İlk görüşte aşktı onlarınkisi. Birbirilerini ilk gördüklerinde akıllı, kurnaz ve cilveli kadın otuz iki yaşındaydı. Çekici, karizmatik kişilikli, alımlı yürüyüşlü erkek ise yirmi yedi yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkı da statü farkı da umurlarında değildi. Hatta kadının dul ve çocuklu olmasının da… Fransız imparatoru Napolyon’un ailesine karşı çıkıp kraliçe tacını başına geçirdiği, tutkulu aşk mektupları yazdığı bir kadındı Josephine.
“Seninle dopdolu olarak uyanıyorum…
Yüzün ve dün akşamın o insanı sarhoş eden anısı duyularımı bir an bile rahat bırakmadı…
Tatlı ve eşsiz Josephine, kalbimde ne garip etki yaratıyorsunuz siz!
Kızıyor musunuz? Üzgün müsünüz? Kaygılı mısınız?
Ruhum üzüntüden yorgun düştü ve dostunuz için artık huzur diye bir şey yok…
Ama bana egemen olan o derin duyguya kendimi teslim ederek dudaklarınızdan, kalbinizden beni kavuran bir alevi çekip aldığımda benim için daha da fazlası söz konusu demek ki…
Ah!
Yüzünüzün siz olmadığını asıl bu gece iyice fark ettim…
Öğlende gidiyorsun, üç saat sonra göreceğim seni…
Beklerken, mio dolce amor (benim tatlı sevgilim), bir milyon öpücüğü kabul et; ama sen bana öpücük verme sakın, çünkü kanımı kavuruyor…”
Herkese kafa tutacak derece büyük bir aşktı onlarınkisi. Josephine gururlu tavırlarıyla karşısındaki erkeği delicesine âşık eden bir kadındı. Cephedeyken ısrarla ve umutla yazdığı tutkulu mektuplarına soğuk cevaplar yazıyor, o yokken partiler düzenleyip onu çıldırtıyordu. Tüm bunlara rağmen Napolyon kendi tabiriyle arkadaşça, soğuk, nefret uyandırıcı ve garazkâr mektuplarına haysiyet kırıcı bir şey olmadığı sürece kendisinden nefret ettiğini bile duymaya tahammülünün olduğunu yazabilecek ve mektubunu binlerce öpücükler sunarak bitirebilecek kadar onu tutkuyla sevmeye devam etti. Ama ne yazık ki saray mensuplarının artan baskısı, on üç yıllık evliliklerine rağmen çocuk sahibi olamayışları ve tahtın olmazsa olmaz koşullardan biri olan erkek çocuk isteğinin yerine getirilememesinin baskısına daha fazla dayanamayıp delicesine sevdiği kadından ayrılma kararı aldı. Yıllardır tüm soğukluğuna rağmen kendisini kanıtlamaya çalışan bu kör aşığının ayrılma kararını kabullenemedi Josephine. Ayrılmalarının akabinde Napolyon’un Avusturyalı arşidüşes Marie-Louis ile evlenmesi de onun için büyük bir yıkım oldu. İzdivaç günü bayıldı ve ‘’ben artık yaşayamam!’’ diye bağırdı. Tüm bunlar sonucunda da –bunun sadece bir söylenti olduğunu baştan sizlerle paylaşmak isterim- masumane ama bir o kadar da zekice bir plan yaptı.
Bu plandan söz etmeden önce size kokularla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. İnsanlardaki koku üretimi apokrin bezlerinin on, on iki yaşlarında aktif olup ergenliğe girmesiyle başlıyor. Yani kısacası hiç birimiz çocukken herhangi bir şifrelenmiş kokuya sahip değiliz. Bu arada parmak izlerimiz gibi her birimizin birbirinden farklı kokulara sahip olduğundan da söz etmeden geçemeyeceğim. Hatta genel olarak kadın ve erkek arasındaki duygusal çekimde biz farkında olmasak da kokumuz üzerinden gerçekleşiyor. Çok eski zamanlarda çiftler genetik miraslarını yani soylarının devamını bağışıklık sistemlerini daha ileriye götürecek kişilere göre seçiyorlarmış. Bu seçimde tabi ki görsellikle değil yine koku ile yapılıyormuş.
Napolyon ve Josephine birbirlerine ilk görüşte âşık olduklarına göre kokularının etkisinin bu etkileşimdeki yerinin büyük olduğunu düşünüyorum. Ama bunun tersine tarihteki en büyük aşklar arasında sayılan bu ikilinin öğrendiğime göre yapay koku seçimleri yani parfüm tercihleri ise taban tabana birbirine zıt. Josephine’in gül ve misk kokusundan hoşlanırken – hatta Napolyon ona güllerin koruyucu azizesi demektedir- Napolyon’un tercihi kolonyadan yana. Josephine kolonyayı sevmezken, Napolyon da misk kokusundan hoşlanmamakta…
Şimdi diyeceksiniz ki nereden çıktı şimdi bu koku. Terkedilmenin acısını içine sindiremeyen Josephine’inin gizlice yaptığı plan koku ile ilgili de ondan. Ayrılığın acısına dayanamayan ve sevdiği adamdan öç almak isteyen Josephine, Napolyon’un yeni eşiyle birlikte oturacağı sarayın tüm duvar kâğıtlarını gizlice söktürtüp, her birine misk kokusu sürdürerek tekrar taktırtır. Böylece onu terk eden sevdiğinden etraflıca intikamını alır. Ona onsuz geçireceği yaşamında sevmediği kokusuyla dolu bir hayat bırakır.
Napolyon sevmediği bir koku ile sürekli uyarılmasından mı, terk etmek zorunda olduğu kadının kokusunun tacizinden midir bilinmez ölürken Fransa, ordu, Fransız ordusunun komutanlığı kelimeleri sonrası son sözü Josephine olmuştur.
Josephine bunu yaparken sevdiği adamın onda şikâyetçi olduğu tek şeyle ona eziyet etmenin iyi olacağını mı düşündü bilemiyorum. Ama doğrusunu isterseniz onsuz geçen yaşamında kolonya kokusunu duyumsadığında Josephine bu koku yine kötü geldi mi, yâda acı veya özlem mi hissetti, bilmek isterdim.
Bir cevap yazın