Çok sık söylediğimiz ya da çevremizden duyduğumuz sözlerden bazılarıdır: Zaman su gibi akıp geçiyor, pazartesi oldu bile, ilkbahar da geçti yaz oldu, çocuklarım ne ara bu kadar büyüdü? Bu yıl da geçti hiç bir şey anlamadım. Ya da zaman zaman kendimize soruyoruzdur: Ne ara bu kadar yaşlandım?Daha dün gibi 10 yıl öncesi…
Bu çok doğal düşüncelerin hepsi zamanın önemini bize vurguluyor, daha derinlerde ise geçmişe dair özlemlerimizi belki de bazı pişmanlıklarımızı ve geleceğe dair korkularımızı besliyor. Bu dünyada zamanımızın kısıtlı olması, geçmişi değiştirememek, geleceği kontrol edememek insan olarak yüzyıllardır üzerinde düşündüğümüz şeyler. Peki zaman gerçekten kısa mı, kontrolsüzce avuçlarımızdan kayıp gidiyor mu?
“Yaşam..eğer iyi yaşanırsa yeteri kadar uzundur.” Seneca (MÖ 4 – ö. – MS 65) Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarı.
Yaşamlarımızda, bu kısıtlı zamanımızda, hepimizin amaçları benzer. Bireysel mutluluğumuz, sevdiklerimizin mutluluğu, yüksek bir yaşam standardı, başarılı, sağlıklı ve huzurlu olmak, hayatlarımızda bir amaç ve anlam olması… Bunların peşinden koşan insanlara yol göstermek üzere sayısız kitap ve makale mevcut. Peki mutluluğu formülize etmek mümkün mü? Mutluluğu kendi kontrolümüz dışındaki şeylerde aramak mantıklı mı?
Mutlu olduğunuz anları aklınıza getirin, içinizden fışkıran olumlu hisler, olumlu düşünceler, umut ve coşkunluk. O anlar… Okurken de fark ettiğiniz gibi mutluluk dediğimiz şey o anlarda, anın kendisinde. Mutluluk ne geçmişte ne de gelecekte olabilir. Şu an ya mutlusunuz ya da değilsiniz. Önümüzdeki hafta mutlu olmak istiyorum ya da gelecek yıl daha mutlu olacağım gibi hedefler koymuyorsak mutluluğu aramak için geçmişe ya da geleceğe bakmak da aynı şekilde anlamsız.
Sağlıklı olmak mı istiyorsunuz? O zaman şu an ne yaptığınıza bakın. Yeteri kadar sağlıklı besleniyor musunuz? Yeteri kadar uyuyor musunuz? Yeteri kadar hareketli misiniz? Sevdiklerinizin mutluluğu sizin için çok mu önemli? Onlarla yeteri kadar ilgileniyor musunuz, onların sizin için ne kadar değerli olduğunu onlara hissettiriyor ya da söylüyor musunuz? Hayatınızda anlam ve amaç mı istiyorsunuz? Yaptığınız en basit şeyi bile özenle yapıyor musunuz? İşinizde ailenizde evinizde sahip olduklarınızın değerinin farkında mısınız?
Hayatın bize bir sürü güzellik bir sürü de üzüntü getirdiğini biliyoruz. Önemli olan bizim durumlara verdiğimiz tepkiler. Yıkıcı bir haber aldığımızda kabullenip ayağa kalkmak geçmişi geçmişte bırakıp mücadelemize devam edebilmek örneğin. Hayatı bize getirdiği her şeyle kabullenmek ve sevmek. Kısacası anda kalabilmek. Şu an bu yazıyı okurken, yarın ne yapacağını düşünmemek, ya da geçmişte olmamak sadece bu yazıyı okumak…
İnsanlar televizyona, bilgisayar oyunlarına, cep telefonlarına ve sosyal medyaya neden bu kadar bağımlı? Cevabı çok basit, hepsi insanları anda tutuyor. Belki en sağlıklı, en verimli şekilde değil ama insanlar bu ortamlardayken ne geçmişlerini ne geleceklerini düşünüyorlar ve sonuç olarak rahatlıyorlar. Bu ortamlara getirilebilecek eleştiri insan gelişmesi için hayati olan düşünme ve üretme aktivitelerini baskılıyor olmaları. Benzer şekilde spor yaptığınızda odağınız o andadır, kendinizde vücudunuzun verdiği tepkilerdedir. Sporun bir diğer artısı aynı zamanda fiziksel olarak da sizi sağlıklı tutmaya yaraması.
Ben bu yaşımdan sonra değişemem, bu yazılanlar doğru ama uygulaması kolay değil ya da bunların hepsini daha önceden biliyorum ama yapamıyorum diyebilirsiniz. Belki bilmediğiniz daha doğrusu unuttuğunuz şey aslında her şeyi başarabilecek güce azme sahip olduğunuz.
Alışkanlıklarımız, düşünme tarzımız, olaylara ya da etkilere verdiğimiz tepkiler kısacası bizi biz yaptığını düşündüğümüz eylemlerimizin büyük çoğunluğu beyinde sık kullanıldıkları için tercih ettiğimiz kısa yollar. Örneğin biri size bağırdığında, sinirlenip bağırarak üste çıkmaya çalışıyorsanız, bu eyleminiz beyninizde otoban haline gelmiş işlek ve geniş bir yol gibi otomatikman tercih ettiğiniz eylemdir. Oysa insan beyni diğer alternatif yolları da çalışarak güçlendirebilir, işlek hale getirebilir. Birisi sizi rahatsız eden bir hareket yaptığında birazcık durup düşünürseniz, duygularınızı tartar ve alternatiflerinizi değerlendirip farkındalıkla cevap verirseniz bir süre sonra eski alışkanlıklarınız kaybolacak ve bilinçli tercihleriniz otomatik seçimleriniz haline gelecektir. Bu bir günde, bir haftada olmak zorunda değil, farkında olmanız her defasında taze yeni bir başlangıç olacaktır.
Zaman zaman kendinize şu basit soruyu sorun: Şu an zihnim nerede? Geçmişi mi düşünüyorum, geleceği mi hayal ediyorum yoksa anda mıyım? Şu an burada bulunduğum anda ya da yerde değilsem düşündüğüm şey bana bir şey katıyor mu? Zihniniz geçmişte bir olayda ise, bunun size kattığı şey nedir, ya da gelecekte bir yerde kaygı halindeyseniz bu size ne sağlıyor? Kendinizi gözlemleyin ve herhangi bir günde ne kadar anda olduğunuzu ya da olmadığınızı fark edin. Anda değilseniz kendinizi nazikçe uyarın ve ana dönün. Evinize, işinize, yanınızdaki dostlarınıza, eşinize, çocuğunuza, dışarıdaysanız çevrenizdeki kuşlara ya da arabalara binalara. Sahip olduğunuz en değerli şeyin o anda 5 duyunuzla hissettiğiniz yaşadığınız şeyler olduğunun farkına varın.
Bir arkadaşınızla buluştuysanız, konuşmada tüm dikkatinizi onu dinlemeye anlamaya, buluşmanıza o anın değerine verin. Çocuğunuzla oynuyorsanız, enerjinizi dikkatinizi çocuğunuza yöneltin, o anı doyasıya yaşayın. Hayat geçmişte ya da gelecekte geçirilemeyecek kadar değerli anlarla dolu.
Bizleri mutsuz eden geçmişin zincirleri ya da geleceğin korkularına hapsolmamalıyız. Hepimiz yaşamlarımızda sayısız zorluktan geçtik geçiyoruz. Kim bilir kaç defa uykusuz sabahlarda uyandık. Kaç defa okulumuzdaki sorunların, işimizdeki çekişmelerin üstesinden geldik. Bazen yakınlarımızı kaybettik aylarca gözyaşı döktük, bazen kalbimiz kırıldı, bazen yanlış anlaşıldık ya da hiç anlaşılmadık. Ne olursa olsun yaşamaya devam ediyoruz, mücadelemize devam ediyoruz. Ve sadece bu bile kendimizi sevmemiz için fazlasıyla yeterli.
Belki bu yazıdan sonra kendinizi en kotu hissettiğiniz anlarda, kendinizi en yetersiz bulduğunuz durumlarda, her sabah kalkıp mücadeleye kaldığınız yerden devam ettiğiniz için kendinize teşekkür edersiniz. Kendinize unuttuğunuz her an her şeye rağmen ne kadar harika olduğunuzu hatırlatın. Bulunduğunuz anda sahip olduklarınızla mutlu olmamanız için hiçbir sebep olmadığını göreceksiniz.
“Bu an için mutlu ol, ömür dediğin bir andır.” Ömer Hayyam 1048-1131 İranlı şair, yazar, matematikçi, filozof, astronom.
Bir cevap yazın