E(İ)danın Eski Şarkısı
Uzak diyarlardan gelen bir süvari,E(İ)danın önünde durdu, bakışları kararsız.Gülümsemesi gururlu, sözleri tatlı,Ama kalbi hüzünle doluydu, belli belirsiz.
“Neden utanıyorsun benden?” diye sordu,”Sevgili dostum, küçük E(İ)da?Neden yalnız konuşmaktan korkuyorsun,Nedir seni endişelendiren?”
E(İ)da ona baktı, gözlerinde yaşlar parladı.”Bilmiyorum,” diye fısıldadı, “kalbim üzgün.””Memleketimde,” diye devam etti süvari,”Harika bir kız kardeşim var, sana çok benziyor.”
“Onu uzun zamandır görmedim,” dedi hüzünle,”Mutlu evimi özlüyorum.Kardeşimi öpemedim,Yüzünü ve kalbini göremedim.”
E(İ)da sessizce dinledi, kalbi ona karşı atıyordu.Süvari ona yaklaştı ve elini tuttu.”Bana güven,” dedi, “ben sana zarar vermem.””Sen benim için değerlisin, her acımı seninle paylaşmak istiyorum.”
E(İ)da ona baktı, gözlerinde umut ışığı parladı.Belki de bu yabancı ona yardım edebilirdi.”Anlat bana,” dedi, “kimsin sen?Neden bu kadar üzgünsün?”
Süvari hikayesini anlatmaya başladı,Uzak bir diyardan ve yaşadığı zorluklardan bahsetti.E(İ)da onu dinlerken, kendi yalnızlığını da hissetti.Belki de birbirlerine teselli olabilirlerdi.
Güneş batarken, E(İ)da ve süvari yan yana oturdular.Birbirlerine hikayeler anlattılar ve şarkılar söylediler.Yıldızlar parıldarken, aralarındaki bağ güçlendi.Belki de bir gün, birlikte mutluluğu bulacaklardı.
Karanlığın Çöküşünde
Gün batarken, gökyüzü alev alev yanıyordu,Kulübenin önünde tek başına bir kız oturuyordu.Sessiz ve sakin, yüzünde huzurlu bir ifade vardı,Düşüncelere dalmış, sanki uzaklara bakıyordu.
Mütevazı bir şekilde yanına oturdu bir adam,Sesi yumuşak ve nazikti, kalbi sevgi doluydu.Kız onu dinledi, sessiz ve sakin,Duygularını anlamak için çabaladı.
İlkbahar gülü gibiydi o, masum ve saf,Güneşin ışınlarında parıldıyordu,Sıcak rüzgarın öpücüklerini hissediyordu,Soğuktan ve kıştan habersizdi.
Hussar’ın eli nazikçe tuttu elini,Uzun zamandır birlikteydiler, sevgiyle bağlıydılar.Tatlı bir unutkanlık içinde, zaman akıp gidiyordu,Mutlulukları sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissediyordu.
Zavallı kız ona sarıldı, kalbi sevgiyle doluydu,Gözlerinde sitem ve öfke vardı,Fakat bu öfke ona değildi, kendineydi,Kendi duygularıyla mücadele ediyordu.
Sonunda ayağa kalkmak istedi,Fakat bakışları öfke dolu değildi.Gözlerinde berrak bir neşe parlıyordu,Bebek gibi masum ve saf.
Ve son olarak bu sözlerle ona cevap verdi:”Seni uzun zamandır seviyorum,” dedi,”Çünkü sen iyi huylusun,Her zaman itaatkarsın, beni mutlu ediyorsun.”
“Kaprislerim olabilir,” diye ekledi,”Ama sen beni seviyorsun, bunu biliyorum.Ruhum minnettar, bana karşı nazik ve şefkatlisin.Seni mutlu etmek için elimden geleni yaparım.”
“Her sabah sana çiçekler getiriyorum,” dedi,”Sana hediyeler veriyorum, şarkılar söylüyorum.Sevincin beni mutlu ediyor,Üzüntün ise kalbimi burkuyor.”
Ve böylece karanlığın çöküşünde,Sevginin ışığı parıldadı,İki kalp birbirine kenetlendi,Sonsuz bir mutluluk umuduyla.
Sevginin ZorluklarıKuyu?
Bu da bir hataymış meğer,Arkadaşlığın imkansızmış bu sevdadan.”Sen hain ve kötü kalplisin,” diyorlar,”Bakirelerden uzak dur, yoksa mahvedersin.””Aşık olursan kaybolursun,” diyorlar,”Beni yok edebilirsin,” diye fısıldıyor E(İ)da.
“Ben mi yok edicin senin E(İ)da?” diye soruyor adam,”Öyleyse cennetten bir yargıç gelsin!”Ve E(İ)da’yı öpmeye kalkıyor,Fakat E(İ)da onu itiyor ve utanıyor.
“Utanç verici!” diye bağırıyor, “Git!”Adam kalkıyor öfkeyle, ama geri dönüyor.”Bekle!” diye yalvarıyor, “iki kelime söyleyeyim!””Gözlerin sert,” diyor Eda, “bana kırıldın mı?”
“Hayır,” diyor adam, “kal. Unuttum ben,Sadece şaka yapıyordum.””Kızgın değilim,” diyor Eda, “ama bırak beni!””Bakışların hakaret dolu,” diyor adam,”Yalan söyleyemiyor yüzün.”
“Barışmak için seni öpmek istiyorum,” diyor,”Lütfen, izin ver!””Beni yalnız bırak!” diye bağırıyor Eda,Ve adam sessizce gidiyor, kalbi kırık.
Sevginin zorlukları bunlar işte,Anlayışsızlık ve öfke dolu bir yol.Eda ve adam arasındaki bu yanlış anlaşılma,Kalplerine acı ve keder getiriyor.
Umarım bir gün birbirlerini anlayabilirler,Ve sevginin gücüyle bu zorlukların üstesinden gelebilirler.
Tutkulu Öpücük ve Baharın
Uyanışı”Arkadaşım olamazsın!” diye haykırıyor Eda,”Çocukça bir heves için mi beni terk edeceksin?Bilinmeyen bir geleceğe atıp, acı çekmeme mi razı olacaksın?Aşkın sahte, bunu anlıyorum!”
Ve hüzünle içini çekiyor zavallı kız,Tatlı yüzünü ondan çeviriyor.
Kendini nasıl da kontrol ediyor hussar!Sakin ve yavaşça ona yaklaşıyor,Ve mütevazı bir şekilde, onu nasıl etkileyeceğini biliyor.
Öpücüğü onu sarıyor, genç göğsüne bastırıyor,Buz gibi kalbine ateş yakıyor.Usta bir sanatçı gibi öpüyor onu,Tutku ve unutuluşun tatlı alevinde boğuluyor.
Ah, Eda, Eda! Ne kadar uzun bir anBu öpücüğün büyüsüne kapılıyor,Arzular ruhunun derinliklerinde uyanıyor,Gözlerini kapatamıyor, hayal kuruyor.
Hayal kuruyor, hiç bilmediği bir yatağı,Uzun ve sıcak, huzur veren bir yer.
Pembe taşlar üzerinde bahar şakıyor,Yosunlar parlak yeşil parlıyor,Kuşlar neşeyle şarkılar söylüyor,Gümüş bir akıntı granit yatak boyunca akıyor.
Orman serin bir esintiyle uyanıyor,Doğudan güneş doğuyor.Dağın arkasında saklı bir vadi var,Çiçekler açmaya başlıyor,Kiraz kokusu temiz havada yayılıyor.
Sihirli bahar her yeri güzelleştiriyor,Çirkinliği silip atıyor.
Tatlı sesli kuşa kulak asma Eda!Verandadan kalk, uykudan uyan,Sabah yüzünün serinliğine hisset,Güzel vadiye bak, ama acele etme,Her şeyden önce hussarını çalıştır!
Baharın güzelliği seni bekliyor,Yeni bir başlangıç ve umut vadediyor.Unut geçmişin acılarını,Mutluluğu ve sevgiyi kucakla.
Sessizliğe Bürünen EdaÇöl uykuya dalmış, ay yükseliyor dağların ardında,Kızıl ışığı batımın son moruyla karışıyor.Uzun gölgeler karaağaçlardan uzanıyor,Gece çöküyor, gökyüzünü gizliyor.
Çok geç. Genç kız, utangaç yanaklarla kalkıyor,Sessizce, gözlerini yerden kaldırmadan,Yavaş adımlarla köşesine doğru yürüyor.
Bir zamanlar neşeli ve kaygısızdı nazik Eda,Konuşkan ve canlıydı, herkesin sevdiği.Misafirperver ve parlak, gözlerinin içine bakardı her zaman,Ama onu ne değiştirdi? Bu sabah ne getirdi?
Birdenbire gecenin karanlığında dalgın ve üzgün,Konuşmalarda sessiz, eskisi gibi değil.Artık açık selamlar vermiyor, gözlerinin içine bakmıyor,Sorulara cevap vermesi uzun sürüyor, cevapları da tuhaf.
Yanakları bazen kızarıyor, bazen de solgunlaşıyor,Gizli hüzün izleri taşıyor,Sıcak gözyaşlarının izleri yüzünde parlıyor.
Nedir bu Eda’yı üzen? Kalbinde ne saklıyor?Kim bilir belki bir sır taşıyor, kimseye açığa vurmadığı.Belki bir aşk acısı yaşıyor, belki de bir hayal kırıklığı,Ya da belki de ruhunun derinliklerinde başka bir şey var.
Sessizliği onu sarıyor, düşüncelere dalıyor,Kimse bilmiyor ne hissettiğini, ne düşündüğünü.Yalnız ve üzgün, karanlığın içinde kayboluyor,Belki bir gün açılır kalbi, belki bir gün derdini döker.
Yaramaz Eda’nın Şarkısı
Eskiden ne yaramazdı Eda,Dikkatsiz misafirlere şaka yapardı hep,Parmağını dudaklarına götürerek,Gülümseyerek onları tehdit ederdi.
Ucuz bir elbise giydiğinde,Finli kadın yenilenmesiyle muhteşem,Annesine koşarak övünürdü,Mutlu bir şekilde ona teşekkür ederdi.
Şakacı bir şekilde,Bazen uykulu bir arkadaşa,Soğuk su sıçratırdı,Ve hızla kaçar,Uzun süre kahkahalar atardı.
Onun şakaları ve zevkleri,Küçük dostları için her zaman neşe kaynağıydı,Bazen tatlı bir şakayla çağrılırdı.
Sabah güneş doğduğunda mı, gece gölge çöktüğünde mi,Uykulu tepelerde uzanırken,Ona “günaydın” derdi güzellik,Ve selamlamada “iyi geceler” diye fısıldardı.
Eda’nın neşesi her yere yayılırdı,Gülümsemesi güneş gibi parlardı,Kalbi saf ve temizdi,Her zaman sevgi ve neşe doluydu.
Ama bir gün Eda değişti,Sessiz ve hüzünlü oldu,Gülümsemesi soldu,Neşesi kayboldu.
Neden değişti Eda?Kim bilir belki bir sır taşıyor,Belki bir aşk acısı yaşıyor, belki de bir hayal kırıklığı,Ya da belki de ruhunun derinliklerinde başka bir şey var.
Sessizliği onu sarıyor, düşüncelere dalıyor,Kimse bilmiyor ne hissettiğini, ne düşündüğünü.Yalnız ve üzgün, karanlığın içinde kayboluyor,Belki bir gün açılır kalbi, belki bir gün derdini döker.
Bir cevap yazın