Anlamadınız odamda biriken eşyanın tınısını
Alınganlıklara sığınan ağaç gölgelerini yanılsama sandınız
Dediniz ki
“İki gönlü yakıyorsa aynı dem, gerisi yolun iz düşümü gözlerimizde.
Gerisi üzerinde seviştiğimiz baygın koltuk.”
.
Eşyanın davranış bilgisinden anlamalıydınız oysa
Gölgelerin bile sandalyelere oturduğunu
Bir bilinmeze açıldığını kan kurusu çehrelerinin.
Kuruyan mürekkepten anlamalıydınız
Yokluğa taşıdığını tüm asal sayıları zamanın
Kınında bir uçurumun sesimizi üşüttüğünü iklimler boyunca.
.
Bakmayın geçemem dediysem
Doğduğunuz larvaya dönerken geçiyordum sizden
Bir turna ölüsünü sessizce sürüklemesi gibi bir ırmağın
Siz bunu kanat ağrısı sandınız, sonsuz bir göç mevsiminde
Boynumda eşyanın ağrısı az kalsın çivileme çakılacaktım sanılarınızdan
.
Yağmurla konuşamayanı törenle karşılayacak değildi ya bulutlar.