Babam ve annem sonunda çıkmışlardı evden. Sinirden kendimi yerden yere vuruyordum.
– Ya arkadaş nasıl ya nasıl?
Aklıma direk, telefonum geldi, çünkü bugün herkes adeta kıyamet benim elimden sanki kopacakmışsına beni arıyacaktı:”
– Kaç aldın?
– Puanın ne?
– Geçtin mi?
– Sıralaman kaç?
– Hukuk geliyor mu?
– Senden hiç bir halt olmazdı zaten.
Sorular ve aforizmalar silsilesi içinde kafayı yiyecektim. Direk telefonu kapattım. Hayatımda yaşadığım belki en felaket gündü bugün. Bazıları havada uçuşurken bazılarıda hesap kitap yaparken sende bir fanus içerisinde onları izliyorsun. Onlar bu sonucu duyarlarsa beni yaşatmazlardı ama belkide sırf biraz kızıp sonra benle başka hayaller kuracaklar. Yada direk gelip teker teker derimi yüzeceklerdi. Bence bana fazla kızmazlardı sonuçta onlarda bu dönemden geçti. Şöyle bir şey de vardı ama onlar yokluğun içinden geldiler buraya ben ise bolluktan sefalete doğru gidiyordum. Hayat işte bazılarına yokuş yukarı başkasında yokuş aşağı. Ben ise nedense hep yokuş aşağı inadına sanki. Hayatta hiç bir zaman mutlu olamadım. Geçen hafta doğum günü albümümü kurcaladım, tam 16 sene boyunca hep güler yüzlü şekilde poz vermiştim taaki o 17 inci doğum günüme kadar. Normaldir zaten insanın doğum gününde Mutlu olması ama ben bu sene Mutlu değildim işte. Fotoğrafa baktım, Annem ve babamda çok tatlı bir gülümseme vardı. Benim ise bütün yüzümde bir korku hissediliyordu. Olmasıda normaldi. …………………………………………………………
Şafakla birlikte güne selamımı verdim. Erkenden uyanmak zorunda hissettim kendimi bugün. Nedense hep hayatıma hafif bir falso vercek günlerde hep sabahları erkenden uyanıp, camın ince turuncu perdesini kaldırıp, sarı ayın doğmasını bekliyorum. Bugünde malum ygs açıklanacağından dolayı ritüeli tekrarladım. Camın perdesini açtım ardından yorgun ve soluk bakışlarla gökyüzünü izlemeye koyuldum. Masum bir şekilde oda beni izliyordu. Sanki ona baktığım her gün bana mutlu bir huzurun, yeni bir zaferin doğacağına işaret ediyordu. Tıpkı kalbini delen bir sevgili gibi…. Uzunca bekledim böylece camın önünde sonunda bana hafifçe gülümseyerek, yüzünü yavaşça gösterdi. Ritüelin ilk kısmını
tamamladıktan sonra parmak uçlarımda, ses çıkarmayacak şekilde salona doğru yöneldim. Işığı gözlerimi kısarak açtım. Çünkü işine en önemli kısmı buydu. Derin bir karanlığın içinden aydınlığa kavuşmak. Ardından sehpanın üstünde duran seccadeyi alıp doğruca annemin babamın yatak odasına ilerledim, lavaboya gidip abdestimi aldım ve seccadeyi güzelce serdim yatağın yan tarafına, tam babamın uyuduğu kısma doğru. Niyetimi ettim, tekbiri getirdim ki babam ön tarafını bana doğru döndü. Tam istediğim gibi olmuştu. Allah afetsin ama babam ibadetlerini yerine getir der ama bir kere bile kendisini göremedim namazını eda ederken. Sonrada bana gelip:
– Oğlum, seni sabahleyin göremedim?
— Baba, uyuyakalmışım kusura bakma.
– Olsun oğlum, arada bende nefsin şerbetini tadıyordum.
– Tabii, arada sırada. ( içimden).
Babamda bu ara avukatlık mesleği ile uğraşmaktadır. Üniversiteden ayrıldıktan sonra kendisine Beyoğlu’nda küçük bir ofis satın aldı orda bizi geçindirecek kadar, uçak çaplı işlerle ilgilenip duruyor. Dini konularda biraz toyalayabilir ama işinde çok hakperest birisidir. Yetimin, zübbenin….. Kimsenin hakkını göz ardı etmez.
Neyse ki tam namazı eda ederken babamın göz kapaklarını hafifçe kıpırdattığını gördüm. Nasıl namaz kılmaksa artık gözler fir fir etrafta geziyordu. Bugün önemli bir gündü sınav açıklanacaktı ve babam bende çok ümitliydi. Maalesef ben bu kadar değildim çünkü sınava doğru düzgün hiç çalışmamıştım. Koskoca lise hayatım babamı kandırmakla geçmişti. Yalancı ve gafil sözlerle…
Namazı bitirdim ardından seccadeyi yerine bırakıp tekrar yatağıma geçtim.
-Mihat! Hadi oğlum uyan, ekmek almaya gideceksin.
Annemin tatlı sesi beni uyandırmıştı sabah 10 olmuş. Uykumu iyice almıştım. Hızlıca ayağa kalkıp salona doğru koştum. Biraz artı puan kazanmam gerekiyordu:”
– Anne, söyle hemen gidip alıyım?
Annem çok şaşırmıştı
— Vay be Mithat. Bu aşk ve şevk nerden böyle?
– Yeni bir başlangıç yaptım artık anne. İnan bana.
Güzel şuana kadar sınavdan bahsetmemişti. Babamda daha uyuyordu. Ekmeği alıp geldim, televizyonu açtım bir baktım sınav sonuçları açıklanmış:”
-………… .
Mutfağa koşup radyayo kapattım annem duymadan. Odama gidip elime telefonu aldım. Elim tir tir titriyordu korkudan. Ösym ye girdim. İlk şıkta sınav sonuç belgesi yazıyordu. Üstüne tıkladım. Ağır ağır açıldı sayfa…….
-Lys’ ye giremez-
Evet işte şimdi ayvayı yemiştik. Baraj sınavını geçemedim. Ne yapıcağımı bilmiyordum. Bir sağa bir sola baktım. Tavana bakıyordum, ağlamak istiyordum ağlayamıyordum. Bir yandan da annem:”
–Oğlum, hadi kahvaltıya!
– Anne ben aç değilim, sonra yiyeceğim.
— Sen bilirsin.
Aslında çok acıkmıştım ama onlarına yanına hiç bir türlü yaklaşmamam gerekiyordu.Birazdan İkiside ofise gidecekti o Zaman’ı beklemeliyim. Ama Eninin sonunda öğreneceklerdi herşeyi, belki bir kurtulma şansım vardır bu durumdan ama ne?
Annem:”
— Oğlum biz çıkıyoruz.
– Tamam anne.
Babam ve annem sonunda çıkmışlardı evden. Sinirden kendimi yerden yere vuruyordum.
– Ya arkadaş nasıl ya nasıl?
Aklıma direk, telefonum geldi, çünkü bugün herkes adeta kıyamet benim elimden sanki kopacakmışsına beni arıyacaktı:”
– Kaç aldın?
– Puanın ne?
– Geçtin mi?
– Sıralaman kaç?
– Hukuk geliyor mu?
– Senden hiç bir halt olmazdı zaten.
Sorular ve aforizmalar silsilesi içinde kafayı yiyecektim. Direk telefonu kapattım. Hayatımda yaşadığım belki en felaket gündü bugün. Bazıları havada uçuşurken bazılarıda hesap kitap yaparken sende bir fanus içerisinde onları izliyorsun. Onlar bu sonucu duyarlarsa beni yaşatmazlardı ama belkide sırf biraz kızıp sonra benle başka hayaller kuracaklar. Yada direk gelip teker teker derimi yüzeceklerdi. Bence bana fazla kızmazlardı sonuçta onlarda bu dönemden geçti. Şöyle bir şey de vardı ama onlar yokluğun içinden geldiler buraya ben ise bolluktan sefalete doğru gidiyordum. Hayat işte bazılarına yokuş yukarı başkasında yokuş aşağı. Ben ise nedense hep yokuş aşağı inadına sanki. Hayatta hiç bir zaman mutlu olamadım. Geçen hafta doğum günü albümümü kurcaladım, tam 16 sene boyunca hep güler yüzlü şekilde poz vermiştim taaki o 17 inci doğum günüme kadar. Normaldir zaten insanın doğum gününde Mutlu olması ama ben bu sene Mutlu değildim işte. Fotoğrafa baktım, Annem ve babamda çok tatlı bir gülümseme vardı. Benim ise bütün yüzümde bir korku hissediliyordu. Olmasıda normaldi. O gün babamdan tam 20 kağıt para aldım. Can dostum Fahri’yi çağırıp direk internet cafeye gittik. Hemen Yanyana iki masa aldık, ve süresiz olarak açtırdık sonuçta 20 kağıt param vardı sabaha kadar oynardık. Fahri oyunda kendi takımını kurmuştu ben ise son düzeltmelerdeydim. Bir iki rütüş yaptıktan sonra Fahri gülerek:”
– Hadi aslan, 7 geliyor 7.
Maç başlamıştı büyük heyecan sarmıştı beni……..
Üzerimde sıcak ve sidik kokan bir el hissediyorum. Yavaşça sağ omuzumdan t-shirt imi sıyırdı ve göğüslerimi ellemeye başladı. İyice sıkıyordu avuçlarını. Fahri ağlaya ağlaya maça devam ediyordu. Çaresizce ekrana bakıyordu, etrafta kimse yoktu. Ardından şerefsiz boynuma bir öpücük kondurdu ve kulağıma şu sözleri fısıldadı:”
– Süreyi uzatmak istiyorsan, yanıma gelebilirsin.
Beynime dolu yağıyordu, gözlerim kan çanağına dönmüştü. Ayağa kalktım önce Fahri ye bir tokat, ardındanda cafenin sahibine masanın üstünde duran gazoz şişesini kafasına fırlattım. Koşa koşa çıkmıştım cafeden. O gece sabaha kadar uyuyamamıştım. Elimdeki çizik izide o Zaman’dan kalma. İşte ya ben böyle bir doğum günü geçirdim. Her gün neredeyse gittiğim bir yerde sahibi tarafından tacize uğradım.
Yeter ulan yeter be. Yemişim böyle hayatı. Artık mantıklı düşünemiyorum, her yer kıpkırmızı olmuştu. Duvarlardan sanki adeta kan akıyordu. Yatak odasına girdim ve dolabın arkasındaki silahı elime aldım. Artık sizin o küçük evladınız o eski değil, o büyüdü? Hafif ağır geldi. Rengide güzeldi zaten Azrail’e zaten ancak bu yakışırdı.
-Astalavista …….
Bir cevap yazın