Bir gün kanunlu, fersah fersah topraklı hanın oğlu doğdu. On yaşını görmeden ok attı, at bindi, düşmanı bozguna uğrattı. Babasından akın diledi.
Baba eyledi;
Ela gözlü yiğit oğlan
Yaşlı babanı bırakıp nereye oğlan
Küçük kardeşini görmez misin
Sen olmazsan nicedir hali oğlan
Var git gideceksen
Al kanını elime sürer dizlerimi vururum oğlan
Bu hanlar, kullar sana kurban
Her şeyim senin, yeter gitme oğlan
Oğul elini eteğini öptü han babasının;
Al atın al kanın senin olsun ey baba
Canımın cananı ata
Mal mülk yaratanın ey baba
Gözüm yoktur senin olsun
Canımın cananı ata
Oğlan bu sözleri der demez al atlarını, kırk yiğidini yanına aldı. Yaban ellere vardı. Düşmanı bozguna uğrattı. Cenk meydanında kaldırdı başını semaya, kardeşi için ağlayan bir dilberi gördü.
Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine yoktur güman!
Diye nida etti. Varıp getirdiler kızcağızı. İki badem sığmayan dar ağızlı, al yanaklı hatun varıp eteklerini öptü yiğidin;
Kardeşimin canından ne istedin ey yiğit
Çal kılıcını, kes başımı
Ecel aldı yer gizledi kardeşimi yiğit
Ne diye getirdin şimdi beni
Yüzüm görüp gülmeye mi
Serim kesip yemeye mi
Ne diye getirdin şimdi beni
Yiğit şaştı güzel kızcağızın cesaretine. “Güz elması gibi al yanaklarını niye yırtarsın” dedi. “Kardeşin yanımdadır, hayattadır.” Bunun üzerine kız, ellerini öptü yiğidin. “Bağışla” diye af diledi.
“Bağışlarım seni, istediğim vardır fakat senden” dedi yiğit. “Seni alıp yurduma götüreyim, evime hanım edeyim. Rızan var mıdır?”
Kız dedi;
Önce yüreğimi dağlayan
Sonra kuş gibi uçuran yiğit
Al ne edersen et beni
Serim yoluna feda yiğit
Yiğidin pek hoşuna gitti bu sözler. Helalini alıp atını yurduna sürdü. Yolda av avladı, kuş kuşladı. Nice geyiğin canını aldı. En sonunda han babasının huzuruna vardı;
Senin yoluna çizmem kan dolsun baba
Gözlerimin feri sönsün, görmez olsun
Senden bir dilek isterim ey baba
Sevdaya tutulmuşum, rıza ver oğlun mutlu olsun
Han baba hem şaştı, hem sevindi oğlunun dediklerine. Hemen oracıkta koyunun koçu, atın aygırı, devenin erkeği kurban edildi. Erler toplandı, sofralar kuruldu. Yalnız han babası kızın kendi yurdundan olduğunu bilirdi, yiğidin kardeşi geldi;
Her şeyi bilen hanlar hanı baba
Bilmez misin oğlun başımıza ne iş getirdi
Yüzümüzü yere sürdü, el gelin getirdi baba
Bilmez misin oğlun başımıza ne iş getirdi
Yiğidin kardeşi biraz haset, nifakçı bir oğlanmış. Han küçük oğlunun sözlerine pek erken kanmış. Yiğidi çağırmış. “Yaptığın reva mıdır oğlan?” diye sitem etmiş. Yiğit naçar kalmış, dönmüş kardeşine;
Duydum avrat gibi dedikoduyu mesken etmişsin
İki avuç toprağa bir eski sarığa kardeşini değişmişsin
El kızı gelin olur mu demişsin
Yüzüme kara çalıp yalan eylemişsin
Kardeş kardeşe bunu yapar mı
Er olan yiğit abisine kıyar mı?
Han babaları bu sözleri duyunca iyice sinirlendi. “Kardeşin mal, saltanat için mi yapar sanırsın bre gafil!” Hemen okunu yayını istedi oğlanı öldürmek için.
Yiğit oğlan bu sırada son defa helalinin yüzünü görmeye ok atıp çadır kurduğu yere gitti. “Ben öleceğim, istediğine var” söyledi. Al duvaklı beyaz gelin elleriyle yüzünü parçaladı;
Ah yiğidim, vah yiğidim
Beni benden aldın bağrıma okunu sapladın
Başım yoluna feda, soyun benden ola yiğidim
Gel etme eyleme, kaçalım yiğidim
Yiğit dedi;
Ah gelin, vah gelin
Al atım, uzun yayım canına feda gelin
Gel etme, eyleme sözümü tut gelin
Al duvaklı gelin yerinden kıpırdamadı. “Beni aldın bu ellere attın, madem öyle; sensiz ne içtiğim su ne yediğim ekmek helal bana. Han baban beraber kıysın canımıza.”
Bu sırada han babası bir hışımla girdi çadıra;
Ah benim akın dileyen iz izleyen oğlum
Ne ettin, yüzüme kara sürdün oğul
Şimdi senin canın aslanlara mı atayım oğlum
Bırak şu gelini, affedeyim seni oğul!
Yiğit oğlan dizleri üzerine çöktü;
Diyecek söz mü kaldı mı daha
Serim yoluna feda çal kılıcını kes başımı baba
Yüzü açılmamış gelini getirmiş günahına girmişim daha
Deli dumrul gibi can mı dileyeyim şimdi daha
Çal kılıcını kes başımı baba
Zira edecek kelamım kalmamıştır daha
Han baba hüzünlendi. Düşman eline sığınmaktansa babasının kılıcını hoş gören oğul ne güzel oğuldur diye düşündü. Han baba;
Ah oğul, vah oğul, olmaz olaydın sen oğul
Er kişi babasına ters gider mi
Şimdi ne ceza istersin sen oğul
Yiğit der;
Baba olan yalan der mi
Önce tamam deyip sonra yok der mi
Hayduta kardeş der mi
Ak sütlü ak yüzlü anam olmasa
Yiğit adam bu kardeşe tamam der mi
Ceza diye soruyorsun, sorma
Han adam haksıza haklı der mi
Bir yandan yiğidin anası, diğer yandan yiğidin helali diz çöküp ağlaşıyordu. Han baba, “Şu yanık bağırlı anan yüzü suyu hürmetine, bir dilek eyle de canın alayım.”
Düşmanla cenk ettim, kan akıttım
Yüzü gönlü güzeli gördüm, zemzem akıttım
Ben ölünce helalime zeval gelmesin
Ben onun için çok yaş akıttım
Han baba baktı yiğit oğlan yolundan geçmez. “Atın bunu kuyuya, üstüne de tekerlek taşı sürün” dedi. “Şu gelini de zindana atın!”
Yiğit bu esnada kendine bakıp gülen kardeşe;
Allah beni kendine dost yaratmış
Seni soysuz yaratmış
Yaratan sana evlat vermesin
Verirse on yaşı görmesin
diye nida etti. Kuş yürekli kardeş pek korktu bu sözlerden, sesini etmedi.
Yedi yıl geçti bu mesele üzerinden. Küçük kardeş toprağı saltanatı kaptırdı elinden. Namerde muhtaç etti babasını, kara etti suratını.
Han karısı eyledi;
Yaradan hakkı için ulu koca
Evimin direği ocağımın ateşi koca
Affet yiğidini, ver tahtını oğluna
Küçük oğlanın devirdiği dağlar koca
Han gördü devletin hali hal değil, baktı zaten yiğidin suçu suç değil.
Geldi kuyunun başına; “Ey oğul, kardeşin esir düştü yaban ellerde. Boynu vuruldu, kanı çıktı. O göreceğini gördü, ya senin halin nice?” Kuyudan ağlama sesi geldi. Kardeşinin ölümüne han babası ile beraber ağladılar. “Peki” dedi yiğit, “Evladı, soyu yok mudur, devam ettire…” Han babası cevap verdi sualine yiğidin. “On çocuğu olmuştur, onu da onunu görmemiştir oğul.”
Yiğit anladı babasını;
Dostuna dost, düşmanına düşmanım
Devletine ait, yoluna fedayım
Çıkar beni bu kuyudan baba
Ne dersen yapayım
Çıktı yiğit kuyudan. Kardeşinin yedi yılda kaybettiğini yedi günde aldı. Kimse nasibinden fazlasını yemez dedi, dahasını dilemedi. Kendi olanın başına geçti. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Görelim hanım, yiğit babasına ne dedi;
Yolum yoluna, canım canına feda baba
Anamın ak sütü helal bana
Sevdalım vardı seri serime feda, baba
Şimdi ne oldu, onu geri ver baba
Yok dersen eğer baba
At kuyuya yılanları sar bana
Han baba dedi;
Sevdalın seni ak çadırda, al duvakla bekler oğul
Canımın cananı, yüzümü ağartan oğul
Canına sarılan yılan varsa bana gele
Akacak kanın varsa benden çıka oğul
Kadir Tanrı vermeyince er zenginleşmez
Böyle evlat olmayınca devlet yürümez
Yaratan senden razı ola oğul
Şimdi var git, helaline kavuş oğul
Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. Koyunun koçu, atın aygırı, devenin erkeği kesildi. Aç doyuruldu, yoksul giydirildi. Bu meseli anlatan Korkut Hatun ise hem o oğula hem de bu masalı dinleyenlere dua etti;
“Yaradan murada maksuda kavuştura. Kadir Tanrı kimseyi ne namert ede ne de namerde muhtaç. Yaratanın verdiği ümit hiç kesilmeye. İçinde kötülük olmayanlar ömür boyu rahat ede…”
Bir cevap yazın