Hüznün kaç karat olduğunu sordu kadın adama. Adam her zamanki gibi onu duymadı.
Kadın, pencerenin pervazına açılmış anten deliğinden kayıp giden zamanın hesabını
yapıyordu. Daha ne kadar yakması gerekiyordu canını? Kulakları duyuyordu duymasına fakat
ruhu sağırlaşmıştı.
“Doğalgaz faturası bu ay da gecikti.’’ dedi adam. Kadın tavuğu parçalayıp buzdolabı
poşetlerine koyduktan sonra gerçekleştiremediği, boğazında düğümlenen düşler gibi
poşeti sıkıca bağladı. Ocakta bağımsızlığını ilan etmek üzere fokurdayan çayı demlemesi
gerekiyordu artık. Kavanozda hiç çay kalmadığını fark etti. Turgut’u hatırladı:’’Her şeyden
biraz kalır, çoğulluk haklılıktır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı.
İnsanda biraz mutluluk…’’ demişti Turgut bir gün. Oysa her şeyden biraz kalmıyordu onun
hayatında. Esrikliği bu yüzdendi işte.
Yorganı nevresime sabitlemek için nevresim uçlarına çatal iğne geçirmesi hayatını
dizginlemiyordu ne yazık ki… Günler onunla oyun oynarcasına ardı ardına diziliyordu. İs
kokusu olmasın diye apar topar topladığı çamaşırları gibi. Mandalları yoktu günlerin. Günleri
mandallamak istiyordu kadın. Onları birinden ayırmak…
Su kaynıyor dedi adam. Suyun kaynadığını fark edebilmişti demek! Umarsızdı.
Çoğunlukla ayık gezmezdi. Sarhoşluğunu bahanelerin ardına gizlerdi. Her akşam yağmur
yağsın diye dua edenlerden değildi adam. Gerçi dua edenler de biliyordu yağmurun
yağmayacağını…
Kavanozda çay kalmamış dedi kadın.
– Bak görüyorsun işte ben almasam çay bile alamayacaksın bu eve! Dedi kadın.
-Sen alıyorsun diye almıyorum. Bırak o zaman maaşını her şeyi ben evirip çevireyim. Diye
arsızca karşılık verdi adam.
Kadın sessiz kalmayı tercih etti. Her gün aynı şeyleri duymaktan, düşünmekten yorulmuştu.
Sigarasının dumanından anlaşılıyordu kederi. Çocukları vardı, para kazandıran bir işi,
kendilerine ait evleri… Niye yetmiyordu bunlar ona?
Kahveyi ateşe sürdü. Kahvenin kokusu mutfaktan çıkıp guguklu saati selamladıktan sonra
adamı buluverdi. Adam:
-Niye çay demlemedin?
-Çay kalmamış dedim ya!
Bir cevap yazın