Siz şimdiden affederseniz cüret edeceğim. Neye mi? Bana kalırsa fark etmez. Ortak bir paydada buluştuğumuz sürece, ben ağzımı açmadan önce. İnce bir iple sınırlarımızı çizeriz. İnce beyaz bir ip, yoksa nasıl karışırız birbirimize? Sırada bekleyenler var bir süredir. Hep ince duvarlı evinde yan odaları dinleyenler, kırık merdivenlerden gelenler. Uzun yollar gitmeyi özledim canım, gözümü arada açıp herkesin uyuduğunu görmeyi, babam bizi sürerken. Babasından nasıl gördüğü ve annesinden. Bir de ölen abisi… Ne kadar tatlı acır sevdiğinin ihaneti. Canım dediğin birinin gidişi. Bir gece acı içinde kıvrandıktan sonra belki. Belki öyle parça parça ki içi … Suçlayamıyorum. Sevgimden bir parça koptu. Fırından dönerken ucu koparılan sıcak ekmek gibi bir yanımdan çokça soğuyorum, bir sofra dolusu insan telaşta bu yüzden. Bir elim öbürünü tutamıyor düşmek korkusundan. Sancıların yeni başladığı bir gebenin bedeninde acım, kendi kendini doğuruyor sayısız kere, tutmayan ellere.
Size dönersek bana söyleyin neden kafanızı çevirdiniz başka tarafa. O kadar fena mıyım? Saklanın! Geliyorlar. Yazılmış eski şiirler geliyor bir ordu gibi geçecekler üstümüzden. Bu kadar güçsüz olmanın cezası ezilmek işte. Haydan gelenin huya gidişi, içimde senin gelip gitmen gibi. Yabancı! Ben bir kahvehane miydim? Sana sayısız su içirdim. Bir gece saçlarını kokladım, bir gece yalnız sana sarıldım. Seni unutmuyorum. Yanılma bensiz. Benden arta kalan parçaları bulup birleştir. Sakla, içimde yaşadığın gibi yaşamıyorsam içinde bu yaşamak değildir. Bu düpedüz bir dümendir. Bu hayat koca bir şakadır inanan insanlara. Hiçbir denizde gemi yoktur yalnız hepsinin batmış olmasından. Hiçbir rota yoktur kaybolanlar dışında. İnanmadığı anda düşüyor insan, inandığında kavruluyor rüzgardan.
Yine sizi es geçtim. Saçlarımı çeken eski bir hikayem var bilmem anlar mısınız. Aklımda bir kaç isim. Şimdiden düşünüyorum bu yazıda kime küfredeyim. Oysa içimde biriken sinir değil, hiç olmadı.
Bir cevap yazın