I-
Gece olmasa tanrı ufalırdı, büyürdü diğer şeyler.
Bu ağız
Bu ses
Bu sonsuz benzerlik
Ölümümüzün nasıl olacağını soruyoruz birbirimize
İki karanlıktan hangisi?
Ağır saatlerde yılanların taşıdığı çam pürleri, düşüncelerde beliren çatallı yol ayrımları…Bambaşka bir hakikatin ötesinde yaprakların beyaz köpüğü, kollar, eller, dizler ve parmak uçları…Senin ardından gün üç defa karardı, gölgem uzayıp kısaldı. Avcısına cesaret diledi, omzumda bekleyen ağacın sabrı.
Aşk için kök kalıp bu kış burada, sessizliği kullan
Okları yaradan çıkar, bir seferde göm-diyor
İndirip melekleri dudağının kenar çizgisinden
Kar yağar çok geçmeden sır’ında kaybolur yüzler.
Eşyanın sonsuzluğu ve güneşin beyazlığı onun olsun istedim.
Bir sabah uyandım, bütün iyi kuşlara yalvardım
‘Senden korkmuyorum artık!’dedim
Sin şehri surlarından
Tanrı’ya bağırdım.
II-
Bir şeyi görmenin başlangıcı gibi ışığı orada gördüm. İşitilmemiş
sislerin içinden. El değmemiş otların arasında uzayan huzursuz
Ay ışığı…Ve bende uyudu gözlerinin deliren çığlığı.
Uyuyor mu yoksa ayakta mı? Çalılıklara gömülmüş olabilir.
Hayır, evet sonunda yan yana…Başladığım yer. Bir şeylere
çarptığımı görüyorum. Beyaz bir dağ kedisi! Böyle iyi…
Bir uzaklığa sıfırlanır bütün cansız biçimler
Gece olmasa tanrı ufalırdı biliyorum büyürdü diğer şeyler
Karıncanın eteğine tutunarak, saklandığım yere dönüyorum
PARS’IN RÜYÂLARI, Şiir, Sema Güler, Öteki Y, Kasım 2018
Bir cevap yazın