Aslında her insan gibi olmayı çok istemişti. Çoğunluk gibi düşünmenin ve o çoğunluğa ayak uydurarak yaşamanın daha az yorucu olduğuna inanıyordu. Ama nedendir bilinmez bu normal yaşantılara uymak için gösterdiği çaba hep anormal boyutlardaydı. Bunu anladığındaysa geç olmaya ramak kalmıştı. Genç adam; sessiz, kendince iyi eğitim almış ama toplumun genelince herkesin her şeyi çok iyi bildiği olgusuna dayanarak eğitimsiz denilecek durumdaydı. İyi sayılabilecek bir üniversitede üniversite yaşamının getirdiği rahatlığı da zorluğu da yeterince yaşamış, sonrasında atıldığı iş hayatı onu normal olmayacak derecede normal davranmaya zorlar olmuştu. Geniş arkadaş çevresinde dahi zaman zaman kendini bir köşede düşünceleri ile baş başa bir halde bulabiliyordu. Dininin gerekliliklerini yeterince yerine getiremiyor olsa da insan olmanın gerekliliklerini fazlasıyla yerine getirdiğine inanıyordu. Olması gereken de buydu. İçinde vicdan, merhamet, ahlak gibi duyguları barındıran her insan yeterince insani de davranabilirdi. O gün rutin bir şekilde yerine getirmesi gereken işlerini yine aynı durağan haliyle yerine getirmiş, iş yerinden ağır adımlarla evine gitmek için çıkmıştı. Kader o gün ağlarını o farkında olmadan örmeye başlar vaziyete gelmişti. Genç adam kaderci bir insan değildi. Ama kadere de inanmamazlık etmezdi. En yakın arkadaşı ile sohbet ettikleri bir gecenin sonunda bu durumu ‘’ kadere inanıyorum ama kaderci de asla olmadım. Bazı şeyleri değiştirmek için içimde hala gücüm de isteğim de var. Kaderci olamam, kadere inanırım ama kadere de asla isyan edip bir köşeye çekilmem. Eğer köşeye çekilirsem bunu istesem de yapamam. Yuvarlak olan dünyada bunu yapmak mümkün değil. Kaderci olursam direksiyonumun hakimiyetini de yitiririm ‘’ diyerek açıklayacaktı.
Mesai saati bitmek üzereyken her zamanki uyuşukluğu ile toparlanmaya başladı. Ağır adımlarla evine doğru yola koyulurken aklında yine bir sürü düşünce ile boğuşuyordu. En büyük sorunu olan bu düşünce çöplüğündeki gereksiz düşüncelerini bir türlü geri dönüşüm kutusuna atamıyordu. Hayatını yaşaması gerektiği gibi yaşamıştı. Yaşadığı hayat yaşaması gereken hayat mıydı aslında ondan da tam emin değildi. Belki de hayata dair düşünceleri sığ olduğu için hayat da ona sığ insanlar sunmuştu. Kaderin önüne sunduğu en son sınav yanlış birini sevmesine sebebiyet verecekti. Gözü kör olurcasına sevdiği kişi aslında geçmişiyle, bugünüyle, ve gelecek planlarıyla ona asla uygun değildi. Bunu; çevresinde onu seven insanlar ona defalarca anlatmaya çalışsa da kalbine bir türlü söz geçiremez olmuştu. Sevdiği kadın ona yapılabilecek tüm kötülükleri yapmıştı. Bir insana kötü demek hiçbir zaman onun nezdinde kolay olmamıştı. Gözlerinin önüne inen perde ona yarım yamalak ışıltılı hayatlar veriyor olsa da gerçekleri görmesini her daim engelliyordu. Kötü sözler işitiyor, yarım bırakılmışlıklar yaşıyor, hastalığıyla mücadele ederken çıkmaya çalıştığı ve boğulmak üzere olduğu sulara sevdiği insan tarafından daha da çok itiliyordu. Defalarca yalanlar atan bu kadın seviyorum dediği adamı aldatmış fakat genç adam gözüne inen perde yüzünden bu yaşadıklarını bir türlü tahlil edememiş sanki akli melekelerini yitirmişti.
Genç adamın aylarca gözlerinin önünde olan ve görmesi gerektiği tüm gerçekleri idrak edememenin vermiş olduğu durumu merhametsiz bir kadın dibine kadar kullanıyordu. Genç adamı aldatıyor, kandırıyor, yalanlar üzerine bir ilişki inşa ediyor, geçmişiyle bugünü arasında bambaşka bir kadın yaratıyor ve bu rolüne uygun hareket ediyordu. Genç adamın algı sınırı bir türlü eski seviyelerine gelemiyordu, bunun nedenini anlamak için çabalasa belki de onu yıpratan bu sağlıksız ilişkisini bir gün dahi sürdürmeyecekti. Bunu anlaması için gereken şey kalbine söz geçirmesi ve mantığını devreye sokmasıydı. Bunu yaptığı an bütün kötü anılarından da kulaklarında çınlayan kötü sözlerin tesirinden de kurtulacaktı. Yeni yaşantıları tanıdıkça kalbine ördüğü kalın duvarı yıkmaya başlıyor, düşmüş olduğu çukura kendisini de çekmeye çalışan kadını o çukurunda kendiyle baş başa bırakıyor ve artık yaşadıklarını kötü bir tecrübe olarak nitelendiriyordu. Bunu gün geçtikçe başarıyordu.. Ve artık yavaş yavaş normal yaşantısına geri dönüyordu. Seviyorum dediği o kadın ise yeni yaşantıları mahvetmek için yeni denizlere çoktan yelken açmıştı.
Tekrar görüşmek üzere. Hoşça kalın.
Bir cevap yazın