Düş bahçesinde adı Eylül olana…
Seni zehirleyerek öldüremem. Bu durum seninle alakalı değil, lezzetli bir yemeğe bunu asla yapamam. Tüm gün seninle uzanacağımız, saten çarşaflı yatağın hayalini kurdum, sende biliyorsun. Kan bağın olan insanları bana tercih ettin. Bu durumu kabul etmiş gibi görüneceğim. Ama asla affetmeyeceğim.
Az önce oldu tüm bular, bizim için hazırladığım şarkıların suçu yoktu. Gece için hazırlıklar yapılıyordu. Şehir merkezinde bir evde bulunuyorduk. Havuçlu yoğurtlu mezeler hazırlamıştım. En sevdiğim şarap kadehleri küçük ahşap sehpada, gözüm telefondaydı. Kabaklı meze de var masada, sarımsaklı yoğurt var onunda üzerinde. Meze kâsesinin yanında, içki şişesi var. Bozuk paraları birleştirip içki almaya çalışıyoruz. Kim bilir hangi günden kalma kahve izleri de var, ahşap sehpanın üzerinde. Ben sanki düş bahçesinde, bir gece de. Hayallerin kırılması, tehlikeli bir şey, sakin bahçede olsak bile. Gözlerin telefonun ışığını gözetliyor.
Az önce saatlerce uğraştığım makyajımı, senin yüzünden, histerik gözyaşlarım eşliğinde yıkadım, çirkin hissediyorum. Oysa yüzüm çok güzeldir benim, annem beyaz kuşum diye sever beni, büyük annem pamuğum derdi, beyaz yüzlü pamuklu bir kızım ben. Böyle kızları üzmemeli kötü adamlar. En yakın dostum ile sık sık, kötü adamlar üzerine sohbetler ederiz. Geçen günlerde bir portremi çizmeye çalışırken, karakteristik bir iz aradı yüzümde. Senin yüzünde hiç ‘ben’ yok dedi. Hiçbir iz yok. İyi ki yoktu, en büyük korkum yüzümde kötü bir iz taşımak. Güzel yüzlü kadınlardan seçiyorum, dostlarımı, estetik takıntısı ile yaşamak ne zor iş. Güzel yüzlü kadınları seviyorum, beyaz olmasalar dahi seviyorum.
Düşünüyorum bir kere, ben güzelim bir masa hazırlıyorum, yemekler yapıyorum, mumlar yakıyorum, emeğimi düşünüyorum istemsizce. Saat ilerliyor, o nerede? Diyorum. Hala yok. Gözlerim, hala çalar korkusuyla, sesini kıstığım telefonumda.
Az önce ne oldu bilmiyorum.
Gün çok güzel başlamıştı. Dostlarım ile yazlık evin hüzünlü bahçesinde kahvaltı yaptık, salatalara sos döktük. Bu hazırlıkları yaparken Rus edebiyatı üzerine tavsiyeler verdim. Şekersiz çay içtik, biraz buğday ekmeği yedik, biraz peynir.
Akşam çatı katında uyuduk, en yakın dostum ile. Bu gece onunla kalmamın özel bir sebebi var. Gözümü ilk açtığımda geceden ayırdığımız iki sigarayı aldım, yatağın başucunda duran koltuk üzerinden. En yakın dostumun yaş günüydü, yirmi beş yaşını bitirdi. Ona oyuncak bir yalı aldım, dışı pembe beyaz, arkasında garajı var. Evin küçük oyuncak koltukları ve aynası da var. Öğle saatlerinde sabah kahvesi ve sigarası eşliğinde oyuncak evi kurduk, sonra kahvaltıya geçtik. Her şey çok keyifle başlamıştı.
Bugün eylülden bir gün, kahvaltı sonrası Kilyos’ta bir çay bahçesinde bulduk kendimizi. Ben ismimi vermeyeceğim. Ben sarı saçları olan, melankoli havuzunda yüzen bir kızım. Az önce o havuzdan çıkıp saçlarımı, güneş ile kuruladım, günün zamanlarından gecedeyiz. Bir kadın isterse, gecenin kötü siyahında bile güneşi doğurabilir, sadece saçları için, yeniden düşünün bir kere.
Az öncesi yok, yaşamak böyle işte… Sabah şuh bir bahçedeydik, şimdi merkeze yakın bir şehir evinde. İçmeye devam edeceğiz, elektronik müzikler eşliğinde. Şarap içeceğiz kırmızı renklerde. Rujumuzun rengini içtiğimiz şarabın tonlarına göre seçeceğiz.
İlk telefonunu hatırlıyorum, sevgilim… Kış zamanlarındaydık, masaların içlerinde aile fotoğrafları dizilmiş olan bir yerde buluştuk. Mekânın sahibi kadın, sinirlerinden arındırılmış, bir anne şefkatinin saf haliydi. Eve döndüğünde beni aradın ve heyecandan yerinde duramadığını söyledin. Çocuk gibi evde dolaştığını anlattın. Dört kış zamanı geçti, şimdi anlıyorum bazı şeyler değişmeye mecbur.
Bizler hala düşler bahçesinde…
Yarın, sek kahve ve sigaradan önce, güzel bir kahvaltı yapalım. Turuncu meyveler yiyerek, güzel, görkemli kış aylarını karşılayalım. Yer, aynı, düşler bahçesinde.
Az sonra bir sigara daha yakıp, düşüneceğim. Hayır, artık uyku ilaçlarını alıp yatma vaktim. Saat gece yarısı oldu, histerik aşk acıları için fazla büyüdük. Telefonları unutacağız. Şarkıların güzelini seveceğiz. Şarabın iyisini ve hatta örgülü saçlarımızı beğeneceğiz. Yüzümüzde ki boyalardan kurtulup, beyaza döneceğiz, bizim tenimize en yakın olan gerçek beyaza.
Dağınık masadan, yarı dağınık yatağa gideceğiz, bir dostu köprücük kemiğinden öpüp sonra uyuyacağız.
Az önce neler oldu. En normali unutmak, neler olduğunu. Yarın bizim için az sonrayı temsil ediyor. Güzel az sonralar yaşamalıyım, tüm kosmos için. Günlerin parlak ışığı ilham vermiyorsa, sonsuz karanlığı seç. Biz belki de onların güzel konaklarının içerisinde yanan, ateş başında mutlu olmayacaktık. Işığı bu topraklara, ısrarla getir, gece kuşlarının tüm vakitlerini sev. Bir gün senden gidecek gücü bulursam, bir mektup bırakacağım. Bu defa aşk sözleri olmayacak sadece. Belki şöyle başlarım; ‘Kendime söylüyorum, tüm bunları. Bu dünya keşfedilmek için fazla büyük. Tam da bu sebepten ben kendimi seçiyorum. İnsan aşılması gereken bir varlıktır. Ancak kendini tek başına keşfedebilirsin. Ben tüm güzel bakan kadınları seveceğim. Işığını kendin çal, ey kadın ırkı! Tanrılardan bekleme ışığı. Erkek tanrılardan hiç bekleme. Onlar sadece bekletirler insanı… Hem erkek, hem tanrı egoyu düşünsene…’ Hayallerim kendi boyumu çoktan aşmıştı, benim yanlışım burada, anlıyorum. Değişemiyorum…
Kış aylarının tüm renklerini getir bize Eylül. Film kahramanlarını getir mesela, evimize. Yetmişli yılların, dayanılmaz çekici olan aktörlerini getir. Daha eski zamanlardan beyaz ipek eldivenli kadınları getir. Bizler çay demleriz, hep beraberce… Büyük anne kurabiyesi yaparız, sizlere. Eski çağların, dallarına renkli iplikler bağlarız. Turuncu çiçekleri konuşuruz, onların tırtıllara benzeyen tomurcuklarını. Belki hiç sahibi olamayacağımız İmpala’dan söz ederiz. Siyah mat renkli, gümüş kapıları olan, altmış yedi model İmpala’dan. Koltukları deri olacak olan, hayallerimizin düş bahçesinde duran, arabadan söz ederiz. Bagajına kırmızı bavulu koyup, dolaşırız boş sokakları belki. Camlarından puanlı desenli bir fular uçuştururuz. Boynumuzdan sıyıp rüzgâra bırakırız. Fular gece mavisi üzerine, beyaz puanlı olur, bence.
Adı Eylül olan sevgilim, bir daha beni tüm gece bekletip, sonra eve gelmeden, geceyi bitirmemize sebep olmadı. Ben sabırsız bir kız olarak bekleyemezdim bu açıktı. Üzüntü dolu gece mutlu sona ulaşmıştı işte. Birkaç gün beklemiş olan tüm yemekleri yedirmiştim. Tüm dünyayı soğutarak, evimize geldiğimiz günler olacak inanıyorum.
Bir cevap yazın