1
Uyku öncesi seremonisine çoktan başlamıştı Haşmet, iki sezen şarkısı birkaç dize şiir tatmadan uyku girmez gözüne. Şarkın sözleriyle el ele tutuşmuşken gözüne ilişti masadaki Türk kahvesi. Kahveden bir yudum içti. Gözleri nemlendi, omzu çöktü. Güliz’in yaptığı kahveler geldi aklına. On yıl önceydi belki ama mutfakta cezvenin yerini sorduğunu duyar gibi oldu. Hıçkırıklar aldı gözlerindeki nemin yerini. Sessiz ağlamak zorunda olduğu gecelere inat inletti tüm evi. Sağanak damlalar arasında bir sigara yaktı. Süzülen dumanlarla birlikte geçmişi seyre durdu.
Üniversitede tanıştı Güliz’le ve filmlerdeki gibi ilk görüşte aşık olmadı, ağır akmaya başlamadı zaman. Kıpır kıpır gülücükler saçardı etrafına, onunla geçen vaktin işi olmazdı hüzünle, asık suratla. Kısa sürede çok iyi dost oluverdiler. Akşam yürüyüşlerinde koluna girerdi Haşmet’in, soğuktandır diye geçiştirirdi titremesini. Gece gözleri uykuya teslim olmadan aklının odasında son kalan, uyandığında aklının kapısını ilk çalan Güliz olmuştu.
İlk aylarda bunu kendine bile itiraf edemedi. Dostluklarına ihanet etmiş olmanın düşüncesiyle inkara yeltendi. Nafile, kovamadı içinden tek bir santim öteye. Susmayı tercih etti günlerce, aylarca, yıllarca ve bugün on yıl oldu. Acıdan kıvrandığı vakitler oldu, Güliz’den başka birine aşık olduğunu dinlediği de. Kelimelerin ağırlığını tartacak bir terazi yok yeryüzünde, teselliye muhtaçken teselli yüklü kelimeler sarf etti. Yerinde olmak istediği isme küfürler yağdırdı yalnız kaldığı gecelerde.
Suskun günleri topladı, yıl olmuştu. Tek dostuna bile anlatmaya cesaret edemeden. Dolup taşmıştı. Biliyordu anlatsa giderdi Güliz. Bencilce sustu. Yetinmeyi seçti. Gönlüne giremese de gözünden uzak düşmemeye meyletti.
Bir yıl sonra, kuzenine anlatmaya karar verdi. Karşısına geçti, lafa girdi lakin kıvrandı, diline dolandı kelimeler. ‘Kuzenime anlatmak bu kadar zorken karşımda Güliz olsa ne yapardım acaba’ diye geçirdi aklından. Bir çırpıda söyledi söyledi Güliz’e bir yıldır aşık olduğunu. Yeis bakışlar altında teselli yüklü kelimeler sarf etti kuzeni. Hiç olmayan umuduna bir kırbaç da kuzeninden geldi. Oluru yok diye bitti muhabbet daha da üşüdü Haşmet.
Tüm olumsuzluklara rağmen bir gülümseme belirdi yüzünde. Artık biliyordu yarın ölse bir sır olan bu aşkı, atılan her kürekle, toprağın altında kalmayacaktı.
2
Dalıp gittiği geçmiş seyrinden sıyrılınca yatağına geçti. Gözleri tavana dikili karşısında Güliz’in silueti, o baktığı her yerdeydi. Tam o anda karar verdi bunu somutlaştırmaya. Uyudu, yarın yapacak çok işi vardı.
Sabah sekiz buçukta gözlerini açar açmaz alelacele hazırlanıp evden çıktı. Soluğu en yakın fotoğrafçıda aldı. Fotoğrafları hemen alamayacağını öğrenince yüzü düştü. Oradan çıkıp yürüdü başı eğik, adımları kararsız, evin yolunu tuttu. Şekersiz kahvesini hazırlayıp müzik açtı. Kahvesini içtikten sonra odasındaki her şeyi salona taşımaya başladı, geriye sadece yatağı kaldı.
Ertesi gün öğleden sonra doğruca fotoğrafçıya gidip siparişlerini aldı. Eve dönerken heyecandan kıpır kıpır idi, ıslık çala çala kapıyı açtı. Odasına geçip fotoğrafları
duvarlara yapıştırmaya başladı. Duvarları tek bir santim boşluk bırakmadan fotoğraflarla donattı. Hatta tavanı bile boş bırakmadı.
Birkaç saat sonra Güliz gözünün değdiği her yerde olmuştu. Kafasını ne yana çevirse Güliz’in fotoğrafı, kapının arkasını dahi eksik etmedi. Yatak odanın tam orta yerinde, uzandı tavandaki Güliz’le baş başa kalmanın tadını çıkardı.
3
Kahve ve sigara dumanı el verip dansa tutuştu, Haşmet’e izlemek düştü sessizce. Çıt çıkarmadı mazinin fragmanı gözlerinin önünde akmaya başladı.
Uzaklara dalan Güliz’e ‘Unutabildin mi?’ diye sordu. ‘Şarkılar ve şiirler hala o ‘ cevabını alınca sustu. Yıllardır yaptığı gibi boğazından yukarı çıkaramadı kelimeleri.
‘Ve sigara dumanı ne kadar üflesen de içinde kalan’ diye fısıldadı sadece. Hiçbir saç teli payını alamadı güneşten seninkiler kadar diyerek gözlerini Güliz’e çevirdi. Adımlarımı sana çevirsem gider misin hepten? Sana, seni günlerce anlatmama müsaade eder misin? Oturup konuşur musun benimle adamakıllı? Sessizce ve kızgın çekip gider
misin? İzaha lüzum görmeden çarçabuk. En vahim neticeye hazırladım kendimi, hadi konuş artık yokluğuna hapsedecek misin beni?
Ağladı, ağladı, ağladı…
Kızarmış gözlerle yalvarırcasına baktı Güliz’e, çıt çıkarmadı, diğer duvardaki Güliz’e döndü o da suskun kalmayı seçti bu gece. Başını yastığa koydu tavana dikili gözlerle bir kelime duyarım hevesiyle bekledi. Uykuya dalmadan Güliz’in gözlerinden eksik etmedi şiirini;
Dilimdeki kördüğümün nedenini
Anlatamadım eşe dosta
Seni yitirme korkusuyla
İlmek üstüne ilmek ekledim
Hangisi daha vehim?
Mukayese etmedim
Sana yönelmek ister içimin fokurdayan nehirleri
Yüz çevirme ihtimalin gelir aklıma
Pek alasını dikerim barajın
Sen sakın ola ıslanma…
4
(5 yıl sonra)
Sıradan bir günün kaplumbağa adımlı saatlerinde çaldı telefonu, arayan Güliz’di. Sesini duyunca müthiş bir heyecan kapladı içini. Az sonra duyacaklarından bir haber sevinçle başladı muhabbete. ‘Evleniyorum’ dedi Güliz mutluluk taşan bir sesle, Haşmet dondu. Yalandan ve donuk bir sesle tebrik etti, düğününe mutlaka geleceğini ekledi.
Telefonu duvardaki Güliz’e fırlattı. Kulaklarına küfretti, sağır olmayı duyduklarına tercih ederdi öyle bir imkanı olsa. Usulca çöktü yere, yanaklarından süzüldü damlalar. Ne saçmalıyor bu telefondaki dedi, karşısındaki Güliz’e. Sen buradasın, benimsin dedi yanındaki Güliz’e. Haydi
kahve yap içelim, bak lokum aldım diyerek mutfağa yöneldi.
Arabayı kullanan Faruk istersen gitmeyebiliriz dedi. Hayır gidiyoruz dedi Haşmet. Emin misin? Yol yakınken dönebiliriz kardeşim. Sus da bas şu gaza geç kalacağız lan diyerek sessizce gözlerini yola dikti.
Arabadan indiler, Haşmet’in ayaklarında tonlarca yük, damlaları içine aka aka gözlerinden, girdiler düğün salonuna. Gelinliğin içindeki Güliz’i görünce, yüzünde gülümseme belirdi. Onu görünce eksik etmezdi gülümsemeyi. Lakin içinde bir şeyler eksildi, tarif edemediği bir güç çekip çıkarmaya çalışır gibiydi ruhunu. Yutkundu geçmedi. Tanrım ızdırabına razıyım şuan alsana beni yanına. Aldığı nefes midesini bulandırdı. Güliz’i tebrik etti, mutluluklar diledi Timur’a. Geçti oturdu. Yaşamak boynuma yük artık dayanmaya dermanım yok, şu kahrolası mahlukatı azat et tanrım.
Ömrün lüzumsuz uzunluğu her zaman aklının Güliz’den arta kalan bir bucağında demirbaşlar arasında konuşlanmış durumdaydı. Önceleri 50 yıl yaşasam bana yeter derdi, şuan bunun aksine pılını pırtını toplamadan göçüp gitmeye susadı. Güliz’e baktı beyaz gelinlik içinde. Kendini kefen içinde hayal etti. Olmaz dedi, kendi kendine, benim kefenim Güliz olacak.
Düğünden çıkınca Faruk’tan kendini yalnız bırakmasını istedi. Yürüdü, kalabalıkta gözleri yaşlı ve saklamadı hiçbirini. Aldırış etmeden meraklı bakışlara, koşmaya başladı, nefesi kesilene kadar koştu. Eve geldi, kapıyı çarptı. Doğruca Güliz’e yöneldi. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Güldü, işte buradasın kadınım dedi. Bugün bir kabus gördüm, Timur’la evleniyordun peh duy da inanma. Tabii canım ben de öyle dedim. Güliz beni seviyor.
Arkasını döndü. O taraftaki Güliz’e, bende seni seviyorum dedi. Bugün kahveler benden, fal senden diyerek mutfağa gitti. İki fincanla geldi. Afiyet olsun canım dedi karşısındaki Güliz’e. Bir yudum içti, neden içmiyorsun? Haydi iç, bak soğuyacak sonra, hem de en sevdiğin damla sakızlı. İçmezsen bu gece şiir yok sana diye tehdit etti. Suratı asık Güliz’e kıyamam sevgilim dedi. Tavandaki Güliz’in gözlerine okudu şiiri;
Gülümsemeni çizdim,
Kalbimin her zerresine,
Ne anlatabilirim sana?
Sönük kalacak kelimeler,
Gülümsemen karşısında,
Ve bu hiç adil değil…
5
(14 yıl sonra)
Kazmayı vurdu gün ışığında kurumuş toprağa. Alnındaki teri sildi iç çekerken. Kendinden emin, sükûnetle kazmaya devam etti. Bir metre kazdıktan sonra bugünlük paydos diyerek Güliz’e koştu.
Haftalarca bu ritüel devam etti. Gün geçtikçe derinleşti çukur, kalaslardan destek yaptı. Bir sığınak, bir oda halini aldı.
Güliz’in fotoğraflarını kara kalem çizdirdi çünkü hayatındaki tek renk oydu. Kara kalem resimleri teker teker astı sığınağına. Resimlerden arta kalan yerlere Güliz’in ağzından dökülen, kendine yönetilmiş kelimeleri yazdı. Güliz’in sarf ettiği hiçbir kelime boşlukta ziyan olmamalıydı Haşmet’e göre.
Artık her anını Güliz’den ibaret olan bu sığınakta geçirir oldu Haşmet. Kalbine kilitlemişti Güliz’i, şimdi kendini Güliz’den bir mezara hapsetti. Ömrünün geriye kalanında tek bir an ayrılmadı bu mezardan. Sabahtan akşama Güliz’le sohbet etti, geceleri gözleri uykuya yenik düşmeden önce eksik etmedi şiiri Güliz’in gözlerinden. Gün be gün eridi, eksildi bedeni lakin Güliz’i iliklerine kadar hissediyordu. Hangi güne uyandığından bir haber olmuştu artık. Takvim yaprakları nisandaydı. Tüm gün Güliz’i seyretti, ağladı saatlerce gözyaşlarını silmedi. Her zamanki uyku öncesi seremonisini gerçekleştirdi. Güliz’in gözlerine şiir kattı.
Sana en değerli varlığımı bıraktım
Dönüşü olmayacak bu gidişin
Aslında pek çok gelme girişimlerim oldu
Hepsinde kapında son nefesini verdi cesaretim
Sana olan duygularıma
Farklı renkler katıp kurtulmak istedim
Nefret ektim, filiz vermedi
Aşkından atmaya çalıştım, sarmaşığa güç yeter mi?
Bende her geçen gün artarken sen
Ben azaldı, her nefeste
Son zerremin de bağı koptu
Saçımda tek akım yoktu…
Yeni güne gözlerini açamadı Haşmet.
Bir cevap yazın