Fırındaki günlerinden kalan erken uyanma alışkanlığından kurtulamayan Hasan bu sabahta erkenden yola koyulmuştu. Evi ile bu yeni iş yerinin arası yürüme mesafesi ile hemen hemen bir saati buluyordu. O bu yolu biraz daha uzatarak, oturduğu mahallenin hemen aşağısındaki mahallede bulunan ayrık nizam, bahçeli evlerden oluşan sokaklardan yoluna devam etti.
Bu mahalleyi ve bu sokakları ona sevdiren evlerin yapısından çok sıcaklığıydı. Bahar ve yaz mevsimlerinde bahçelerden sokağa taşan meyve ağaçları, bahçeleri süsleyen çiçekler, korkuluk demirlerine sarılarak ilerleyen rengarenk güller, evlerin balkonlarında bulunan muhabbet kuşları ve kanaryalar, bahçelerinde bir araya gelip sohbet eden ev hanımları ve çimler üzerinde koşuşturan çocuklar onun bu sokakları sevmesine yetiyor da artıyordu. Bu sokakların ardından ana caddeye inen Hasan oradan çevre yolunun al tarafına geçerek iş yerine ulaşmıştı.
İş yerine geldiğinde kapılar kapalıydı, henüz kimse gelmemişti. O da iş yerinin karşısında bulunan yeşil alan içerisindeki banka oturup beklemeye başladı. Can sıkıntısından olacak tabakasından bir sigara sardı. Sigarasını yudumlarken Yaşar dayı sokağın başından gözüktü. Ayaklarını yerde sürüyerek yürüyor, yıllardır aynı yerde çalışıyor olmanın verdiği ezber olmasa yolunu şaşıracak derecede dalgın gözüküyordu. O kadar dalgındı ki Hasan’ı fark etmemişti,o da yan taraftaki banka oturdu. Dirseğini bankın demirine dayayarak elleri ile yanağını avuçladı ve öylece kaldı.
Yaşar dayının kendisine doğru geldiğini görünce toparlanan Hasan, Yaşar dayı tarafından fark edilmemiş olmanın şaşkınlığı ile ayağa kalkarak yanına gitti selam vererek yanına oturdu. Yaşar dayı selamı cılız bir ses tonuyla aldı. Bitap olduğu her halinden belli olan Yaşar Dayı ”İyiyim Hasan sen nasılsın“ diyerek Hasanın halini hatırını sordu. Hasan bu suali cevapsız bırakıp, sorularına soruyla karşılık vererek “neyin var dayı, hiç iyi gözükmüyorsun” dedi. Yaşar dayı “yok bir şey Hasan “ dedi demesine ama kelimeler öylesine ağzından dökülüyordu.
Hasan ilk işe başladığı ilk günden bu güne kadar Yaşar dayıyı bir kez olsun gülümsediğini görmemişti. Ailesi hatta oğlu ile ilgili birtakım sorunları olduğu işyerinde çalışanlar tarafından biliniyordu, ama Ahmet Bey haricinde kimse ayrıntısını bilmiyordu, zaten Yaşar dayıda bilinmesini istemiyordu. Arada sırada izin almak mecburiyeti olmasa yaşar dayı bu sorunundan asla Ahmet beye de bahsetmezdi. Ona da tam olarak anlattığı söylenemezdi Ahmet Beyin bildikleri de bilmesi gereken kadardı.
Kendi içinde yaşamaya çalıştığı ve kimselere anlatmak istemediği bir sorunun olduğunu bilen Hasan belki bu sorunlarına ait ip uçlarını bugün burada onun bu yıkık haline tanık olan biri olarak alabileceğini hisseti. Belki de Yaşar dayının bu derdini anlatarak rahatlayacağı birine ihtiyacı vardır diye düşündüğünden Yaşar dayının geçiştirmesine izin vermek istemedi ve “nasıl yok bir şey dayı halini sen görmüyorsun bizde mi görmüyoruz.” Diyerek çıkıştı.
Yaşar dayı da kendisini sıkıp bunaltan bu sorununu güvenebileceği birine anlatarak rahatlamak ihtiyacı da duymuyor değildi. Bu kişi neden Hasan olmasın dı. Zira Hasan’daki sessiz hal, ketum tavır Yaşar dayı’nın tamda istediği özelliklerdi. Ayrıca bugün burada da konuşmasa çatlaya bilirdi hem bunca yıl edindiği tecrübesi Hasan’ın bu sırlara vakıf olunca kendisini yaralamayacağını söylüyordu.
Yaşar dayı boğuk bir sesle “ Senin yaşlarda bir oğlum var” diye başladı cümlelerine ve duraksadı, derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti.
“Çocukluğundan beri beni çok yordu. Elbette bir baba için çocuğundan gelecek bir yorgunluk, yorgunluk değildir, olamaz da, ama bu öyle bir yorgunluk değil .” dedi. Nadiren sigara kullanmasına rağmen Hasan’ın sarıp uzattığı sigarayı yakarak devem etti. “Önceleri mahalle komşuları ve çocukları ile kavga eder dururdu. Bu halini düzelte bilmek için bilsen ne çok çaba gösterdim ama olmadı. Büyüdükçe sorunları da büyüdü, yaşı ilerleyince mahallenin serserileri ile arkadaşlık etmeye başladı ne yaptım ettimse onlardan ayırmayı da ne yazık ki başaramadım. Sonunda onlara benzedi hatta benzemek ne kelime onları dahi serserilikte geri bıraktı.Alkol, uyuşturucu, sokak kavgaları, çocukların, gençlerin elinden zorla para almak daha bir sürü pis iş ooffff artık tahammül edecek güç kalmadı bende Hasan hele de Son yaptığı da hem benim hem de onun felaketi olacak”. dedi
Hasan “ ne yaptı ki Yaşar dayı ? diye Yaşar dayıyı devem etmeye zorladı.
Yaşar dayı “Bizim serseri oğlan dün akşam arkadaşları ile mahalledeki boş arsada zıkkımlanıyorlarmış. Bu defa işi iyice azıtmışlar alkolle beraber uyuşturucuda varmış. Kendi hallerinde içseler iyi ona da razıyım, ama masum bir adamı, nedendir bilmem bıçakla ağır yaralamış.”
Hasan hayretler içerisinde dinlerken Yaşar Dayı devem etti.
“Dün gece eve polisler geldi, onu sordular, alıştık artık bu haline, evde olmadığını söyledik. Polisler adam yaraladığını, yaralının hastanede yattığını, gelirse mutlaka kendilerine haber vermemiz gerektiğini söyleyip bir de telefon numarası bırakıp gittiler. Ben de arkalarından önce hastaneye, sonra karakola gittim sabaha karşı yakalamışlar karakola getirdiler elleri kelepçeliydi”. Duraksadı yaşar dayı derin derin yutkunuyordu, dudakları titredi, çenesindeki etler büzüldü gözlerine yaşlar birikti ağlamaklı bir sesle “Bir baba için oğlunu öyle görmek ne demek bilemesin Hasan” derken gözlerinde biriken yaşlardan asi bir damla göz pınarlarına sığmayıp taştı, yanağına dokunup toprakla buluştu.
Yaşar Dayının bu halin etkilenen Hasan şoka girmiş gibiydi, bir Erkeği helede böyle yaşını başını almış bir adamı ağlarken görmek onun duygularını alt üst etmişti. inme inmiş gibiydi ne düşüncelerine ne de bedenine hükmedemiyordu. Onunda gözleri ağlamaklı oldu göz pınarlarına kadar gelen yaşlar gözlerinde dondu kaldı. Derin bir sessizliğin ardından,beraber oturdukları bankın üzerinde, bir ölüyü andıran cansız bedenlerini yeniden hayata döndüren, İş yerine gelen Ahmet beyin onları selamlamak için çaldığı korna oldu.
Oturdukları banktan birbirine dayanarak kalktılar kol kola girerek iş yerinin kapısına doğru yürümeye başladılar. Bu yürüyüş anında kimin kime destek olduğunu her ikisi de bilemedi. Biri oğlunu her ne kadar tenkit etse de onu ceza evine gönderecek olmanın sızısını ciğerinde hissederken, diğeri bir babanın evladına her ne şart altında olursa olsun kalbinde beslemiş olduğu sevginin büyüklüğünü anlamaya çalışırken, Hasan kendisini çocukken terk edip bir daha arayıp sormayan babasının kalbinde de kendisine ait sevgi olup olmadığını merak etti.
Bir cevap yazın