Müzik konusuna, Doğu dünyasının bakış açısıyla yaklaşıldığında, burada sezginin te-mel alındığı görülür. Aslında sadece müzikte değil, sanat ve bilimin her türünde, sezgi öğesinin payı vardır. İnsanların, onlara kendi özlerinden gelen sesi ileten sezgilerini unutup, sadece dış dünyaya yönelmeleri, yakın dönemlere özgü bir gelişmedir. Eski tarihlerde yaşamış insanlara göre sezgi herşeyin temelinde yer alırdı ve müzik, herhangi bir mekanik bilim veya sanat olarak görülmezdi. Onların açısından müzik, insanların kullandığı ilk lisandır. Nitekim hayvanlar, birbirleriyle haberleşmek için, kelimelerden değil, sesten faydalanırlar. Sesler, hayvanlardan ve kuşlardan başka, az gelişmiş birçok biyolojik türü de etkiler. Bu nedenle sesin, insanların kullandığı ilk lisan olduğunu da rahatlıkla iddia edebiliriz. Eğer ses, insanların kullandığı ilk iletişim aracı ise, muhtemelen en sonuncusu da olacaktır. Çünkü sanatın (resim, çizim ve heykelciliğin) ifade edemediğini şiir, şiirin ifade edemediğini de ses ve müzik dile getirir. Bu sebeple müzik, tarihin her döneminde insanlar için, duyguların ifa- desinde kullanılan en temel araçtır ve öyle de kalacaktır.
Tarihi müzik ile modern müziği karşılaştırdığınızda, aralarında önemli farklılıkların bulunduğunu görürsünüz Örneğin Doğu müziği, tarihi müziğin izlerini taşıyan ve bize bu konuda bir fikir veren tek kaynaktır. Eğer Doğu müziği, sadece “müzik olarak ele alınsaydı, tarih içinde silinip, giderdi. Ama Doğu’da müzik, dinin ve ibadetin bir parçası sayıldığından, bu müzik tarzı, binlerce yıldır pek az değişikliğe uğrayarak, günümüze kadar ulaşabilmiştir. Insanın doğasında sürekli bir değişim ihtiyacı bulunmasına rağmen, Doğu müziğinin nasıl olup da, yüzyıllarca korunduğuna şaşmamak doğrusu mumkün değildir. Böylesİ bir uzun ömürlüluğün sırrı, insanların dinlerini pek zor değiştirmelerinde gizlidir. Diğer her şey çok kolay değişebilir, fakat din asla değişmez. İşte köke olan bu bağlılık, muziğe de yansır ve Doğu’daki din ile müzik içiçedir.. Örneğin Hindu dini, Vedantalar’a dayanmaktadır ve bu Vedantalar’da yer alan temel görüşlerin beşincisi, Sama Veda adı verilen müzikal bakış açısıdır.
Hindu müziğini inceleyerek, geçmişe doğru bir yolculuk yapmak mümkündür. Binlerce yıl önce oluşturulan bu müzikte mükemmel olan, sadece notaların uyumu değil, seslerin karakter ve yapı bakımından da çok iyi analiz edilmiş olmasıdır. Tarihi geleneklere göre notalar, kuruluk, ıslaklık, soğukluk veya sıcaklık gibi birtakım ifadelerle özdeştir. Bunu günümüzde açıklayabilmek zordur. Zira günümüzde müzik, sadece enstrümanların kalitesine bağlı gibi gözükmektedir. Oysa eski çağlarda müzik, doğaya bağlıydı. Tarihi Sanskrit el yazmalarında, sesin perdeleri hakkında açıklamalar bulunmuştur. Bu metinlerde, o zamanlar piyanonun veya diyapazonun [akortta kullanılan ve ana sesleri ve ren U biçiminde bir araç ç.n.] bulunmadığı yerlerde ses, perdesinin belirlenmesi için de- ğişik kuşlar ve hayvanlardan yararlanıldığı bahsedilir. Hindu müziğinin bir kolu olarak doğan ve bu konuyla ilgili olan çeşitli bilimler, zamanla büyük gelişmeler göstermişlerdir. Müzik tekniklerinde rastladığımız çeşitlilik, onları oluşturanların doğayla içiçe olmalarından kaynaklanmaktaydı ve doğanın çeşitliliğini yansıtıyordu. O dönemlerde bilimin gelişebilmesi de, yine müziğin sayesinde, olmuştur.
Doğu müziğinin ilk dönemlerdeki gelişimi ile ilgili, çok sayıda kanıt ve bilgiye rastlanmaktadır. Hindu müziğinin özü, çeşitli temaları mevsimlerle, değişik nåmeleri de, günler ve gecelerle özdeşleştirmede yatmaktadır. Dünyada bulunan hiçbir şey, sebepsiz oluşmadığı için, sesleri, farklı zaman dilimleriyle bağdaştırmanın da bir anlamı vardır. Eğer Doğu müziği tümuyle bir hayal ürünü olsaydı yalnızca çok dar bir kesimi etkilemiş olurdu. Ancak söz konusu müzik, günümüze kadar (çağlar boyunca) sürebilmiş ve büyük bir kıtayı etkisi altına almıştır. Bugün bile aynı “raga” [Hint müziğinde heyecan havasını ya ratmaya elverişli bir makam-ç.n. )Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de ve Güney’de çalınıp söylenmektedir.
İNSAN VE EVREN ARASINDAKİ KÖPRÜ :MÜZİK
Bir cevap yazın