Acımasız kapitalist sömürü düzeni tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ustaca inşa edilmiş durumda küresel adalet hak ve özgürlük, eşitlik safsatalarının ne kadar insan hakkını koruduğunu gözler önüne seren bir nesil duruyor karşımızda. Eğitimsizliğe, köleliğe, ötekileştirilmeye, işsizliğe ve gelecek kaygılarına terkedilmiş bir nesil bu.
Özgüvenini yitirmiş ve insan olma olgusunu sıfıra düşüren güvensizlikle büyüyen gençler, ucu bağımlılıklara, psikolojik problemlere, intiharlara ve fuhuş çetelerinin elinde yok olmaya kadar varan zımparalanmış bir yolda hızla ilerliyorlar.
Bu toplu intihar girişiminin başlıca sebepleri; ülkeler arasında ki sömürü yarışı ve toplumun en küçük yapıtaşı olan ailenin temeline atılmış olan ölü toprağı. Ülkemizde işçi sınıfına yönelik yapılan plansız, legal olmayan çarpık düzen hâkimdir. Bu da çalışma sistemindeki haksızlık ki bunlar genel olarak geçim sıkıntısı yaşanan semtlerde düşük maliyetlerle fabrikalarda, küçük atölyeler ve mağazalarda çalıştırılan işçilerin, haklarını savunamadıkları, belirli bir topluluk oluşturamayacakları yaşta olmaları nedeniyle ve ailelerin de buna ”geçimsizlik” olarak göz yumduğu bir sistemle karşı karşıya olmamızdan kaynaklanmaktadır. İşçi hakları görmezden geliniyor ve emek istismarı gün be gün çağ atlıyor. Toplumdaki ailelerin hayatlarını nasıl yaşanılabilir hale getireceklerini düşündük mü hiç? Hepimizin hayatta kalmak için belirli koşullarda uğraşları var elbette fakat bu uğraşlar seviyelere binince toplum içerisindeki statü, sınıf, ayrıcalık su yüzüne çıkıyor. İnsanlar özellikle de genç kesim üzerindeki ağır baskı ve zorunluluklar bizi büyük bohemlere sokuyor. Aile içindeki parasal yoksulluk yerini sevgi eksikliğine bırakıyor. Bu yapıya sahip ailelerdeki çocukların ruhsal açıdan aç kaldığı göz ardı edilemez ve üstüne üstlük bakmakla yükümlüğü olduğu yâda aile bütçesine katkı sağlamak için çalıştırıldığı gerçeği yok sayılamaz. Ebeveynlerinin kader planlamasına göre yetişen birçok çocuk hayallerini küçük ütopyalara hapsediyor. Toplumun çocuğa biçtiği bu kaftan ve eğitim bir dönemden sonra paralı hale getirilerek ayrıcalık olarak sunulması gitgide artan hissizlik ve işsizlik arasında sessiz sedasız büyüyen ölü nesil…
Binlerce taze beyni bayatlamaya mahkûm eden sistem içler acısı bir hale dönüşmüş durumda. Elbirliği ile gençleri yalnızlığa yanı sıra tedirgin ve üretemeyen kişi kılıfına adeta sıkıştırıyoruz. Sosyal yaşamdan uzak kalan insanlar hayat meşgalesi içinde öğütülüyor. En ucuz emek gücü adı altında üretim ilişkileri nedeniyle iş alanlarında tercih gençlerden yana oluyor, fabrikalarda, sanayi sitelerinde atölyelerde uygunsuz koşullarda sağlık acısından zararlı kimyasal maddeler ve büyük iş makinaları başında neredeyse karın tokluğuna on iki saati geçen çalışma sürelerinde, tedbirsizce çalıştırılıyor. Yaşanan iş kazalarında zarar gören işçiler yasal hak talep edemediği gibi birde işlerini kaybediyorlar. Çalışan işçi sınıfının büyük bir bölümü sigortasız çalıştırılmakta belli bir bölümü ise sigortası yapıldığı halde ara ara ödenmekte hatta ödeniyormuş gibi gösterilip hiç ödenmemekte. İşe başlarken, iş sahibiyle hiçbir anlaşma ve belge imzalanmıyor işçinin ne zaman izin yapacağı ne kadar süre çalışacağı ise tamamıyla patronun insafına kalmış durumda. Zor koşullarda her türlü kişisel hakaretler altında çalışan gençler topluma hediye edilen bir tür hastalık!
Kapitalizm ve gerekleri huzursuzluğu yayıyor topluma. İşsizler ordusu içinde yeralan kişilerin psikolojik durumları, mutsuzluğu, birey olarak gelişmemizi etkilediği için toplumsal olarak da geride kaldığımızı belgeleyen bir olgudur. Herhangi bir sebepten işten atılan işçi kendini yenileyememekle birlikte benzer koşullarda yeni bir işte çalışma hayatını devam ettiriyor. Ekonomik olarak gitgide pahalılaşan yaşam daha çok çalışma isteğini doğuruyor. Standart bir işçinin tek umudu ise mesailer oluyor. Saatler süren mesailerin bazılarının karşılığı ödenmiyor bile ses çıkaramayan işçi işten atılma korkusuyla susuyor. Sağlıksız ve garantisi olmayan iş yerlerinde bu koşullarda çalışan eğitimi yarıda kalmış insanlar ve bu insanlardan oluşan aileler en başta söylediğim gibi temeline umutsuzluk, ölü toprağı atılmış aileler oluyor. O ailelerden doğan çocuklar ise hayata bir sıfır mağlup başlıyor. Gençler üzerinden daha çok kar yapan patronlar da iş alanlarını genişlettikçe içinden çıkılamayan bir sınıf gerçeğini yüzümüze vurmakta.
Sonuç olarak işçiler sigortasız, sağlık koşullarından yoksun, psikolojik olarak tımarhaneyi aratmayan bu iş yerlerinde çalıştıkça, iş yerleri de kendilerini ucuz insan gücünden yararlanarak ve fazla kar yaparak ticari anlamda büyüttükçe geçim sıkıntı artacak, eğitimden uzak, ruh sağlığı bozulmuş, geleceği garantisiz, kendine güvenmeyen bir nesil yetişmiş olacaktır. Bizler de bu tip yerlerde bu nesli harcamış olacağız. Günümüzde çareyi kendi aralarında gruplaşarak haklarını aramakta bulan genç bir kesim, toplum da anarşist damgası yemektedir. Devletin korumasından yoksun bambaşka bir halk var. Bu halk eğitimsiz, sanatsız, sevgisiz bir şekilde gitgide büyüyor. Bu toplu intihara dur demek tamamıyla bireysel olarak duyarlı insan olmaya ailede ve çocuk yetiştirmedeki hassasiyete bakıyor.
Dileğim; emek yemek ve doymak için harcanan zaman olmaktan çıksın ve tamamıyla biriken bilgiye dönüşsün. Çünkü bizi medeniyetler seviyesine çıkarabilecek tek unsur gençlerdir.