Yaz tatilini geçirmek için gittiğimiz yazlığımızdaki odama, anlamsız ve değersiz bir yaz geçireceğime inandığımdan ötürü isteksizce yerleşmiştim. Haziran başında ailemle birlikte buraya gelir, etrafımızda yaşıtım birçok genç olmasına karşın hiç kimseyle arkadaşlık etmeden, üç ayımı burada geçirirdim. Zamanımın çoğunda evde müzik dinler ya da kitap okurdum. Geçtiğimiz yaz bir de gitara meraklanmıştım ki bu yaz da en çok zamanımı gitarı tamamen öğrenmeye harcayacaktım. Gündüzün sıcağını evde, kitap okuyup müzik dinleyerek geçirip, akşamın serininde sahilde gitarımla baş başa olmayı planlıyordum. Bu, benim için anlatılmaz bir mutluluktu. Kendimle başbaşa kalmak, kendi sessizliğimden ve gitarımın sesinden birde sahile vuran dalgaların sesinden başka bir ses duymamak…
Onu ilk kez böyle anlardan, akşamı masmavi geceye bağlayan bu vakitlerden birinde görmüştüm. Bana öylesine benziyordu ki. Yalnızdı ve sessizce sahile vuran dalgaları seyrediyordu. Denize yansıyan yakamozun, kıyıya vurmuş yosunların kokusunun güzelliğini, ilk kez o zaman fark etmiştim. Sessizliği yükselen, haykıran sesim olmuştu. Yalnızlığı, yalnızlığımı paylaşmış, arkadaşım olmuştu. Gözlerinde gecenin mavisini görmüş, varlığından ötürü, sanki kendimi bulmuşçasına, huzur duymuştum. Bütün umutlarım siyah renginden sıyrılmış, maviye boyanmıştı. Gecenin karanlığı o anda yerini aydınlığa bırakmıştı. Konuşmak için bir bahane bulmalı, yanına gitmeliydim. Bir şey bulmalı, benimle konuşması, beni anlaması için onu ikna etmeliydim.
Ve bunun için en doğru yolun, ona en dürüst şekilde, onu ilk gördüğüm anki hissettiklerimi anlatmak olduğuna karar verdim. Bu onu oldukça şaşırtacaktı ama cesaretim karşısında kayıtsız kalamayacaktı. Dedim ya o da benim gibiydi. Bunu hissetmiştim. Süsten, yapmacıklıktan uzak, sade. Yanılıyor olamazdım. Hissettiklerim, yaşadıklarım öylesine özeldi ki, bir ömre bedel bu duygularımı o da anlayacaktı.
Yanına gidip “Merhaba” dedim. Şaşırdı, bir şey söylemesine fırsat vermeden, gitarımın acemi tınılarıyla onun için hisselerimi anlatan, bir kaç sözcüğü mırıldandım. “Mas mavi bir gecede, sen çıktın karşıma, aynı ben gibiydin, sanki ruh eşimdin.” Yüzünde, şaşkınlıktan ziyade çözemediğim anlamsız bir ifade vardı. Ani gelişen bu olaydan rahatsız mı olmuştu? Hoppa, çapkın bir delikanlı olduğumu mu düşünmüştü? Anlayamamış, kendimce bir anlam verememiştim. Kimin hoşuna gitmezdi ki böyle bir jest? En azından yüzünde bir gülümseme olur sanmıştım. Aksine herhangi bir tepki bile vermedi. Sessiz kaldık bir süre, ben ondan bir şeyler söylemesini beklediğimden, o ise nedenini bilmediğim bir sebepten sessiz kalmıştık. Birden toparlandı, ayağa kalktı. Öyle hızlıydı ki yerimden kıpırdayamamıştım. Hissettiklerimdeki netliğe, içimdeki iyi niyete, sözlerimdeki samimiyete, bütün mutluluğuma rağmen, hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve çekip gitti. O anda kolumun, kanadımın kırıldığını, biçare, yapayalnız olduğumu, bütün umutlarımın yeniden karanlığa gömüldüğünü hissettim. Umutlarımla birlikte, masmavi deniz ve gökyüzü de mavi rengini yitirip siyaha boyanmıştı. Gitmişti, hem de masmavi dünyamı, bembeyaz hayallerimi yıkıp gitmişti.
Kendime gelebilmem zaman alsa da, aradan günler geçmiş, bu yazı da geçen yazlardan farksız bir şekilde geçirmiştim. Sadece bir gece, kısacık bir an denizin, gecenin mavi rengini fark etmiştim o kadar. Artık ayrılmak üzereydik yazlığımızdan. Eşyalarımızı arabaya yüklediğimiz sırada, yan yazlıklardan gelen çocuk sesiyle irkildik. “Ablam, canım ablam!” 7-8 yaşlarında bir çocuğun ağlamaklı sesiydi. Annemle birlikte sesin geldiği yere yöneldik. Bizle birlikte bir kaç komşu da geldi. Evin bahçesine vardığımız da aynı çocuk olanca gücüyle içeri girmeye çalışıyor, otuz beş-kırk yaşlarında bir adam ona engel oluyordu. Aynı yaş aralığında bir kadın içeriden dışarıya güçlükle bir kaç adım atar atmaz yere yığılıyordu. Hiç kimse ne olduğunu anlamamıştı.
Aile büyüklerinden olduğu anlaşılan yaşlı bir bey sessizdi. Yere yığılan kadının yanına gidip onun kolundan tutup kaldırmaya çalıştığı sırada annem de kalabalıktan sıyrılıp kadının diğer kolundan tutarak yaşlı adama destek oldu. Orta yaşlı adamsa çocuğa daha fazla engel olamamıştı. Çocuk bir şekilde kendini içeri atmayı başarmıştı. Eve girdiğinde çığlıkları artmıştı. “Rüya abla, ben seni çok seviyorum abla, bırakma ne olur bizi abla.” Evet, “Rüya.” Bu kız, o masmavi gecede gördüğüm kızdan başkası değildi. Aylar süren amansız hastalığıyla uğraşmaktan yorgun düşmüştü. O an anlamıştım ki onun umutları, onu gördüğüm o gece çoktan siyaha boyanmıştı. Kendi umutları tükenmiş, kahrından dünyası karanlığa gömülmüş bir insan nasıl olur da benim dünyamı, umutlarımı maviye boyardı. Bunun farkındaydı. Tıpkı beni sahilde bıraktığı o gece gibi sessizce bu dünyadan göç edip gitmişti. Sevdiklerinin umutlarının siyaha dönmesine göremeden, beni o gece gördüğüm “Rüya”dan uyandırıp gitmişti.
BİR GARİP SERENAT – SELDA METE
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın