anne ve kızın soğukta uyuma mücadelesi bana çocukken okuduğum Kibritçi Kız romanını hatırlattı. Orada olduğu gibi soğuğu iliklerimde hissettim. Yaşamadığı, sadece gözlemlediği hayatları hikâyelerinde böyle gerçekçi ele alması yazarın yeteneğini ortaya koymuş. Kitabın önsözünde Çalıkuşu romanına esin kaynağı olduğu belirtilmiş. Belki de kitaptan bu kadar etkilenme nedenlerimden biri de budur.
Fatma Aliye Hanım’ın dönemine göre son derece güçlü bir kalemi olan, yenilikçi, çağdaş bir kadın olduğunu düşünüyorum. Özellikle Osmanlıda kadınların eğitimden eşit şekilde yararlandırılmadığı, yazarlık yapmadığı düşünülürse cesareti için bile daha fazla tanınmalı, okunmalı.
Güçlü bir kadın olduğu için topluma aykırı mı geldi yoksa diğer kadınların çekememezliğine mi maruz kaldı bilemiyorum. Nedense edebiyat tarihinde Fatma Aliye Hanım gölgelerde kalmış. Umarım bundan sonra daha çok eseri günümüz Türkçesine uyarlanır, yeniden basılır ve bizler kendisini daha yakından tanırız. Böylece dönemin kadınlarının bilinmeyen dünyasına daha yakın bir çerçeveden bakabiliriz. Kimbilir belki de Türk edebiyat tarihinde gölgede kalmış keşfedilmeyi bekleyen nice Fatma Aliye hanımlar vardır.
Tüm güçlü kadınlara selam olsun!