Üşür gibi yaptı kadın. Oysa içinin sıcaklığı adamın şefkatine naz yapıyordu. Adam, usulca yanaşmak istedi ruhunun en yalnız cephesinden.. Adamla kadının aynı nefesin ikliminde birleşmesine ön koşul aranmıyordu. Kadın gülümsedi. Yanaklarında pembe bir gül yaprağının bıraktığı hatıra renginde. Adam, kendinden emin gözükse de titreyen bacakları aynı şeyi söylemiyordu. Yağmur çiselerken, ıslanmak ikisinin de umurunda değildi halbuki. O an bir tek şey vardı önemli olan; kalp ile karınlarının arasında dolaşan o heyecanlı ve tatlı sancımanın, ruhta vuku bulması.
Gözlerinde yılların sitemiyle;
“ Gitmek daha mı kolaydı?” dedi kadın.
Adam içini derin derin çekti, ama çektiği aslında bir nefesten öte, yılların suskunluğuydu. Susmak mıydı anlatan birçok şeyi, kelimelerin en mümkün olmayan zaman diliminde? Kokusu bir nefes ötedeyken ne anlamı vardı ki, cümlelerin..
Sebebi bakışlarında saklı bir halde; “ Sana gelmek içindi kaçışlarım. “ dedi adam.
Bazen kaçmaktır, ulaşılması gereken yere giden yola. Ya da zamana eşlik etmektir, akan bir nehrin üstündeki yaprak gibi…
Düşünceli bir halde devam etti; “ Perdeler kapalıysa, bizim için güneşin doğmasının pek bir anlamı yok. Değil mi? ” diye kendi kendine serzenişte bulundu.
Kadın bir film şeridi geçirdi gözlerinin önünden. Yaşanmışlıklarına adadığı başyapıtını.. Aldığı cevabın nedenselliğini çoktan bırakmıştı bir köşeye.. “ Şimdi yanımdasın ya, gerisini zaman düşünsün o halde” diye içinden geçirdi. Başını ani bir hareketle çevirip adamın gözlerine kilitledi gözlerini. Uzun uzun.. Geçen yılların hasretini ve yaşanmış pişmanlıkların zorluğunu tek tek anlatır gibi bakıyordu adama… Adamın avuçlarının içinde ateşten toplar vardı sanki. Kadının ise gözbebeklerine veda edemeyen gözyaşları.. Adam, son bir hamleyle tuttu kadının ellerini. Artık kadının yüreğine çiseliyordu yağmur ve özüne ulaşıyordu ruhunun. Adam, gözlerini kapatıp bu sefer derin nefesini kadının saçları arasından çekti. İnsan bir kokuya sarılabilir miydi? Uzun bir yolculuğun ardından eve dönmek gibiydi bu..
Kavuşabilmenin en anlamlı yanı, güzel ve fiyakalı gidişlerdi. Çünkü gitmek, ölümsüz sevdalara kavuşmanın başlangıcıydı. Suskunluğun en güzel yanı ise; her şeyi anlatabilme kuvvetiydi. Hiçbir mevsime ait olmayan bir gündü, o gün ikisi için. Ve hiçbir sevdaya uğramamış hasretlerini yağmurla toprağa bıraktılar.
Bir cevap yazın