“Olacak şey değil, inanamıyorum” dedi kız. Odanın içinde ileri geri gidip geliyor. Adımları ufak ve sakindi önceleri. Konuştukça hem sesi yükseliyor hem de adımları büyüyüp sertleşiyor. Böyle konuşmaya devam ederse koşmaya da başlar bu. Allahtan oda müsait değil.
“Dur bakalım, öyle hemen karşı çıkmayalım, önce bir dinleyelim” dedi oğlan. Koltukta oturuyor. Höpürdete höpürdete kahvesini içiyor. Kızın kahvesi sehpanın üzerinde soğumuş.
“Ya bırak Allah aşkına, nesini dinleyeceğiz? Kararını vermiş işte” diye devam etti kız. Kahvesinden yudum alsa biraz sakinleşirdi ama artık çok geç. Kahvenin köpüğü sönmüş.
“Karar verdiye bize laf düşmez artık” diye cevapladı oğlan. Arkasına yaslanıp göbeğini yaydı. Kahvesinden iri bir yudum daha aldı.
“Ne demek bize laf düşmez? Asıl en çok bize düşer. Şu kahveni de biraz sessiz iç” diye sesini yükseltti kız. Gıdısı titriyor. Bağırdı bağıracak.
“Öyle deme abla ya, koskocaman kadın, kendi kararlarını kendi verebilir” diye hiç oralı olmadı oğlan ama fincanını yine de tabağına bıraktı. Ne olur ne olmaz. Şansını zorlamaya niyeti yok!
“Ya kırk yıllık annem, nasıl böyle bir şeye niyetlenebilir?” Höpürtü sesi kesilince kız oğlanın karşısındaki koltuğa oturdu.
“Benim de otuz beş yıllık annem, ne varmış niyetinde?” Oğlanın bir gözü fincanda. Soğutmadan içmek istiyor.
“Bu yaştan sonra böyle bir şey olabilir mi? Babama bunu nasıl yapar?” Kız ellerini ovuşturup duruyor.
“Ne yapıyormuş babama?” Oğlan fincana uzak kalabilmek için sırtını tekrar koltuğa yasladı.
“Başka bir adamla….” diye fısıldadı kız. Cümlesini tamamlayamadı.
“Ablacım, canım, babam gideli yirmi yıl oldu. Hem sen hatırlamıyor musun, hastalığında nasıl da gözünün içine baktı annem. Helalleşip vedalaştılar. Bu herkese nasip olmaz. Annemiz bunca yıldır yalnız. Artık bir hayat arkadaşı istemesinden doğal ne olabilir!” dedi ve sehpaya doğru eğildi oğlan. Kahvenin soğumasına gönlü razı değil.
“Biz varız ya!” Kızın sesi tekrar yükselmeye başladı. Gıdı yine titremeye başladı.
“Varız elbette ama yanında değiliz ki! Bak aynı şehirde bile yaşamıyoruz. Her ihtiyacı olduğunda yanında olamıyoruz.” Kahvesine ulaşan oğlan iyice sakinleşti ama kız öyle değil.
“Evlilik sözleşmesi yapsınlar.” Yine ayağa fırladı. Sesi bağırmanın bir tık altında.
“Buna da biz karar veremeyiz.”
“Bal gibi veririz. Babam onca sene çalıştı didindi. Evleri o adama yedirmem ben.” Bağırıyor. Gıdı dansa kalktı.
“Evleneceği adamın malı mülkü varmış, merak etme. Annemizin evlerinde gözü olduğunu sanmam. Onun çocukları da benzer endişeler yaşıyorlar mıdır acaba?” Oğlan tabağını fincana kapatıp havada üç daire çizdi. Falsız da kalmaz hiç.
“Bu yaştan sonra yeni kardeşlerimiz mi olacak? Hiç uğraşamam. Sen bana yetiyor da fazla bile geliyorsun.” Kızın sesi nasıl da tiz.
“Fena mı olur işte? Ekip daha da genişler.” Oğlan işin dalgasında.
“Sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun ya?” Kız tabaktaki ters fincanı görünce daha da sinirlendi.
“Annemin mutlu olmasını istiyorum ben.”
“Mutluluğu başka bir adamın kollarında mı bulacak? Kırkından sonra azanı teneşir paklarmış!”
Ayağa fırladım. Artık müdahale etmemin vakti gelmişti de geçiyordu.
“Orada durun bakalım!” dedim. Sesim oğlanınkinden yüksek, kızınkinden alçak.
“Ben sanki burada değilmişim gibi neler konuşuyorsunuz öyle? Teneşir filan, onlar nasıl laflar? Bu yaştan sonra neyi nasıl yapacağımı size soracak değilim. Sizin o endişelendiğiniz konuların hepsini ben de düşündüm, merak etmeyin. Babanızın hatıralarına asla saygısızlık etmem. Ayrıca kimse kimsenin malına mülküne göz dikmiş değil. Siz bilemezsiniz ama yaş ilerledikçe insan o burun kıvırdığınız can yoldaşına daha çok ihtiyaç duyuyor. Tek istediğim bu. Kimsenin azdığı filan yok. Teneşir bana uzak Allah’a yakın olsun.”
Az önce kapattığım fincanı baş parmağımla kontrol ettim ve ağzı bir karış açık kıza uzattım.
“Tamam, soğumuş bu. Hadi bakalım, şimdi otur da önce şu fallarımıza bakıver. Bakalım üç vakte kadar bana balayı yolları görünüyor mu?
Bir cevap yazın