Kadına yönelik şiddet, Ulusal ve uluslar arası
gelişmelere rağmen, 21. yüzyıla taşınmış ve kırılması
en güç insanlık sorunlarından biridir. Toplumsal
yaşamın her evresinde karşılaştığımız kadına
yönelik şiddet, somut olarak kadının maddi-manevi
bütünlüğüne ciddi bir zararlar vermektedir. Bu
toplumsal sorun, kadının toplumsal yaşamına da ket
vurarak, sosyal ve ekonomik yönden de gelişmesine
engel olmakta, kadın-erkek eşitsizliğinin devamını
baskın hale getirmektedir.
Kadına yönelik şiddetin pek çok nedeni vardır. Bu
nedenlerden birini ‘beden’ olarak özdeşleştirebiliriz.
Bu özdeşliği; modern kartezyenci perspektifle; doğa/
toplum, eril/dişi, içerisi/dışarısı, yerli/yabancı,
sağlıklı/hasta … vb. tezatlarla düşünebiliriz. Akıl/
beden tezat’ı da buna örnek verilebilir. Bu durumda
ilki, ikincisini ‘diğeri’ kılar. Buda tezatlığın temel
özeliğidir. İlki ikincisini ‘diğeri, öteki, ayrı’ kılar.
Bu durumda ‘diğeri’ ilki tarafından küçümsenen,
dışlanan, iğdişi edilendir. ‘Diğeri’ güvenilmez
olduğundan, ilki tarafından hüküm altına alınıp
kontrol edilmelidir. Kadın; bu bilgiler doğrultusunda
modern paradigmanın onaylamadığı ‘öteki’
olma biçimlerinden biri şeklinde görülür. Modern
paradigmaya baktığımızda ise erli bakış açısıyla
şekillendiğinden kadın bu düzene bağımlı ve uyumlu
kılınmalıdır diye düşünülür. Burada kadın üzerinde
inşa edilmeye çalışılan hegemonya ve tahakküm,
akıl/beden arasında bir ilişki kurmakla başlar. Bu
ilişki biçiminde, akıl erkek cinsiyetiyle özdeşleştirilir,
benden ise kadın cinsiyetiyle. Bu durumda akıl
mutlaklık, kararlılık, hakikat, kültür, düzen, iktidar ve
aktif olma…ve benzerlerini temsil ederken; ‘beden’
duygusal, irrasyonel, düzensiz, kararsız, zayıf ve pasif
olma…vb. durumları temsil eder.
Bu temsil ve sembollere baktığımızda ise dilin
ürünü olan kavram ve kategorileri görürüz. Toplumsal
cinayetler ve hegemonik alanı oluşturan dilin kavram
ve kategorilere bağlı olduğunu biliyoruz. Tüm bunlar
doğrultusunda dilin ürünü olan kavram ve kategoriler
ile eril bakış açısıyla inşa edilen ‘beden’ ve akıl
arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartmamız mümkündür.
‘‘Beden’ kavramı kadın/erkek ilişkilerinde
otoriter ve hiyerarşik yapının incelenmesinde önemli
bir analiz objesidir. Kültürel olarak ilgi gösterilen
rasyonalitenin gelişimi boyunca kenara atılması
gereken nesneler,
başlangıçtan bugüne simgesel olarak kadınla
ilişkilendirilmiştir. Bu simgesel bağlantılar
sonucu ‘akıl’ erkeklik düşüncesinde net ve
kesin, ‘beden’ ise belirsiz kılınmıştır.
Platon ‘un Timaeus ‘te aktardığı mitolojiye
baktığımızda; yüce kozmik akıl kavramıyla ilişkili
olarak oluşmuş bir cinsiyet ayrımına rastlarız.
Evrendeki akıl ve düzenin yansıması kadının ruhunda
erkeğin ruhundaki kadar belirgin olmadığı düşüncesi
güdülür. Kadının ruhu, akıldan yoksun erkeklerin
günahkâr ruhlarından doğar. Bu nedenle de ruha
rasyonel olmayan öğelerin karışması, kadınlarda daha
sık görülen bir durum şeklinde görülür. Yunanlıların
kendi bilgi anlayışlarını ifade ederken başvurdukları
egemenlik metaforlarının kaynağı, erkeğin kadınla
olan ilişkisinden çok efendinin köleyle olan ilişkisi
şeklindedir.
“Bilgi iktidardır.” Diyen Bacon’a baktığımızda
ise; amacı her ne olursa olsun sonuç, kadınlığının
aşılmasını bilimin doğasının tanımlanması içine
yerleştirmenin yeni bir versiyonunu inşa etmek
olmuştur.
Simon de Beauvoir’a göre ise; “erkek
kendini, kendi ve kadını öteki” olarak tanımlar.
Ve ekler “Kadının erkeğin bakışına maruz kalarak
nesneleştiğini” anlatır.
Son olarak Beauvoir’in önerisinde; “Kadınların
gerçek benliğe ve özgürlüğe ulaşabilmesi için, sadece
kendi kötü niyetleri ve erkeğin iktidarıyla değil,
ama aynı zamanda kendi bedenleriyle de mücadele
etmeleri gerekir” der.
Somut olarak “akıl, beden” ve benzeri tezatların
aşılması gerekiyor. Modern paradigmanın akılla
özdeşleştirdiği erkek idealidir. Bu ideal kadınsal
olanı dışlıyor ki sadece kadını değil, hastayı, sakatı
yani tüm farklı olanları dışlıyor. Normalleştirmediği
takdirde bunları yok sayıyor. Kadı’nın özgürlüğüne
ulaşabilmesi ve kadına yönelik şiddetin yok olması;
başta biz kadınların, Simone de Beauvoir’in önerisi
doğrultusunda ve toplumun tüm kesimleriyle
birlikte vereceğimiz kararlı bir mücadele ve bütüncül
yaklaşımla mümkün olacaktır.
“Erkek, yaşamın güçlerine üstün gelirken, hem
Doğa’yı hem de kadını itaat altına alır.” Simone De
Kaynaklar:
Prof. Dr. Mehmet BEKAROĞLU: 7. Anadolu Psikiyatri
Günleri “ERKEK AKIL”
Hakan KOPAR: 2007 Öğrenci Çalışma Notu
Ar. Gör. Özgür Olgun ERDEN: Dil, Toplumsal
Cinsiyet Ve Yeniden Üretimin Hegemonik Bir Alanı Olarak ‘Beden’
Esenlikler…
Mehtap ERDOĞAN
Bir cevap yazın