Can Candan’ın yönetmenliğinde çekilen Benim Çocuğum, bir ”aile filmi”dir. Bir çok ödül almıştır.
Filmin ilk oluşması ise, 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde Listag Aile Grubu’nun içinde yer aldığı bir söyleyişi de Can Candan’ın katılmasıyla ve orada onları dinlemesi üzerine gerçekleştirmiştir.
Can, çok duygulanmıştır aileleri dinlediğinde ve kendisine şu soruyu sormuştur: ”Ya benim çocuğum da böyle olsaydı?” Bunun üzerine bu filmi hayata katmak istemiştir. Çekimleri 2011-2012 yıllar arasında gerçekleşmişir.
Transfobinin ve homofobinin etkisin azaltmak için ve önyargıları kırmak için duyarlı bir şekilde hazırlanan film bir çok sinemada ve Türkiye’nin dört bir yanında gösterime sunulmuştur.
Bir düşünün… Ailenizden birisi, çevrenizden birisi, arkadaş çevrenizden ya da partnerinizden biri ya size LGBTT bir birey olduğunu söylerse ne yapardınız? Onu dışlar mıydınız? Yoksa kabul eder miydiniz?Koşulsuz sevgi neydi? Bir annenin, bir babanın çocuğuna duygu özel bir duygu mu?
Bir gün erkek çocuğunuz size, ”Ben aslında kızım” derse ne yapardınız? Ya da kızınız, ”Ben kızlardan hoşlanıyorum.” dese ne tepki verirdiniz?
Her şeyden öte bu filmin temsilciğini yaptığım ve filmdeki annenin kızı olarak yer aldığım için kendimle gurur duyuyorum.
Anlatacak çok şey var aslında sizlere. Ama genel hatları ile söyleyebileceğim tek şey, lütfen bu filmi izleyin ve olabildiğince bir çok insana ulaştırın.
Biliyorum; biliyoruz, bir yerlerde ”kurtarılmayı” bekleyen ve sesini duyurmak, ailesine açık olmak isteyen çok LGBTT birey var.
Farklı kimliklere saygı duymak zorundayız. Belki içinizde çok katı, anlayış göstermeyen birisisiniz. Sevgi ikinci sırada yer alır. Ama sevmenin ön koşulu saygıdır!
Transeksüeller ve eşcinseller her yerdeler! Unutmayın; biz her platformdayız. Bizim de annelerimiz, babalarımız, arkadaşlarımız var. Önce onlara kendimizi kabul ettirmek için savaşıyoruz. Hayır! Önce kendimiz için savaşıyoruz… Çok zor süreçlerden geçtiğimizi bilin istedim. Biz önce kendimize bir şeyleri kabul ettiriyoruz. Bir insanın içinde yaşayabileceği en zor şey kendisi ile savaşmaktır.
Toplum transfobiyi ve homofobiyi çok güzel enjekte etti bize. Ben transeksüel bir kadın olarak kendim gibi olan insanlara hep kötü göz ile baktım. ”Aaa o transeksüel, o kötü” dedim yıllarca. Ama o da benden birisiydi; aynı kaderi yaşıyorduk. Bizler de aşık oluyorduk, seviyorduk. Bizlerde ağlıyorduk, ailemiz ile seviniyorduk.
Hep bir önyargı var. Transeksüel kadınlar hep seks işçiliği yapmak zorunda gibi gösteriliyor. Çok yanlış bir tabu bu! Yıkın her şeyi zihninizdeki, bizler sizlerin yarattığı ”renkli dünyanın renksiz insanları” değiliz. Bizler de sizler gibi birden çok rengiz.
Filmi dönecek olursak, bu filmde birden çok anne ve babayı dinleyeceksiniz. Sizi karşınıza alacaklar ve sizinle göz göze temas kurarak konuşacaklar. Yaşadıkları deneyimleri paylaşacaklar. Ağlayacaklar, gülecekler. Sizlerde ağlayacaksınız ve güleceksiniz…
Beni en çok etkileyen ise son sahne… LGBTT Pride’de bütün LGBTT bireylerin orada yer alması! İnanılmaz bir enerji hissedeceksiniz. Biraz da gözyaşı…
3 Ocak 2014 tarihinde Bursa’daydık. ” Benim Çocuğumu koskoca dünyaya sığdıramadılar!” diyen bir annenin feryadı… Melek Okan. İrem Okan’ın annesi. O kadar tatlı bir kadın ki, sizinle konuştuğunda hep içinde bir yerlerde kızının da o an var olduğunu hissettiriyor. İrem Okan, bir nefret cinayetine maruz kaldı. Melek Okan ise kızının bizlerle birlikte yaşadığını, bizimle olduğunu söyledi.
Bir çok trans cinayetleri işleniyor. Öyle ya da böyle… İntihar edenler de, etmeyenler de bu politik savaşın içinde: ”Nefret Cinayetleri Politiktir.”
Size daha önce dediğim gibi, Bursa dışında Türkiye’nin bir çok ilinde de bulunduk. Akdeniz ve Karadeniz turunda da bir çok LGBTT birey ile tanıştık, konuştuk, tartıştık. Birlikten güç doğar misali gibi…
Değerli okuyucular benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Mutlaka izleyin. Taksim Mephisto’da satılıyor almak isterseniz eğer. Önyargıları kıralım ve Dünya çok barışçıl bir yer olsun. Yaşam ve mücadele bizlerle olsun.
Filmin fragmanı;
Bir cevap yazın