Dağların uzaklığında… Köyünün yakınlığında… Hanesinin dibinde, dış sedirde, yan komşusunun evinin kerpiç duvarına yaslanmış oturuyordu. Ayak, ayak üzerine atmış elleriyle dizinden bağlamış, bakıyordu. Çok eskiden, yıllar öncesinden çocuklarına, çocuklarının çocukları torunlarına bakıyordu. Reçber’di, köylüydü bakıyordu, bakacaktı.
Tekerlek çağlar öncesinden bulunmuştu… İşte tekerlek misali yuvarlanıp yine gelmişti dizlerinin dibine torunları, çocuklarının ellerinde. Elini öptürdü, yanaklarından öptü birer birer sırayla. Hala bakıyordu. Akşam olmuş köy karanlığa batmış, gurbet uzak dağların ardında unutulmuş hala bakıyordu. Yaşlı Adam. Oturduğu yerden kalktı, ardıç ağcından kopartılmış değneğini eline aldı. Ağrıyan yanlarını yaslanarak taş merdivenlerden söylenerek indi. Köy sığırından ayrılarak ahırının yolunu tutan malları bir, bir gözetip ağırdaki yerlerine bağlarken kendi kendine serzenişside bitti. Taş merdivenlerden tekrardan çıkarken bir an bakması büyük torununun yüzünde kaldı. Argolu iki sözcükle okşadı erkekliğini ve davarın önüne saldı. Ve bakması devam etti. Çok eskiydi yokluğu bu yüzden bakıyordu, bakışları. Bağımsızdı. İnsanlıktan. Dünya insanlığından çok ayrı kalmıştı. Çok saklıydı yüreğinde insancıllığı. Saklı yüreğindeki insancıllığı bakıyordu. Ardında geçmişinde bıraktığı köylük yerde büyüttüğü o büyülü yokluğu ile bakıyordu. Yorulmuştu. Evini yapmıştı. Evi vardı içine girip oturduğu, üzerine giyip çıkarttığı elbiseleri vardı. Kâh karısının ördüğü halk sözlü edebiyatı sevgisinin karşılığı kâh kasabasından varı yoğu ile edindiği koyununu keçisini satıp tedarik ettiği iskarpini vardı. Bütün yokluk varlığından soyutlanıp vardığı yatağı vardı. İnsandı hep bir yanı eksikti, karısı vardı. Birlikte yatarlardı. Yokluk varlık kavgasını dirlik edip, unutup birlikte yattıkları karısı vardı. Çocukların anası torunlarının ebesi büyük hanesinin keyfenisiydi karısı. Hepsi bu dünyalıktı. Taşınır taşınmaz mal mülk eşyalar, hatta karısı çocukları kısaca at avrat silah. Hepsi. Bu dünyalıktı. Bu dünyada yol almak için bir kere doğmuştu. Bir kerede ölebilirdi. Hayatının sonuna vardığında. O aynı zamanda sonsuzluğun yolcusuydu. Canlıydı. Dışında bölünüp içinde çoğalmış, yer yatağını çokça kaldırmış yeniden sermiş kendine eşya yapmış, kendini insan etmiş bu günlerine varmıştı. Yediği içtiği açlığı vardı. Duyuracak geçmişi vardı. Çok derinlerde sonsuzluğa bağlıydı. Bu yüzden uykusu vardı. Yatıp uyudu. Yoksa her an zamansız yakalanabilirdi. İçi geçebilirdi. Uzayda her cisim kendi içinde oluşum halindeydi. Bir evren dolusu iç içe geçmiş madde oluşumu içinde zaman kavramı canlı varlıklar, ancak bir kaosun içinde bir bütündü. Rüyalanabilirdi. Cünüp kalkabilirdi, yaşlıda olsa adam evrende evrimsel yoldaydı. Gelecekten gelen muzip bir torunu bunu düşünüp yazabilirdi. Öğrenciydi öğrenmek ediminde düşünmekteydi, düşünecekti.
Bir cevap yazın