Durup dururken caddelerde
Ateş yakanlar.
Buzdan kamyonetlerle soğuk bakışlar satanlar.
Köprülerden atılanlar balkonlarda asılanlar.
“Söyleyin lütfen!
Tekrar edin yıkılmış hikâyeyi.”
Göğün altında içeriyor ve fışkırıyor tenime bulut.
Fışkırıyor iki dişli yağ kokusu.
Dağlarda geyikler inliyor.
Seni özleyeceğim sana ant biçiyorum…
“tanrının sesi olacak.
Yüzü olacak bıçağın.
Eti olacak kemiğin!
Ve kırılacak halkımın kentlerinden.”
Zincirler ve korkulu rüyalarda kamçı sesleri.
Boğuldukça denizlerin dalgası.
Kayıklar sarsılıyor benimle birlikte.
Ağlarını atıyor böyle kederli sulara.
“Balıklar yakalanmadan tuzağa
Ölü çocuklar gibi davranıyor.”
Yağmur dikiş atıyor İstanbul’a…
Halkımın kentlerinden,
Usturayla vuruluyor kuşlar.
Vurgular zehir bir sarmaşık.
Yıkılmış duvarları porsümüş şiirleri.
Halkımın kentlerinden.
Korkuluklar mısır tarlasında esrar gibi yetişiyor.
Buğdayın başı eğik o rüzgârla .
Kesilmiş kulakları
Kesilmiş bir kadın dudağı
Topluyor çiçekleri dağlarda
Ve gidiyor ekmek , un ,şarap almaya
Yaşamaya isyan ediyor
Yaşamamaya oklar şimşekler çaktığında.
Oturup ağlamalıyız yitik cennetin rengi içinde.
Şehirleri yanıyor o türkü söylendiğinde. Damarları açan köz kırmızı renginden.
Turşu kuruturken bir gelin ucra bir köyde
Ölmemek ne gelir ağır öyle
Ankara yıkılıyor
İstanbul asılıyor
Ve halkımın kentlerinden yıkılmış bir duvar kalıyor geriye
Gri , siyah ve beyaz.
Murat Arsu.
Çarşamba
6: 12
Bir cevap yazın