Bakışlarının, kahve bardağı ve masanın üzerinden geçip odanın diğer tarafındaki pencereye ve arkada yağan yağmura varması o kadar uzun sürüyor ki, bir an hiç o tarafa varamayacak diye geçiyor aklımdan. En son onları gördüğümden beri bir yaş ihtiyarlamışız. O ve eşiyle bir masada oturmuş kahvelerimizi yudumluyoruz. Yağmur tak tak tak vuruyor camlara ve bizim konuşmalarımızı arada bir kesiyor.
” korkunç yağıyor!” diyor
” Hemde nasıl!” diyorum. Sonrada düşünüyorum, böyle diyerek ancak bir boşluğu doldurmaya veya örtmeye çalışıyoruz. Gözlerinin rengi..düşünüyorum gözler herşeyden önce gidiyor.
Eşi ” İlk bahar yağmurları bir harika!” diyor
Bende kendi kendime ” Harika!” diye bir kaç kez tekrarlıyorum sonrada düşünüyorum ” Ne neşeli bir sözcüktür bu harika sözcüğü.” Yemekten sonra kahvelerden önce onlara beni davet ettikleri için teşekkür ediyorum. O anımsamıyor neden teşekkür ettiğimi. Parmak uçlarımla, masada duran kemikli ellerine dokunuyorum. O ” Niçin teşekkür ediyorsun?” diye sorduğunda masada duran kekleri gösterip ” Bu misafirperverliğiniz için !” diyorum
“Hı!” Dediğinde kendi kendime hatırlamışmıdır acaba diye soruyorum. Eşinin bakışları sıcacık. Bizim ayrılışımız ve onların tanışıp evlenmelerinin üzerinden geçen onca yıldan sonra. Artık onunla arkadaş sayılırız artık eskisi gibi ortak bir yerlerde bulunduğumuzda benden tedirgin olmuyor.
O kahve bardağını sağ eliyle masada itip geriye çekiliyor. Eski bir alışkanlık. Akşamdan beri üç kez adımı sormuş. Her seferinde sanki ilk kez soruyormuş gibi yanıtlamışım onu, ama içimden de dönüp hatırlıyamıyormusun diye sormak geçmiş aynen biz yaşlılarla konuşurken çocuklarla konuşuyor gibi konuşanların ses tonuyla. Fincan tabakta oynuyor. Gülümseyip sessizce tekrarlıyorum kendi kendime sadece ismimi. Kurumuş ellerini yumup masadan biraz kaldırarak; ” Lanet olsun tam da dilimin ucundaydı!” diyor.
” Seksen iki yaşıma bastım bugün, sen geçen sene basmıştın aynı yaşa bu senede sıra bende!”
Eşi ;” Bak tam peşinden geliyor!”
Kafasını onaylayarak sallıyor
Soruyor “Ben mi daha büyüktüm?”
Yüksek sesle gülerek;” Hala da öylesin” diyorum
” Hi!” Ve hızlı hızlı kirpiklerini oynatıyor daha doğrusu kirpiği pek kalmamış ve sadece göz kapakları açılıp kapanıyor
Gözleri mat. Çenesi titriyor ve dudakları her zamankinden daha ince görülüyor.
Sonra faydası olmayan bir ” Hı” daha söylüyor
“Dert değil. İnsan unutuyor işte. Önemli olan bu gecenin güzel geçmiş olması değil mi?” Otuz kırk saniye sürüyor kafası ile onaylaması, yutkunup eşine bakıyor sanki anlamak için ondan destek umuyor. Eşi gülümseyip kafasını eğip ” … ama yarın gök yüzü açık olacak işte bu güzel!”
“Hı”
Beyaz peçeteyi buruşturup kahve fincanlarını yanına koyup ayağa kalkıyorum ” çok geç oldu!”
Eşi ” ben taksi çağırayım!” Diyor.
” Taksi!”
Eşi ona sessiz olması için kafasını sallıyor. O dönüp cama bakıyor.
” Bu gece dışarı çıkamayız yağmur fena yağıyor”
Eşi telefonu kapatıp ” Misafirimiz için taksi çağırdım!” diyor
O arta kalan bakışını ayağa kalkarken bana yöneltiyor. Sonra kalkacakmış gibi yapıp sandalyesi üzerinde hareketleniyor. Gidip ellerimi sırtına koyup mani oluyorum
” Kalkmana gerek yok. Ben yolu biliyorum.” Kafamı eğip omuzunun üzerinden yüzüne gülüyorum. Ona dönüp” Unuttun mu yıllar önce bende bu evde yaşamıştım” demek geçiyor aklımdan. Ama hayır birşey söylemeyeceğim ,gereksiz laflar gecenin bu saatinde kimseye yaramaz.
” Kusura bakma …unuttum..adını” dudaklarındaki gülüşü silinmiş. Çaktırmadan ellerime bakıyor. ” Ne ise her ikiniz için de teşekkür ederim doğum günümü hatırladığınız için”. Söyleyeceği birşeyi varsa da beklemiyorum onu, koridora yönelip yağmurluğumu tutarak beni bekleyen eşine doğru bir adım atıyorum. Yağmurluğumu omuzlarama oturtup fısıldayarak;” Her gün önceki güne göre daha az…” Bir bakışımla farkında olduğumu gösterip onun sözünü kesiyorum. Taksinin korna sesi sessizliği bozuyor. Dönüp ona bir göz atıyorum. Sonra yağmurluğumun düğmelerini ilikleyip kapıya doğru yöneliyorum. Kapıyı açınca onun sesi rüzgarın sesine karışarak duyuluyor;” Ben ama sanıyorum ki bir zamanlar sana aşıktım…”
Bir cevap yazın