Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli bir amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz. Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremeyiz. Belki oda arkadaşımızdır, komşumuz, öğretmenimiz, uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımız, sevgilimiz ya da belki de sadece göz göze geldiğimiz bir yabancı. Her kim olursa olsun, o kader anında hayatımızın bir biçimde etkileneceğini biliriz ya da hissederiz.
Bazen de hayatımızda öyle olaylar yaşarız ki; o anda bu olaylar bize korkunç, acı dolu veya haksız gibi görünür. Ancak fırtına dindikten sonra bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsak, asla potansiyelimizin, gücümüzün, azmimizin ve yürekliliğimizin farkına varamayız.
Her olayın bir gerçekleşme nedeni ve her karşılaştığımız insanla bir karşılaşma nedenimiz vardır. Hiçbir şey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez. Hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler, bizi test eden olaylardır. İster olaylar, ister hastalıklar, ister ilişkiler olsun, bu testler olmasaydı hayat hiçbir yere varmayan düz ve sıkıcı bir yol gibi uzayıp giderdi. Güvenli ve rahat, ancak boş ve amaçsız.
Tesadüfler, tekamül yolunda ihtiyacımıza göre önümüze çıkarılan senaryolardır. Tesadüf dediğimiz olguyu, hami varlıklarımız bizi çok yakından izledikleri için, zaman ve mekan kesişmesine göre önümüze koyarlar. Yaşamda tesadüf ya da rastgelelik yoktur ihtiyaçlar vardır. Varlık bir şeye ihtiyaç hissettiğinde, onunla ilgili bir uygulama yapacak demektir. Enerji düzeyi onun gereksinimini belirlediği için, o ihtiyacı gerektiren enerjiyi taşıyacak senaryo varlığın önüne konur. Bu bir organizasyondur. O uygulama sonucu varlığın geldiği noktaya göre tekrar olaylar zincirinin başka bir halkası devreye sokulur. Bu böylece devam eder ta ki ihtiyaç giderilinceye kadar.
Tesadüf dediğimiz rastlantılar, eksiklerimizi tamamlamak için özellikle hazırlanmış, organize edilmiş planın küçük parçalarıdır. Bu küçük oyunlar, oynanacak büyük piyesin tamamlanması için yapılan antremanlardır. Büyük oyuna tüm varlıklar iştirak edeceklerdir. Oyunun kuralı bellidir. Ancak biz, bize düşen rolü oynamak, başarmak zorundayız.
Kainatta tek bir yaprak bile tesadüfi olamaz, onunda varlık alanında olmazsa olmaz, başka bir şey tarafından doldurulamaz bir yeri vardır. Rüzgarın esmesi, yağmurun yağması, bulutların hareketi, bitkiler, güneşin, ayın ve dünyanın hareketleri, geceyle gündüzün birbirini takip edişindeki düzenlilik, sıcağın ve soğuğun miktarı, zamanı, suyun hareketi, toprak içindeki mineraller, atomların yapısı, böcek ve hayvanların çeşitliliği, insandaki DNA’lar hepsi harikulade bir ölçü ve program dahilinde işlemektedir. Bütün bunlarda tesadüf yerine, insan aklının almakta zorlandığı bir uyum ve zeka söz konusudur. Bütün bunların her biri, olağanüstü mükemmel büyük bir sistemin parçaları.
Kainatta tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey en ince detaylarına kadar incelenerek hazırlanmıştır. Amerika’ da bir kelebeğin kanat çırpması, Japonya’ da bir kasırga meydana getirebilir.
Varlık için önemli olan, yaşadığı olayların onu hangi hedefe yönlendirdiğini anlamaktır. Hedef bellidir ama biz bilemediğimiz için olayların akışına kapılır, sürüklenir gideriz.
Yapacağımız en önemli davranış, kendimize belli bir hedef belirlemek ve o hedefe doğru emin adımlarla bıkmadan, vazgeçmeden yürümektir.
“Hedefi olmayan gemiye, rüzgarlar bile yardım edemez.”
Kaynak: Ruh ve Kainat – Bedri Ruhselman
Bir cevap yazın