Hayat, kederli bir şeydir.
Ölümü ve zulmü bildiğinden bu tarafa kederlidir insan.
İnsansan ve akli melekelerin yerindeyse bu kısacık yaşamda kederlenmemek olmaz. Çünkü tarihi kan ve gözyaşıyla yazmıştır ve yazıyor insansoyu.
Arada bir neşelense ve gülücükler saçsa da etrafa, aslolan kederdir ve keder, kaderidir insansoyunun uzun zamandır. Kaderden kaçamazsınız ama onu değiştirebilir ve kaderinizi kendiniz yazabilirsiniz.
Kadercilik, yenilmişlerin ve umutsuzların avuntusu, acılarına katlanabilme yoludur.
Tutsak olabilir, işkenceler görebilir, aç susuz kalabilir, öldürülebilirsiniz. Ama bu, yenilgi değildir; teslim olmaktır yenilgi. En karamsar anınızda bile küçük bir isyan ateşi içinizde yanıyor, direncinizi koruyor ve umut edebiliyorsanız yenilmemişsinizdir.
Umut, insandadır; içinizde ateşi yanan ufacık isyandadır.
Nâzım’ın “mesele esir düşmekte değil, / teslim olmamakta bütün mesele!” dediğidir Laz İsmail’e.
Ne için çekilen bunca acı, bunca keder? Ne için verilen bunca kavga? Ne için yaşanan bunca ölüm? “İnsan olmak”, olabilmek; insan kalabilmek için değil midir?
İnsan olmak…
Üretilenin adilce bölüşüldüğü, din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet ayrımının olmadığı, herkesin özgürce yaşadığı, bencillikten arınmış, yardımlaşmanın temel alındığı, çocuk ve yaşlıların dışında ayrıcalıklı kimsenin olmadığı bir dünya kurmaktır insan olmaktan anladığım.
Birilerinin başka birine egemen olmadığı, çocukların korkusuzca sokaklarda oynadığı, kan ve gözyaşının akmadığı, silahlardan arınmış, kentiyle kırlarıyla kirlenmemiş bir dünya kurmaktır, insan olmak.
Herkesin barınacak bir yuva bulduğu, karnının tok, sırtının pek olduğu, sağlığının korunduğu, yeteneğine göre istediği eğitimi aldığı, yetenek ve hobilerini geliştirdiği ve huzur içinde öldüğü bir dünya kurmaktır. Hani Tarancı’nın istediği memleket gibi, “olursa bir şikâyetin ölümden olduğu” bir dünya kurmak.
Ya neden olmuyor, olamıyor bütün bunlar? Neresi ya da istenenlerin hangisi kötü? Şu kötü diyecek birinin olduğunu sanmıyorum. Ama asıl sorun, hepimizin insan olduğumuzu unutmamız, kabul etmememiz ya da bilmememiz.
Bilmek gibi bir güzellik varken yaşamda, niye kaçarız ki? Hayatımızda hiç işe yaramayacak olsa bile, daha bir insan yapar bilmek bizi; oluruz(!) yani.
Bilmek, insan olmaktır.
Ama bilmek tehlikelidir de aynı zamanda!
İnsana, sadece insan olduğunu gösterir. Dinin, imanın, milliyetin, rengin, cinsiyetin bir üstünlük veya düşüklük olmadığını anlatır çünkü. Bunlar yüzünden çıkan kavgalardan uzak tutar bizi. İnsanın insandan emeğini çalmamasını öğretir. Kendimize ve başkalarına yapacağımız kötülüklerden korur. Empati duygusunu geliştirir, düşmanlığı azaltır. Bilimi geliştirir. Düş gücünü tetikler. Put yapmaktan ve onlara tapmaktan vazgeçirir bizi. Önyargılarımızı yıkar. Gerçeğe giden biricik yolu açar ve aydınlatır önümüzü.
Ve daha bir insan yapar hepimizi.
Bilmekteki bütün çabamız, insan olmak içindir. Bunun içindir ki “Bilmeyen ne bilsin bizi / Bilenlere selam olsun” demiştir Koca Yunus.
Benden de selam olsun!
31.05.2017 / Mersin Yaşam Gazetesi.
Bir cevap yazın