Bir kez okumaya başlayınca kolayca etkilenerek sürüklenip gideceğiniz ve okuduktan sonra bir daha okumak isteyeceğiniz Alageyik, Yaşar Kemal’in Anadolu Halk Efsaneleri ve Öykülerinden derlediği bir halk efsanesi olup, halk kültüründe önemli bir yeri vardır. Güney Anadolu’ da, Torosların bulunduğu köylerde anlatılan bu halk efsanesi Yaşar Kemal tarafından yazıya geçirilerek, akıcı ve canlı bir dille okuyucunun önüne getirilmiştir. Eserde bir yandan okudukça insanı alıp götüren canlı doğa tasvirlerine yer verilirken; diğer yandan da Torosların çevresinde yaşayan köylülerin hayatı, kültürü, alışkanlıkları, kullandıkları dilin özellikleri, birbirleriyle olan ilişkileri ve köylerdeki toplumsal düzen sürükleyici bir biçimde anlatılmaktadır.
Eser, Torosların yamaçlarında birbirleriyle araları iyi olmayan Gökdere ve Sarıcalı köylerinin ve bu köylerde yaşayan halkın tanıtımıyla başlamaktadır. Sarıcalı Köyü’nden Karaca Ali ile Gökdere Köyü’nden Halil arasında kan davası vardır. Gökdere Köyü’ nün tanınmış, yiğit genci Halil, usta ve hastalık derecesinde bir geyik avcısıdır. Usta bir avcı olmasının yanında, yiğit ve güçlü bir delikanlı olması köyde beğenilen ve sevilen bir genç olmasına neden olmaktadır. Çünkü köylüler onun bu özellikleri sayesinde Sarıcalı köylüleri ve Karaca Ali karşısında kendilerini daha güvenli hissetmektedirler. Ayrıca Halil’ in geyik ziyafetlerinden de yararlanmaktadırlar. Halil’ in nişanlısı Zeynep ise köyün en güzel kızlarından birisidir ve Halil’ i çok sevmektedir. Ancak Halil’ in geyik avına olan düşkünlüğünden dolayı başına bir kötülük gelmesinden korkmaktadır; çünkü köyün yaşlı ve bilge kişilerine göre geyik avı insanın başına kötülükler getiren bir avdır. Öte yandan Sarıcalı Köyü’ nün Ağası olan ve Halil ile arası açık olan Karaca Ali’ de Zeynep’e âşık olup göz koymuş, onu Halil’ in elinden almaya çalışmaktadır ve bunu sağlayabilmek içinde öldürtmek dâhil her yolu denemeye çalışmaktadır. Halil’ i tanıyanlar ve nişanlısı bu yüzden onu bu geyik avından vazgeçirmeye çalışmaktadırlar. Halil çevresinin ısrarına rağmen geyik avından kolay kolay vazgeçmez. Fakat bir gün Karaca Ali ve adamlarının kendisi avdayken Zeynep’i istetmeleri üzerine avdan döndüğünde köylüleri yılgın ve üzgün görür. Köylüler ve Zeynep’ in ailesi Karaca Ali’den çekinerek onunla anlaşmak isterler. Ancak yiğit bir kadın olan Sultan Ana’nın direnişi ve köylüleri ayağa kaldırması bu arada Halil’in dağdaki pusuyu atlatıp köye gelerek gerçekleri Sultan anadan öğrenip harekete geçmesi üzerine Karaca Ali’nin oyunu bozulur. Sultan Ana yiğit ve bilinçli bir köy bilgesi olarak, Halil’ de yiğit ve güçlü bir delikanlı olarak bu oyunun bozulmasında önemli bir rol oynarlar. Özellikle Sultan Ana, bilinçli ve yiğit bir önderin işini başarıyla yerine getirir ve Halil’ i, ona yemin ettirerek geyik avından da vazgeçirtir. Böylece tehlike atlatılır.
Halil geyik avından vazgeçtikten sonra, biryandan nişanlısı Zeynep’le daha yakından ilgilenir; diğer yandan da kendini ağaç işlerine verip; ağaçtan nakış islemeli bardaklar yapar. Ağaç ve tahta parçaları adeta Halil’ in elinde yeniden hayat bulur ve oya gibi işlenir. Halil, ağaç ve tahtadan oyduğu bu bardaklara kendi duygularını, düşüncelerini, aşkını işler, yeteneklerini ve hayallerini ortaya koyar. Ancak düşmanları da boş durmaz. Karaca Ali ve adamları onu yeniden geyik avına çekmek için Gökdere Köyü’nün çevresindeki dağlarda boynuz ve ağaçtan yapılma borularla gerçek geyiklerden kolayca ayrılamayacak şekilde geyik sesleri çıkarırlar. Bu arada Halil’in köyünün ağası olan Gök Hüseyin, korkak, alçak ve çıkarcı biri olarak kendi çıkarını da korumak için gizlice Sarıcalı Köyü’nde Karaca Ali’yi ziyaret edip onunla gizli bir işbirliğine girer ve köylülerin çabalarını içerden işbirliği yaparak boşa çıkartmaya çalışır. Gök Hüseyin bu özellikleriyle adeta direnişi içerden kırmaya çalışan sinsi bir işbirlikçi bir beşinci kol gibi çalışır. O da Halil’ i dağa çekmeye çalışanların arasına katılır. Sonunda geyik seslerinin etkisiyle geyik tutkusuna yenik düşen Halil dağlara yeniden çıkar ve dağlardaki tehlikeler ve Zeynep’ in yaralanıp güçlükle iyileşmesine yol açan tehlikeli pusuları atlatmasına rağmen geyik avından vazgeçmez. Düğün gecesi dağlarda yavrusunu öldürdüğü bir geyiğin peşinden uçuruma yuvarlanıp, yeni eşi Zeynep’le birlikte ölür. Bu arada Karaca Ali ve adamları da kendi pusularından çıkan Halil tarafından öldürülürler. Efsane burada acıklı bir sonla biter ve öldükleri yerde iki çiçek yetişir, ancak bu çiçekler birbirine kavuşmadan geyikler tarafından yenir.
Sonuç olarak bu efsane, vahşi hayvanların ve doğanın güzelliklerinden bahsederken, bu güzelliklere ve canlıların yaşamına yeterince saygı duymayan ve onlara karşı yer yer acımasızca davranan insanların doğa tarafından cezalandırılabileceklerini dile getirmektedir. İnsanları, geyik gibi vahşi hayvanlara, onların yaşamına ve yavrularına da saygılı olmaya ve onları sevip anlamaya davet etmektedir. Bunun yanında köylülerin kimliğinde, emekçilerin, çalışanların ve geniş halk kitlelerinin kendi hak ve özgürlüklerini her türlü gizli ve açık ve sinsice tehlikelere karşı bilinçli, yiğit ve özverili bir biçimde mücadele ederek koruyup geliştirebileceklerini ortaya koymaktadır. Bir halk efsanesinde yalın ve sade bir dille ortaya konan bu gerçek günümüzde de her zamankinden daha acil ve önemli bir biçimde geçerliliğini korumaktadır. Kitleler her türlü açık, gizli ve sinsice saldırı ve oyunları ancak bu şekilde yenebilirler ve toplumsal mücadele de gerçek önderler Sultan Ana örneğinde olduğu gibi mücadele içinde ortaya çıkarlar.
YAZARI : YAŞAR KEMAL
ÜÇ ANADOLU EFSANESİ (Roman)
ADAM YAYINCILIK VE MATBAACILIK A.Ş.
SERHAT ÇAKIN.
Bir cevap yazın