Dinle;
Distopik zamanların içinden geçerken ayakta kalma adına kendi ütopyalarını var etmeli ve bir süreliğine oralarda kalmalısın. Sonra istersen çıkarsın, o da istersen.
İşe her konuda kendinden başla. Yaşadığın zaman boyuna değil ama enine genişledi. Aynı boyutta daha geniş bir yolda ilerliyorsun. Ne çok şey yapıyorken bütün o şeylerin zamanı aniden boşa çıkıverdi. Artık o şeyleri yapamıyorsun. O zaman başka ne çok şeyleri dene. Hiç bilmediğin sularda kulaç at. Ne olacak ki! Boğulacak gibi olursan hemen geri dönersin. Buna da zamanın var. Hem belki de boğulmazsın da yeni okyanuslar keşfedip o denizlerin adalarında dinlenirsin. Artık daha iyi yüzdüğün için de kurtaracak bir gemi hayaline kapılmak zorunda kalmadan o adadan istediğin zaman ayrılırsın. Ya da belki hep orada kalırsın. Kendi kumsallarının gönüllü Robinsonu olursun. Aniden önünde beliriveren bu geniş zamanlarda sıkılma hakkını tepe tepe kullandın ama bu bataklığın seni yutmasına artık izin verme. Krizi fırsata çevirmek için bundan daha uygun bir atmosferi bir daha nereden bulacaksın!
Yalnız değilsin ama şöyle yalnız değilsin; Aynı hastalıklı hava tüm dünyayı sarmış durumda. Senin bildiğin yaşamda ilk defa herkes bu derece aynı sorunla boğuşuyor. Benzer zamanlarda başladı her şey ve aşağı yukarı paralel ilerliyor. Herkes aynı tünelde ama aynı yolda değil. Yaşanılan coğrafyadan tut da yaşadığın iklime, hayata değer kattığın işinden tut da bedenindeki genlere kadar ne çok şey yolları ayrıştırıyor. Gözlerini dört değil sekiz aç. Tünelin karanlığında sana yol gösteren fenerleri kaçırma. Mutlaka vardır. Herkesin vardır. Sen de al eline bir fener, hem kendi yolunu hem de seninle birlikte yürüyenlerin yolunu aydınlat!
Bedenin senin tapınağın. Orada nefes alıyorsun, gülüyorsun, ağlıyorsun, rüya görüyorsun, mutlu oluyorsun, kederleniyorsun, seviyorsun, aşık oluyorsun. Orada doğdun, orada öleceksin. O zaman kadar burası sadece sana ait. Çok iyi bak ona. Saygıyla sev. Bütün odalarını tertemiz tut. Sessiz konuşmalarına kulak ver. Vicdanın yankılansın odalarda. Dinlersen sana neler neler anlatacaktır. Zaten birlikte susacaksınız. Filmin sonu belli. Sonrası börtü böcek, selvi çiçek. Toprağa bırakacağın mirasın zengin olsun.
Hiç öyle nohut oda bakla sofa değilsin. Kalbinin dört, beyninin beş odası var. Gözler desen lebiderya. Öyle bakarsan öyle görürsün. İyi bak oralarda. İyilik kötülükten daha güçlü bir enerji yayarmış. Ne güzel işte. Bütün iyi enerjileri doldur odalarına, daha güçlü ol, baktığın yerler okyanus olsun. Su birikintilerini bile okyanuslara dönüştürme gücü var sende, kullan onu.
Öfkenin tapınağına sızmasına, odalarını yakmasına izin verme. Gelirse içeri alma. Kapının önünde iki çift laf edin, sonra “ Hadi uğurlar olsun!” diyerek uğurla onu. Belki o zaman o da dönüşür, değişir, belli mi olur!
Şükretmenin gücünü öğrendin de bazen unutuyorsun sanki. Unutma! Şükürlerini hep cebinde taşı. Biliyorsun zaten; o zaman nasıl da çoğalıyorsunuz, hem sen hem de şükürlerin. Zamanın boyuna kısa ama enine geniş olduğu bu günlerde şükürlerle çoğalmanın keyfini yaşa. Şükürlerin şanslarındır. Herkesin irili ufaklı şansları vardır, görmeyenlerin görebilmelerini dile. Dünya belki o zaman daha güzel olur. Denemeye değer.
Şükür listenin en başında evladın var. Tapınağının en güzel köşesini ona ayırmışsın. Sen çağırdın geldi, hem de sana geldi. Davetini geri çevirmedi, bunun değerini bil. Ama unutma ki o da kendi tapınağını inşa edecek. Ona iyiliğin harcıyla vicdanın gücünü ver ve sonra bırak nasıl isterse öyle inşa etsin. Mimarı da mühendisi de işçisi de kalfası da ustası da kendisi olsun. O zaman temellerini daha sağlam atacaktır. Bırak rüzgârlar essin odalarında. Fırtınalarında yanında ol ama dinleneceği limanları kendi seçsin. Dünyanın bütün limanlarını ona hediye et. Havayı koklayıp dümenini nereye kıracağını bilecektir.
Şımarık ruhlardan, kibirli duruşlardan, kirli akıllardan, vicdansız kalplerden, kemiksiz dillerden, ayarsız ellerden, kem gözlerden uzak dur. Çok olmak zorunda değilsin. Özün güzelliği bazen azdadır. Bir bu kadar daha nefesin yok. Pencerene bir bu kadar daha gün doğmayacak. Gelen her günü şükranla selamla!
Herkes aynı gemide. Bir çocuğun canı yandığında, bir kadının boğazı kesildiğinde, gencecik bir adam vurulup düştüğünde, bir anne evladının canı için çaresiz kaldığında, bir baba iş aş diye diye ölüme yürüdüğünde, onların attığı sessiz çığlıklar rüzgârın sesine karışırsa eğer, senin aldığın her nefes de gölgeli olacaktır, eksik kalacaktır. Duy onları, duyur onları. Doluya koy taşmasın, boşa koy dolsun. Elinden gelen kumsala vurmuş deniz yıldızlarını denize geri göndermekse eğer, hiç durma. Geçen ambulanslardaki hiç tanımadığın insanlara dualarını yolla, iyilik dilinde olsun. Acılar kolektiftir, değilse de öyle olmalıdır. O zaman belki biterler, bitmese de azalırlar, azalmasa da hafiflerler.
Ne mutlu sana ki sözcüklerin gücünün farkına vardın, hem de boyuna kısa enine geniş zamanlarda. Demek ki senin doğru zamanın böyle günlermiş. Dünyanın tüm zamanlarındaki sözcükleri yakala, âşık et onları birbirlerine, sevgiyle yazıya dök. Zihnin kalbin aksın yazılarına. Unutma, akan su yosun tutmaz!
Sabır ki bu aralar en çok ihtiyacın olan şey. İpek bezlerle parlat onu. Altını kırmızı kalemle çiz. Yüksek sesle oku. Olur da kapatırsan kaldığı yere ayraç yerleştir ki kaybetmeyesin. Yere düşürürsen hemen eğil al, üç kez öpüp başına koy. Kaybedersen de uzaklarda değil de kendinde ara. İstersen bulursun. Bulursan dayanırsın. Dayanırsan bu günler geçer.
Bütün tünellerin sonunda ışık vardır. Kulağında vicdanının sesi, zihninde sabrın, cebinde şükürlerin, elinde fener, dosdoğru ilerle!
Hadi göreyim seni ..!
Bir cevap yazın