Sıkışmışsın kaçıyorsun, kimden? Nereye? İstediğin kadar kaç, kaçan da benim sıkıştıranda… Sen mi?
X
Sesim geliyor mu? Sayfayı boşlayıp duruyor, yazıp yazıp atıyor, Mars aynı konumunda mı? Ay? Oğlak frekansını minimuma indirin, kova stabil seyretsin, güneşe dokunmayın, yine aynı, bire beş seyretsin, Venüs’ü açın yarı yarıya seyretsin, samanyolundan gelenler bende, işi bitirdikten sonra, bir sonra ki sisteme göre düzenleyeceğim. Evet takım yerini alsın, frekanslar sabit, sayıyorum… Bir… İki…Üç. BOOOOOOOOOOOOOM. Öyle bir ses işitti ki, hayatın da duymamıştır böyle bir şey, kolunun koptuğunu hissetti, iyi de olan beynin de olandı, ama kol? Beyni yanıyor, kafası yok sanki, öyle bir ağrı, öyle bir ruh hali, lafa söze sığmaz. Öyle hissetti ki, saniyenin onda birinde mutlu, sonra mutsuz, aşırı inişli çıkışlı, ne oluyor bana dedi? Sanki beyninde bir şeyler yürüyor, dolabı karıştırır gibi, içinde ne var ne yok alıp atıyorlar, yerine alakasız şeyler koyuyorlar. Buzdolabını boşaltıp içine kum, toprak, çakıl atmak gibi. Yahu bir beyine bunlar yapılır mı, yapan? Kafası olabildiğince büyüdü büyüdü, beyni sanki bir balon, o dışarıdan bakıyor, sadece bakıyor, beynini izliyor, beyni bir orada bir burada, içinde saniyenin binde birinde; bir milyar fikir, ışık hızından hızlı, hem de yakıcı fikirler, yakıyorlar ama beyni yanmıyor, etten de değil, görüyor, bu diyor ama aslında ortada bir şey de yok, beynini seyrediyor, bu diyor ama gördüğü bir şey de yok. Geçmiş dedi, şimdi ve gelecek. Şimdi ki zaman, geçmişin geleceğin ortasında olan, işte ben tam ortada olanım, evet kendime bir yer buldum, evet ben ortadayım, buradan ayrılırsam kaybolurum, burayı aklıma kazıyayım, şimdiki zamandayım. Geçmiş benim arkamda, bir yığın olaylar, anılar, fikirlerle arkamda, geçti, gitti. Gelecek meçhul, nasıl olacaksa zaten öyle olacak evet olay şimdiki zamanda, tam ortada olduğum yer, burası benim yerim, kalmam gereken yer burası dedi, ama sanki öyle güçlü bir şeyler, (bir şey diye tanımlayabildi ancak) sanki onu bulunduğu yerden bir oraya bir buraya atıyorlardı, o ortada kalamıyordu, duramıyordu bir türlü, istiyordu ama olmuyordu. Geçmişin derinliklerinde, geleceğin bodrum katlarında dolanıp duruyordu, tek kesin olan şey her yer karanlıktı. Ya gözleri kapalıydı ya da etraf karanlıktı. Bunu da kestiremiyordu. Tek gerçek her yerin karanlık olduğu ve kaybolmuş olduğuydu. O öylece kala kalsın. Başka alemler de neler oluyordu peki? Kumandan, öyle bir kumandan ki, bodrum katları da, ne kadar derin bilinen yerler varsa hepsi ondan sorulur. Onun işi başka, bu küçük işlere bakan o. Mürettebatı üç kişidir, sağında yardımcı pilotu, solunda kaptan pilotu, bir de şef namında frekans ayarlayıcısı konumunda, hayal mi gerçek mi bir fakir vardır. Bunların işleri nedir, ne değildir, kimdir bunlar, necidir? İşte tüm bildiklerimiz bunlar. Sesim geliyor mu? Yahu dedi yardımcı pilot, sanki geçmiş gelecek arasında bir oraya bir buraya savrulan sensin, sanki şimdi ki zaman da kalamayıp da, kendini evet ben şimdi ki zamandayım diye sıkan senmişsin, sanki sen kaybolmuşsun gibi “sesim geliyor mu?” diyorsun, kumandanım yani siz de bir alemsiniz. Evet dedi ben kaybolmuşum, tabii ki kaybolan benim ama unutma kaybeden de benim, bulan da benim. Ama kumandanım, ona bakarsan yardımcı pilotta sensin ama bak burada bir diyalog çeviriyoruz sonuçta, evet dedi kumandan, ama bak bakalım bir etrafına biz neredeyiz, bulunduğumuz konumun gerçekliğinde elbette sen sensin, ben benim ama gerçek olan şu ki dedi ve kesti. Başa dönelim, herkes yerini alsın, doğmuş olduğu konumda, gerçeklik ve varlık tasavvurları etkinleştirilmiş miydi bu çocuğun? Evet kumandanım, peki irade ve üst bilinç yetisi, donanımı tamam mı? Evet kumandanım. Maddeye bağımlılık düzeyinde yükseltme ve indirme yetisi boş da mı? Evet kumandanım. Güzel, sistematize etmiş olduğum tabloda bir aylık bir çizelge ile işini bitireceğiz, türdeşleri arasında on iki ayda gelinebilecek bir seviye bu biliyorsunuz ama delikte var olana göre baktığımızdan, onun ki biraz farklı olacak. Mars, Venüs etkilerini yüzde yüze çıkartıyoruz, beyni buna elverişli, geçen günler de maddeden ona yansıttığımız frekanslar sayesinde, bu iki yerden göndereceğimiz frekanslara açık, ayrıca diğerleri beyinde gezmeye ve bilinçdışında, a ve b yönlerinde ki; korku, endişe, şehvet dürtülerinde kalsınlar, diğer yandan, bedene dönük açılarda, sağ ve sol koldan, beyne paralel kalp bölgesinde, Şiron’dan ve Okuta’dan gelecekler için yol açılsın. Şef Frantal Lob’dan gelen frekansları bana gönderecek zaten. Evet anlaşıldıysa, varlık da belirmeye başlayalım. Gerçeklik ve varlık tasavvurları, nota şeklinde beyine yerleşin, umut açısı açılsın, yardımcı pilot bir ferahlık ver, kaptan pilot sol açık, irade ve üst bilinç yetisi açılsın, şu an bir nokta da on üçüncü saniyeye kaydı, bilinç altında şehvet noktasını kes, görüntü kararsın, maddeye bağımlılık açısı sıfıra bir, kaptan pilot istekler bölgesini minimuma indir, sağdan irade gücü yüzde yüz sağlayın, diğerleri, beyinde kaygı merkezleri en asgariye insin, şef Frantal Lob’dan gönder. Şimdi ki zamandayım artık yeter, evet işte buradayım dedi, ne geçmişin dertleri ne de gelecek, zaten düşünmekle olmayacak işlerdi bunlar evet ama o beni düşündüren güç sanki şu an yok gibi, evet şimdi ki zamanda bir yerdeyim ama olsun şimdi ki zamandayım sonuçta, işte tutundum ne geleceğin korkusu ne de geçmiş! İçin de garip bir şeyler hissetmeye başladı, lafa söze gelmez, yoksa kendini mi kandırıyor? Kumandan şefe dikte etti, Frantal Lob’dan obsesifi kes. Ne kendimi kandıracağım dedi, kandırıyorsam da varsın olsun, aklımı çöpe attım ben, ya da hayır daha da ustalaştım, şimdi ki zamanda kullanmak üzere eğiteceğim onu dedi. Evet şu an sanki daha ferah, uçuyor gibiydi, sanki beyni yerine girmiş her şey yerli yerine oturmuştu. Beyninin yerine girdiğini gördü, bodrum katını rutubet kokusundan tanıdı, bir yerlerden su sesi geliyor, derinlik de bu olsa gerek, her şey yerli yerine oturmaya başladı, sanki yavaş yavaş yükseliyordu, beyninin yerine girdiğini gördükten sonra, vücuttan çıktığını da gördü. Şef üçe bir, Mars etkin, ne varsa al, herkes yerine, sağ, sol, diğerleri, herkes çıksın, bütün etkiler minimuma çekilsin, şef tek kal, ne varsa gönder, hazırım. Birden öyle bir ses duydu ki ne lafa gelir ne söze, öyle açıldı ki gözleri hem her şeyi gördü hem de hiçbir şey görmedi. Kumandan dörde üç, dörde üç, sağdan salıyorum, çıkmak için izin istiyorum, çık şef tamamdır. Şimdi ki zamandayım ben, evet şimdi ki zamandayım dedi, vücudum işte varlık kadar var, işte tam ortada, işte şimdi ki zaman da dedi. Ne olmuşsa bir an da oldu sanki, olan andı, olan bendim, andım ben dedi, küçük bir an var, yok, işte bütün bilmece. Şef dedi kumandan, çıkarken ne varsa aldın mı? Hayır kumandanım deliğinde yüzde doksan beş açık vardı, kalan yüzde beş, o kadar dedi. Tamam dedi kumandan var yok demesinden yüzde beş kaldığını anlamam lazımdı, yüzde yüz olsaydı sadece varım derdi. Peki kumandanım var yok demesinden yüzde yüz olmadığını anladınız da, yüzde beş kaldığını nasıl anladınız? O kadar yaklaştı ki, dik açılarla son bölüm on ayrı parça, her parça beş, beş aralıklı, o kadar yaklaştı ki, sona değdi ama irade gücü tam minimum düzeyde olmadığından o orada kaldı, anladım kumandanım dedi şef. Ya işte şef bu küçük işlere ben bakarım dedi kumandan.
Hayat neydi şef, Hayat bir andı, bir andı…
X
Bir cevap yazın