Başını yaslamış önüne doğru bakarken oturdun, oturmuştun zaten trende,
yolcuydun. Bacaklarının duruşunu düzelttin, dirseğini dayayıp- dayamadın mı? Sen
bilirsin. Zaten rahatsın oturduğun yerde, zihnini boşaltmaktasın halen, nefes al biraz,
kendin.
Biraz durdun. Ellerinle yavaşça, havadaki her dokunuşu hissederek fötr şapkanı
başından kaldırdın. Kafan serinleyip düşüncelerin hızlanınca saçların dağıldı ve tekrar
taktın. Sonra elin göğüs cebine gidip ceketinin rengini eline sürdüğünde içine girdi,
saatini çıkardın, kapağını açıp aklında pek çok olayla paketlemiş o sesi duydun (tek
tık); randevuların var örneğin renkli şeritlere bürünmüşlüğünde insanlara ve doğaya
ve kitaplara verdiğin, binaya verdiğin. Bir süre bakıp güldün, ve narince kapayıp
yerince kapayıp yerine koyduğunda hala gülümsüyordun ‘ne anlamı var’mış gibi.
Kafanı çevirdin, penceredeki ayaz sana uğultusuyla dışarının beyazını gördürürken
dağları, donmuş çaylarıyla ovayı ve belki hala av arayan tilkiyi betimliyor. Yanındaki bir
cep kitabının koyu yeşil cildi arasından gözüken yaprakları sararmış, belki okursun
diye, dokunduğunda ona tekrar tekrar elini üzerinde gezdirip kavradın, kavrasın ve
açarsın, o koku… Gözlerin harekete başlar.
Güneşi görmediğim bu havada oturduğum bank bana karları anımsatıyor.
Karşımda mavi deniz, dalgalanıyor da bazen, martıları olmadan; sadece ileri
bakıyorum. Bir elimle bankın tahtalarını kavramış, diğeriyleyse gözlüğümü tutarken
kıymık battı. Onunlaydım az önce yan yana oturduğumuzda, o büzülmüşken tabi tüm
heybetiyle, ağzımı bıçak açmazken elimi kaldırdım, ona baktığımda başını kaşıdı,
düşünceliydi. Oturduğu tahtaların arasına attı elini, sonra anımsadı sanki, yüzünü
buruşturduğunda bana baktığında gitme vakti gelmiş, gözünü kapadı ama yapamadı
sanırım, dalamazdım o zaman derinlere kimse beni bulmasın diye. Gözünü açmasının
aldığı saatlerden sonra doğruldu, dedi ki artık büyüdün, gitti yaydığı ışığı yürüdüğü
yollarda bırakarak parlayamasa da görebildiğim- istemiyor muydum?.
“bırakarak”, kalemi ağzıma aldım, düşünmem tüm sisin içinde yetmiyor ama,
defterim açık, ben ona o bana duygusuzca bakarken bir soru gelmiş gibi oldu ondan
zihnimden hızlıca kaçan. Yanıma baktım, bir tren yaklaşıyor banka, fenerlerini açmış,
görmüyor, üzerimden geçti, rahatladım uzun zaman sonra yatınca, bu yavaş
monotonluktan kurtulunca- uzun sürmedi. Arkasından bakarken elimde mavi
defterimle yerdeydim, sonra trenin içinde, kafamda siyah şapkam, kitap elimde
yavaşça kapanırken kokusu yüzüme uçuştu, buruşturdum anlayamadığımdan,
buruşturup ileriye baktım, hafif yere, duvara, hala orada gözlerim, delmek istercesine
oraya bakıyor, ama ben sadece zihnimde, bu kadar yeter, düşünceliyim sadece.
KAĞIT KOKUSU-OĞUZHAN ŞAHİN
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın