Üç noktaları severim ben. Elimden gelse soru işareti yerine bile kullanmak isterim üç noktayı. Soruları da sevmem kesin cevapları da. Bitişleri ve büyük harfle başlayan başlangıçları da… Şimdiyse kalemin kağıtta bıraktığı küçük bir ize ihtiyacım var; bir noktaya. Kağıda bırakılan küçük bir izin hayattaki büyük karşılığına ihtiyacım var. Keskin bitişlere, sert cümlelere, büyük harfli başlangıçlara ihtiyacım var. Kesin kararla sonlandırılan cümlelere, arada kalmadan, sıkışmadan yaşanacak günlere ihtiyacım var. Noktanın kısaltmalarda kullanımı gibi kestirip atmaya ihtiyacım var istemediğim her şeyi.
Biraz boşluk ve birkaç noktayla toparlayabilirim belki kendimi bu hikayede. Noktalar kadar boşluklar da önemli çünkü. Yazarken de yaşarken de görmezden geliyoruz onları. Belki nereye koyacağımızı bildiğimiz boşluklardır cümleyi oluşturan ve belki de akıntıya kapılıp büyük bir girdabın ortasında kalmaktan kurtaran birer can simitidir o boşlukların hayattaki karşılığı.
Yine de tüm bunları düşünmenin anlamsızlığında boğulmamak kolay değil. Bize düşen hikayenin cümlelerini yazmaya çalışmak gibi duruyor ve sanırım tüm noktalama işaretlerine zaman karar veriyor.
Bir cevap yazın