I
Mayıslar kana bulaştı.
Kırmızıya boyayacak geceyi,
Kimse kalmadı.
Serçeler kanatlarını yıkardı,
Her yağmurdan sonra.
Kaçak buluşmaların,
Gizli toplantıların yapıldığı o parkta.
Herkesin eylül kırgınlığında yaşadığı,
Günlerden geçiyoruz.
Yağmur yağmadı o eylülden sonra,
Çirkin ve kirli bütün serçeler.
Ürkek değil kadınlar ve erkekler,
Sevmekten sevilmekten yana.
Çırılçıplak aşk dedikleri!
Eylül isyandı.
Ellerimizde pankartlar,
Kayıp resimleri,
Resimlerde hep genç kalan arkadaşlar.
Yara dolu saatlerle,
Sessiz ve hüzünlü geçtik o bulvardan.
II
Uyur muyduk uyanık mı?
Senin yüzün benim yüzüm hiç olmadı.
Senin düşün benim hiç!
Gökyüzü hep mavi kalsın,
İşçi aydınlığı.
Islık çaldım istersen duyma,
Senin sesin zaten benim hiç değil.
İnsansan öldün duy artık,
İnanmazsan bak aynada,
Gözükmüyor yüzün.
Bu kaçıncı çığlık!
Nasıl dayanır insan hayalsiz yaşamaya.
Ütopya niye vardır?
Neden kirlenen serçeler,
Hep yağmur bekler?
Ve yaşam niçin durmadan umudu yaratır!
III
Ben hep yanındayım.
Kalabalıklar ortasında,
Yalnızız sen ve ben.
Gör artık her yanım yara.
Geçmişi sil!
Oysa yaralayan bizi,
Hep geçmiş.
Kim neyi sunacak,
Bu saatten sonra!
Yalnızız işte,
Bunca kalabalıklar ortasında.
Simsiyahtı,
Dün üzerimize yağan yağmur,
Fark etmedin mi?
Kime neyi soracaksın?
Kendine kör ve sağır sol.
Lacivert bir gece bile görmek zor.
Zifiri her yan,
Yıldızsız ve yakamozsuz!
Sığınacak bir tek,
Sıcak bir ten!
Başka ne kaldı bize,
Bu yangından.
IV
Çok avuttuk kendimizi,
Susmaktan başka yol yok diye.
Oysa susmak en son yol!
Şiirinde insanı yeniden yaratan sol.
Şimdi dizelerinde,
Kaçamak gülüşler atıyorsa insanlığa.
Yitirmiştir yüreğini,
Son Eylül’de.
Yürekli bir mevsimlik işçisi,
Boynu bükük başaklar gibi,
Düştü toprağa.
Gömüldü gömleğinde,
Kan lekesiyle.
O ilk sokak çatışmasında!
Hayat anaforlarıyla içine çekerek,
İçip efkârlanıp,
Ağlamasını öğretti dostlarına,
Akarsular kadar derin ve içli.
V
Bütün kâbuslar çaresizdir.
Genç ve inançlıdır imanlı başım,
Gelecek güzel günlere.
Yaşayarak ve kaybederek dostları,
Öğrendim uykuyu yırtarak uyanmayı.
Biliyorum artık.
İnsandan başka korkacak hiçbir şey yok!
Sen yine sen ol.
Hüzünle besleme yüzünü!
Buzda rakının erimesi değil,
Yüreğin tükenmesidir yaşadığın.
Hep kendine bende * diyorsun!
Hiç seven yok unutma.
Bulamazsın,
Son Eylül’den sonra!
Ne kadar konuşsak,
0 kadar yalnızız.
Diyorsun ki;
— Proletarya acelen mi var.
Geleceğe ateşten taneler taşıyorsun,
Kötülük vururken kamçısını yüzüne!
Bilmiyor musun hayat affetmez,
Bilmeyeni.
Elbet acelesi var yaşamın,
Bu kaçıncı kaçırışın treni!
Soluğundaki korku sarsa da,
Bahçedeki yaprakları.
Yoldurmuyorsun,
Bir tek fesleğeni,
Demek daha ki hala iş var sende.
Gizlenme kapılar ardına.
İçindeki masmavi gökyüzü,
Rüzgârın sesi,
Gelinciklerle bir bahara,
Ol demek lazım.
Aşarak korkuyu ol!
Acıyı tek sen mi çektin.
Yalnızız zannediyorsun,
Büyük kalabalıklarda.
Kokla ortasındaki karanfili,
Kokusu düşen kardeşinindir.
Hatırla ve unutma!
Ölüme giden mermi gibi gitti.
O karanfil,
Apoletlerin gölgesinde. Gencecik!
Yalnızca bu yakışırdı.
Eylül’ün çocuklarına,
Biraz sendin ölen biraz ben;
“O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkıyalar”.
VI
O karanlık koridorun,
Sonundaki hücrede.
Parmaklıklar korku büyütürken,
Ayak sesleri kin,
Ekmek ve küf kokarken,
Her yanın.
Duvara yazılmış,
Her bir dize;
“Korkmamak değil büyüklük
Korkuyu inançla yenebilmektir”.
Dışarıda bulutların altından geçer,
İnsanlar.
Yirmi bir gündür,
Tepende hep o florsan.
Tek bulut yok!
Aşk nasıl saklanır?
Böyle bıçkınken yüreklerimiz!
Sen gelsen de gelmesen de.
* Oysa Seni Seviyorum dan sonra söylenir!
Mehmet Özgür Ersan
Bir cevap yazın