Umutsuzca bekliyorum, mezarıma haftalardır tek bir kişi dahi ziyaret etmedi.
Bedenimin her geçen gün çürüdüğünü hissediyorum, yavaş yavaş toprağın ağırlığı tüm varlığımı kendi içine hapsediyor. Tam bu sinir bozucu sessizliğin, sonsuza kadar süreceğini düşünürken hiç beklemediğim bir şey oluyor. Bazı sesler duyuyorum. Yüksek sesle konuşan iki adam kahkahalarla gülüyor. Ne olduğunu bilmiyorum ama tuhaf bir güç beni sesin geldiği yöne doğru çekiyor. Birdenbire kurtuluyorum tabutun boğucu karanlığın dan . Uzun bir süre izliyorum onları, oldukça keyifli ve mutlu görünüyorlar, kelimeler ağızlarında yuvarlanıyor sanki konuştuklarından hiçbir şey anlamıyorum. Adamlardan biri diğerine göre daha genç ve oldukça zayıf. Hiç durmadan incecik bir ses tonuyla hararetli hararetli konuşuyor.
Diğerinin uzun beyaz saçları omuzlarından aşağı sarkıyor kaba ve kıllı elleriyle votka bardağını tutmuş sağa sola sallayarak gülüyor. Kimi zaman yerli yersiz güldüğünün farkında ama bu umurunda görünmüyor.
Onların yanından uzaklaşıyorum. İçimde müthiş bir sevinç var. O dipsiz ve boğucu karanlığın ağırlığından kurtulmuş olmanın tatlı sevinci bu. Özgürlüğün tarif edilmesi imkânsız hafifliği tüm muhteşemliğiyle varlığımı kaplıyor. Evet. Bütün varlığımı.
Kalabalığın içinde yalnız ama bir o kadarda mutlu bir şekilde yürüyorum.
Yürüdükçe algılarımın tam anlamıyla açıldığını fark ediyorum. Her şeyi çok daha net ve berrak bir şekilde görüyorum şimdi.
Sağa sola koşuşturan insanların yüzlerine daha dikkatlice bakıyorum. Bazılarının yüzlerindeki küçük ve solgun işaretler dikkatimi çekiyor.
Bu işaretlerin ne anlama geldiğini merak ediyorum. Tam bir profesyonellikle yapılmış minyatür dövme şekilleri bunlar.
Özellikle yüzlerinde işaret olanların diğerlerinden çok daha farklı olduklarını görüyorum, gözlerinin içindeki donuk ve anlamsız ifade belirgin bir şekilde fark ediliyor, evet diğerlerindeki canlılığa ve içtenliliğe karşın onların daha mutsuz solgun ve cansız olduklarını açıkça hissediyorum
Gecenin sonsuzluğunda gördüğüm ve algıladığım her şeyin tüm ayrıntılarını duyumsayarak yürürken bir kahvenin önünde duruyorum, burası duvarları aynalarla kaplı hoş ve sakin bir yer, iki yaşlı kadın pencere kenarındaki masada sohbet ediyor. Biraz ileride birkaç kişi baş başa vermiş briç oynuyor, içerideki sigara dumanı ve uğultu dışarı taşıyor bu sırada üzerinde işaret olan adamlardan biri mutsuz bir ifadeyle dışarı çıkıyor bu haliyle bile gözlerinin içindeki soğukluğu ve öfkeyi hissediyorum. Kalabalığın içinde onu kaybetmemeye özen göstererek hızlı adımlarla yürüyorum. Kısa bir süre sonra küçük, eski bir bardan içeri giriyor. Peşinden gidiyorum bende boş bir masaya oturuyor. Bir sigara içiyor, dumanı hızlı hızlı içine çekiyor.
Yüzüne bakıyorum, onu dikkatle izliyorum. Yüzü sapsarı görünüyor, gözleri bir farenin gözleri kadar küçük samimiyetten ve içtenlikten bir hayli uzak görünüyor, yukarı doğru dikilmiş kısacık saçları sanki sinirli yapısını açıkça ele veriyor. Etrafına insanın kanını donduracak kadar soğuk bir ifadeyle bakıyor. Sigarasından bir fırt daha çekiyor.
Bu sırada biraz ilerideki masada oturan iki gencin dövmeli adamı süzdüğünü fark ediyorum.
İkisinin de bakışları sonsuz bir tiksintiyle adama kilitleniyor. Fısıltıyla konuşuyorlar. Konuşurken yüzleri geriliyor, mutsuz ve öfkeli bir ifadeye bürünüyor. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama konuştukları her şeyi kelimesi kelimesine duyuyorum. Dövmeli adamın, şehrin hemen her yerinde etkisini gösteren eski bir tarikatın katı ve acımasız prensiplerini, üyelerin ayrıcalıklı olduklarına körü körüne inandıklarını ve yüzlerindeki dövmenin tarikatın simgesi olduğunu fısıltıyla konuşuyorlar. Şimdi, her şeyi tam anlamıyla görebiliyorum.
İri yarı olan, kendinden emin bir tavırla onlardan biri olduğuna eminim, diyor.
Evet, bence de onlardan biri>
Budala herif, kendisini hepimizden üstün sanıyor.
Ufak tefek olan yumruğunu sıkarak, şimdi yanına gitmeye ne dersin? diye soruyor.
Hayır, şimdi olmaz.
Peki, söyler misin, sence ne yapmalıyız?
Bekleyelim. Şimdilik başka bir şey yapamayız.
Dövmeli adam garsonun sallana sallana getirdiği viski bardağını kafasına dikiyor. Sonra da sert bir hareketle masaya vuruyor. Yüzünü buruşturarak kendisini kin dolu bakışlarla izleyen gençlere göz ucuyla bakıyor. Onların varlığını dikkate almıyormuş gibi umursamaz bir tavırla oturduğu ahşap sandalyeden yavaşça kalkıyor.
Cebindeki bozukluğu barın tezgâhına bırakıp, tek kelime bile konuşmadan dışarı çıkıyor. Onu takip etmeye devam ediyorum. Karanlığın içinden ağır adımlarla yürüyor. Birkaç defa omzunun üstünden geriye doğru bakıyor. Sanki varlığımı hissediyor gibi. Evet, adımları daha da yavaşlıyor. Beni hissettiğinden eminim şimdi.
Birden bire yolun kenarında duruyor. Omzunu, boyası dökülmüş bahçe duvarına yaslıyor. Fareyi andıran o küçük yuvarlak gözlerini gözlerime dikiyor. Beni en başından beri gördüğünü düşünüyorum. Ta en başından beri gözlerinin gözlerime kilitlendiğini hissediyorum, dudakları kımıldıyor. Sanki bana bir şey söylemek istiyor gibi.
Bu sırada müthiş bir şey oluyor. Yüzü birden bire gerilerek bembeyaz bir renge bürünüyor. Vücudu korkunç bir acıyla sarsılırken derisinin altından yüzlerce kurtçuk fışkırıyor. Sonrada titreyerek devriliyor kaldırımın üstüne.
İŞARET – nihat karakas
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın