Apartman boşluğunda oturmuş, geçmişini sorguladığı ve nedenlere boğulduğu, yalnız en çok da mutsuz olduğu GÜNEŞ apartmanında kapıcı rolünde bir rol oynuyordu Ohannes. Kat 3’den bağıracaklar, kat 1’in derdi hiç bitmeyecek, kat 6’da oturan Semiha Hanımın: “Asansörü Temizledin mi?” bağrıntısı duyulacaktı şimdi. Her gün istisnasız aynı şeyler oluyordu. Ekmek al, süt al… Apartmanda oturanlara hizmet edilmesi şarttı. Apartmanın en alt boşluğunda oturan Ohannes ay sonunda mutlaka maaşını alıyordu. Maaş günü geldiğinde yüzünde hafiften gülümseme, eli yan cebinde günün en mutlu insanı oluveriyordu hemen. O günün hizmeti diğer günlere göre anında farklılaşıyordu. Bir de sevdiği vardı ki! 5’inci katta oturan Ayten annenin kızı Selma.
Selma hem güler yüzlü, hem de duygusal bir kızdı. Her gece dinlediği Sezen Aksu şarkıları apartmanda yangı yapar, Ohannes de gülümseyerek şarkılara eşlik ederdi. 5’inci kata uğradığı her günde Selma’yı görme umuduna kapılırdı. Selma’yı görmediği günler uğursuz gün olarak atfeder, gördüğü günler ise günü neşeli geçerdi. Selma’nın annesi Ayten hanım hemşire olduğundan her sabah erkenden işine gider, gece nöbette olduğu zamanlar Ohannes Selma’nın yalnız kalmaması için kapıda nöbet tutardı. Ayten hanım eşinden ayrıldığından kızını tek başına büyütmek zorunda kalmış, 55 yaşlarındaydı. Ohannes yaşa hürmeten Ayten hanım’a, Ayten anne derdi. Ayten hanımda buna hiç itiraz etmez, Ohannes’i evladı gibi sevdiğini her cümlede dile getirirdi.
Bir de apartmanın 3’üncü kat numara 6’sında oturan Hasan Amca vardı ki: Aksi, lanet adamın tekiydi. Yaş olgunluğunda yalnız yaşar, dışardan eve gelirken poşetin içinde mutlaka 70’lik rakısı olurdu. İçip deli zurna sarhoş olduktan sonra apartmana huzur vermezdi. Ohannes onu gördüğü zaman eli ayağına dolaşır, ne yapacağını bilemediğinden kekelemeye başlardı. Hasan amcaya karşı gelmek demek, canından olmak demekti. Apartmanda yaşayan herkes ondan bir haylice uzak, selam bile vermeden yanından geçerler, Hasan amca yokmuş gibi davranırlardı. Hasan amca belli etmese de Ohannes onun her zaman bir derdi olduğunu düşünürdü. Sonra da; “Aman banane Hasan amcadan” diyerek merdiven temizliğini elinden eksik etmediği mendille yapmaya devam ederdi.
Apartman 6 katlı olduğundan temizlik günleri bir haylice zor olurdu. Yukarı çık aşağı in derken Ohannes soluksuz kalırdı. Bugünde rüzgarın getirdiği tozlar kapının önüne gelmiş, Semiha Hanım’ın cırlayan sesi dışardan duyulur olmuştu. Ohannes eline geçirdiği süpürge ile tozları dışarıya atarken kapının önünde Selma ile karşılaştı. Selma üniversiteden dönmüş, elinde bir kitap bir çantayla Ohannesin yüzüne bile bakmadan sinirli şekilde asansörü çağırdığı gibi çıkıvermişti yukarı. Ohannes hiç tepki vermeden kapıdaki tozları temizledikten sonra merdiven kenarında ona bakan Semiha Hanım’a; “oldu mu Semiha Hanım” demesinin ardından karşılık beklemeden odasına doğru yolu tutturdu. Selma’nın üzgün olması canını sıkmıştı. Kim bilir ne olmuştu da, Selma Ohannesin yüzüne bakmamıştı! Ohannes Selma ile iyi anlaşır, annesinin olmadığı zamanlarda kahve içmeye çağırır, sohbet havasında gülüp eğlenirlerdi. Selma’nın amansız tavrı Ohannesi düşündürmeye itmişti. Megafonun çalmasıyla kendine gelen Ohannes, Ayten annenin: “Bize bir kahve alıverir misin evladım” ricasıyla hemen fırlamıştı bakkala doğru. Kahveyi aldığı gibi Ayten annenin kapısında uzunca bekledi. Selma’nın kapıyı açmasıyla söze giren Ohannes; “ne oldu? neyin var?” dedi. Selma gözlerindeki yaşları gizleyemediği gibi cevap verme gereksinimi duymadan kapıyı kapattı. Ohannes şaşırmıştı. 3’üncü kattaki Hasan amca’nın bağrıntısı yukarıdan duyulduğundan hızlıca aşağıya iniverdi. Hasan amca’yı sakinleştirmeye çalıştırayım derken merdivenlerden aşağıya yuvarlanıverdi.
Gözlerini açtığında hastane odasının beyaz duvarları üstüne geliyordu. Yanında oturan Hasan amca’nın horultusu onu uyandırmaya yetmişti. Hasan amca “iyi misin evlat” dediğinde Ohannes cevap veremeden başını hafifçe salladı. Doktorun söylediğine göre bir şeyi yoktu. Ayağını burktuğundan bir süre iş yapmaması gerekiyormuş. Raporu alıp hastaneden Hasan amca ile birlikte çıkan Ohannes, apartmanın giriş kapısında elinde çikolata ve çiçek olan genç bir delikanlıyı gördü. “Bu da kimdi şimdi” diye iç geçirdikten sonra Hasan amca’nın yardımıyla odasına doğru yol aldı. Semiha hanımın, “kapıcı” diye bağırmasıyla merdiven başında duran Ohannes, birinci kattaki Rus uyruklu İrina hanımın kapıdan dışarıya adım atmasıyla Semiha hanımın sesine karşılık veremedi. İrina hanım kocasıyla yaptığı söyleşi de Selma’nın evleneceğini ağzından kaçırmıştı. Ohannes olduğu yerde donakalmıştı. Asansör ile yukarıya çıkıp Selma’nın yüzünü görmek istese de, duygularına hakim olup gerisin geri dönüverdi.
“Demek ki evleniyor. Bu yüzden üzgündü” diyen Ohannes, hiçbir şey yapmadan ruhunun huzursuzluğunda dinlenmeye koyuldu. Yattığı yerden televizyonu açtı ve bir dizi mutsuz haberleri dinledikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi uyudu.
Ertesi gün uyandığında kapısı güm güm çalıyordu. Ayağının sızından emekleye emekleye kapıyı açmaya gittiğinde kapının ardında Ayten annenin sesini işitti. Kapı açıldığı gibi lafa giren Ayten hanım, kızının evlilik müjdesini gülümseyerek verdi. Ohannes hiçbir kelam edemeden ağzından “sevindim” kelimesini çıkarıp kapıyı kapattı. Hemen eline geçirdiği üç beş eşyası ile bavulunu hazırlamaya koyuldu. Apartman kapıcılığı rolünden ayrılma vaktinin geldiğini dün gece sokak kapısında gördüğü delikanlıdan anlamıştı. Gitmek gerektiğinde gidilmesi gerektiğini düşünen Ohannes kapıyı çarparken; “Selma da imkansızlardandı işte. Zengin olamayacak hayal kurulamayacak kadar imkansız” diyerekten yavaşta olsa kapıyı çarpıp bilinmeyen bir yolculuğa çıkarken tiyatronun perdeleri kapandı.
Bir cevap yazın