bir yola bakıyorum bir de ısınan dağa
kanat boşluğuna gizlenmiş şiire
diyor ki, kavrulmuş yüzü özünü arayan
kapı önlerinde köklerini bekleyen
ipek sokağının kadınlarına
saçları dağılmış çenebaz kuş yuvalarına bak
kokuların ve nesnelerin büyüdüğü zamandan geliyorlar
misi onların evi onların ruhu
rumca şarkılar besteliyor yorgun kimlikleri
her gün bir tas şiiri ayna boşluğundan
umuda döküyorlar yırtık kapı önlerinde
öyle ya, kuyruğu açlığına kıvrılmış kediler
eski dilleriyle yalıyordur belki de bu serinliği
mırıltının hazzını bile hissetmiyorlardır dökülen
tüylerin sızısıyla
hangi ansiklopedi hangi şair yazdı diye arıyorum
sürgünün intiharını
bastığım taşları incecik soyduğum derisinde
gözlerimin ağrısını küskün aynada arıyorum
ellerini kendine asmış gökyüzü maskemi indirince
şimşeğin yaktığı masalı okudu
oysa dün söndü sanmıştım yangını
‘gözlerinin ağrısında bulursun eskittiğim ipek yolu sokağını
susma, gemli atları azgın şelaleler gibi
ahırdan rüzgârla kök boyalı sokaklara’
demişti o masalda anneannem
tarihe dökülmüş pencerelerin ağlayan dantellerinde
patiska gençliği olmalı çivitli zamanın, kâgir dili
güngüleç duvarların
mübadil şarkıları gibi özüne göçmüş çatlak çatılar şimdi
yorgun ve yalnız mysia’nın cüce sokaklarında oynaştım
çok da ağlaştık anneannemin diliyle
böyle ağır böyle miss koktuğunu bilmezdim eski güllerin
pencere önlerinde beli bükülmüş, tenekeleri paslı
gözyaşı kuruyan sardunyaların derin yalnızlığı bu
bir başka uyanışa, umuda, tohumlar saklamış olmalı toprak
vedalaştım sonra gecealacası ayla dolaştığım sokakları
vedalaştım feracelerini başından topuğuna giyinen kambur evlerle
gamzesi ölü zamanı içime süpürerek
14.9. 2022/ Bursa, Nilüfer Belediyesi, Misi Yazıevi
Bir cevap yazın