“Bütün albüm kapaklarında Akın’ın resmini görebiliyoruz. Kiminde sazına yaslanmış ve dertli bir bakış savurmuş, kiminde sazının telleriyle parmaklarının hasretini gidermiş ve kiminde de uzaklara, çok uzaklara uzanmış gözleriyle sevdasının şafağını bekler bir halde duruş sergilemiş.” diye bahsediyor Dünya Bizim sitesi ondan.
1993’te sanat dünyasında yerini alan Erdoğan Akın, şimdiye kadar 8 albümü ile hala gönülden sanatını ircaa eden bir sanatkâr. Velhasıl sadece ismini albüm kapaklarında gördüysek de o aslında çok güzel işlerin altına imzasını atmış asil bir direnişçi. Hayata tutunmanın, erdemin, onurlu yaşamın en değerli örneği olmuş enteresan bir kimliğin sahibi bir adam.
Hüviyetine yeni anlamlar yükleme vakti geldiğinde ona da ‘eyvallah’ demesini bilip, bahsedeceğim kitabının konusu olan yolculuğa adım atmaktan çekinmez. Ve bu yolculuğundan arta kalan anılarını hizaya getirir sayfaların beyaz vitrininde…
Erdoğan Akın Bey’in ilk yazarlık tecrübesiyle kaleme aldığı kitapta, bahsetmiş olduğu sürece girmiş veya girebilecek olan insanlara faydalı olabilmek amacı güdüyor.
Kitap, insanların ruhsal çöküşlerini ciddiye almayan ya da bu durumu yaşayan insanların köşesine çekilip teşhir olunmaması için gayret göstermesine güzel bir peyzaj niteliği taşıyor.
Açıkçası bilinçaltına “deli” sıfatıyla nitelenmiş bu insani unsur, kimileri tarafından toplumda damgalanmak durumunda kalıyor. Oysaki yazarımızın da ifade etmek istediği gibi, bu ruhsal hastalık hor görülüp aşağılanacak hiçbir tarafı olmayan tıbbi bir hastalıktan ibarettir.
Günümüzdeki istatistiksel verilere göz attığımızda her an bu ruhi sarsıntıyla karşı karşıya kalmamız mümkün! Nitekim Akın Bey’in kendi sürecini yazarken en belli başlı tespiti de bu olmuş.
Kitabın içeriğini kurcalamadan evvel alınması gereken mesajlara odaklanılmasını tavsiye ederek kitaba yeniden değinmek istiyorum.
İlk dikkati çeken bazı teknik hataların olduğunu söylemeliyim. Yazar, bu anekdotunda edebiyat yapmaktan ziyade anlatmak istediklerini bir çırpıda okuyucusuyla paylaşmayı tercih ediyor. Kitap, bünyesine sığdırabildiğine mühim noktalara temas ediyor.
Adana, Ruh Sağlığı macerasını samimiyetle bizimle paylaşan yazarımız, bu sürece girmeden evvelki halet-i ruhiyesini kitabın ilk sayfalarına nakşetmiş.
Teşekkür ederek kitaba başlamayı borç bilen vefakâr kalemiyle asıl maksadına dikkat çekerek başlangıç yapmış.
“Yaşadıklarımı kaleme almamdaki asil gayem; ileride yatacak hastalara yazdıklarımla faydalı olabilmek. Gerek kendilerinin gerekse ailelerinin dikkatini celp etmektir.” derken diğer yandan hastaneye olan memnuniyetini de dile getiriyor.
Azımsanmayacak kadar fazla olan bu ruhi hastalığın istatistiksel verilerine değinerek bize iç dünyasının kilidini açmış.
İyi ki de açmış! ‘Orada neler oluyor?’ diyen yüzlerce insan varken, orayı yazmak başarısını kaleminden damlayan mürekkebinde görebilmek gerçekten mutlu etti beni.
Manevi hazzı yüksek, beşeri hayatın en şeffaf dokusuna erişebileceğiniz bir dönem öyküsü…
Okurken hem düşündürüp hem de gülümseten ve her sayfasında hayata dair düşüncelerinizin birikeceği gerçek bir hayat…
Erdoğan Akın/Tımarhanenin A’sındayım/Çizge Yay-2013
Bir cevap yazın