Yel değirmeninin sesiyle örttüğü dünya,
Bir yelin buğusuyla akşamlara sarktı,
Yok oldu sanki var olmayanlar bu hengâmede,
Soluklar çocuk masumiyetinden bir yetişkinin hüznüne aktı,
Zaferler, heyecanlar, ihtiraslar bir şehrin sessizliğini yaktı,
Çağrışımsız bir gölge sokak ortasında pîrinin elini bıraktı artık,
Zaman ; kendi gölgesizliğini dokuyan bir kandı,
Coğrafyalardan hiçliğe, hiçlikten coğrafyalara mı akardı?
Bakışımsız bir sevgi adını haykırırdı kör ağızlarda,
Zamanın burcunda asılı duran sevgilerden yalnızca anılar kaldı,
Anılar bir şehirsizliğin gölgesi gibi taşırdı insanları kaldırımlarda,
Anılar; bir masanın üstünde parıldayan bir bardaksızlığın itaatiydi,
Gövdesi yana yakıla arardı kardeşini, gölgesi ise kana bulanmış,
Gövdesi rezil sokaklara örnek, gölgesi esir milletlerin hüznünü taşır,
Dünya açıldı masum bir çocuğun sıcak tebessümüyle,
Masanın üzerine çağrışımlı bardaklar konulunca,
Bardaksızlığın itaati bardakların içinde yandı…
Bir cevap yazın