Semiha, işe gitmeden önce oturduğu kafeteryada, burnuna gelen küf kokusuyla yüzünü buruşturdu. Çatalındaki omleti ağzına atıp atmamakta tereddüt etti. Emeklilik yaşı geçtiği halde torununun eğitim hayatına destek olmak için çalışıyordu ve ufak tefek, zayıf vücudunun gıdaya ihtiyacı vardı. Yemeliydi. Çatal elinde bir süre düşündükten sonra çok da iştahlı olmayan kadın kahvaltıya biraz ara verdi. Çayını yudumladı. Küf kokusu midesini bulandırdı.
Kalan vaktini, ağır ağır fincanda ki çayını içmekle geçirdi. Seyrelmiş kumral saçlarını düzeltti. Gümüş aynasına bakarak birbirinden ayrık, küçük gözlerine kalemini çekti. Yılların aşağıya indirdiği dudaklarına vişneçürüğü rujunu sürdü sonra işe doğru yola çıktı.
Yürüme mesafesinde ki ofisine giderken, torununun özel okuldan Anadolu Lisesi’ne girebilme ihtimalini hesapladı. Kazanamassa kaç sene daha çalışabileceğini düşünmek istemedi. Gerçi kısa boylu, zayıf Semiha’nın bedeni sağlıklıydı, fakat ruhu artık dinlenmek istiyordu.
Ofisin kapısında, bir kaç defa, içine çeke çeke havayı kokladı.
-Hoş geldiniz Semiha Hanım. Arka arkaya üç müvekkiliniz var. Dosyaları masanıza bıraktım.
-Canan, bu koku ne?
-Ne kokusu Semiha Hanım?
-Küf kokusu alıyorum.
Genç, havalı sekreter başını sağa sola çevirip, burnundan derin soluklar aldı.
-Yoo, bi koku yok.
-Allah, Allah.
Öğle vaktine kadar yoğun çalışan avukat Semiha, bürosundan ayrılmadan önce, çantasını kontrol etti. Unuttuğu, koku yapacak herhangi bir şey yoktu. Eşiyle çıktığı yemekte yine iştahsızdı.
-Mustafa küf kokusu alıyor musun?
Adam lokmasını yutmadan, yanaklarını şişire şişire konuştu.
-Efendim?
-Küf kokusu geliyor burnuma.
Mustafa, peçeteyle sakallarının arasında kaybolan ağzını, haşır haşır huşur silerken, cevap verdi.
-Yoo, yok bişey.
Yemek boyunca, kocasının bitmek bilmeyen sıkıcı politika sohbetine ve garson kızla flört etmesine aldırmadı. Ofisinde üstünü başını, vücudunu defalarca kokladı. Bu koku onu takip edemeyeceğine göre ondan gelmeliydi. Sol kolu üzerinde durdu ve kolunu parmaklarından omuzlarına kadar, etini kızarta kızarta kontrol etti. Anlamsızca bir iz, bir işaret aradı. Delirecek gibi oldu. Çaresiz günü çalışarak ve burun kanatlarını sürekli oynatarak tamamladı.
Küf kokusuyla eve gitti. Akşam karşılıklı kanepelerde televizyon seyrederlerken, otuz beş yıllık eşinin yüzünü, beyaz keçi sakallarını, ince, uzun burnunu, kalın kaşlarını ilk defa görüyormuş hissine kapıldı. Gözünde yabancılaşan kocasını inceleyince, itici buldu. Yarım asıra yakın bir süre bu adamla mı bitmişti? İnanamadı. Geçmişi hiç hoşuna gitmedi. Yıllar kadınlara haksızlık ediyordu. Kendinden iki yaş büyük eşi, ondan daha genç gözüküyordu. Acele ile yatak odasına koştu. “Canım kalkmışken bi çay koyuver.” diyen kocasını yanıtlamadı.
Tuvalet masasının aynasında, tek tek tüm kırışıklıklarını, parmak uçlarını gezdirerek yokladı. Kesinlikle eşinden daha yaşlı gözüktüğüne karar verdi. Estetiğe karşı olmasına rağmen o an teknolojiden medet umdu. “Yaptırabilirim aslında” diye aklından geçirirken, yıpranmış pufuna oturdu. Morali bozuldu. Sol kolundan gelen küf kokusu, o anda daha da yoğunlaştı. Yeşil bir buluta dönüşüp yükselen keskin, acı koku seyrek saçlarının arasına gözünün önünde sindi, iyice yerleşti.
-Mustafa, Mustafa çabuk, çabuk buraya gel.
Adam eşinin çığlığı ile telaşlanıp, yatak odalarına koştu.
-Ne oldu?
-Çalışmak istemiyorum.
-O ne demek?
-Artık çalışmak istemiyorum. Ofisi kapatıp, yarın sabah Altınoluk’a yazlığa gidiyorum.
-Semiha ne diyorsun, delirdin mi? Torunun okul taksiti ne olacak? Hem ne oldu birden?
Sinirden yüzü kızaran kadın gırtlağını yırtarak, çatlayan sesiyle konuşmaya devam etti.
-Enerjini genç kadınlarla flört etmekten çalışmaya harcarsan seneyi tamamlar sen de gelirsin. Yeter, liseden beri çalışıyorum Mustafa. Kendime vakit ayırmak istiyorum. Dinlenmek, yürüyüş, arkadaşlarla gevezelik etmek istiyorum. Diğer kadınlar gibi anlıyormusun? Miskin emeklilik istiyorum.
Nefesi kesilen Semiha’nın başı döndü. Avuçlarıyla gözlerini kapadı. Adam şaşkındı.
-Semiha?
Kadın kesik kesik soluklanıp devam etti.
-Küf kokusu alıyorum Mustafa sabahtan beri. Benden geliyor koku. Ya bildiğin küflendim ben ya.
Masanın üzerindekileri, hızla etrafa fırlatmaya başlayan karısına, önce ne yapacağını bilemeden baka kalan Mustafa kısa bir süre düşünüp, eşini omuzlarından kavradı. Gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı.
-Canım, beni korkutuyorsun. Bir doktora falan mı gitsek? İyi değilsin sen.
Semiha, mavi boyun damarlarını, patlatmaya yakın şişirerek, tüm gücüyle bağırdı.
-Hayır.
-Tamam hayatım. Bir kaç gün git Altınoluk’a dinlen. Havan değişir. Tamam.
-Hayır dedim Mustafa. Başının çaresine baksan iyi olur. Benden bu kadar.
Duşa girip, dakikalarca tazyikli ılık suyun altında, hıçkıra hıçkıra ağladı Semiha. Bedenini, güllü sabunuyla, itina ile bastıra bastıra yıkadı. Banyodan çıkıp kurulandığında, tahriş olan cildini, yola yola yıkadığı saçlarını kokladı. Değişen bir şey olmamıştı. Bundan sonra küf kokusu ile yaşayacaktı.
Bir cevap yazın