“İnsan sarsılmadıkça yaşamın, yaşamının, yaşayanın gerçekliğine haklılık payı vermez.”
Otobüsün sunroof’una çarpıp duran bir arı vardı. Art arda çıkmayı deniyor ama beceremiyordu. Bu durum onu vazgeçirmeye yetmiyordu. Her deneyiş sonrası kanatlarından mı yoksa ağzından mı çıktığına emin olamadığım sesin voltajı artmaktaydı.
Bu ses beni rahatsız ediyor, dikkatimi çekiyor ve bana saldırma ihtimali beni korkutuyordu. Giysimle ezip öldürmek istedim. Sonra “giysimden iğnesini geçirip beni sancırsa” fikri vazgeçirdi. Hala çarpıp duruyordu. Sonra ayakkabımı çıkarıp ezmek istedim bu kez yolcuların vereceği tepki beni vazgeçirdi. Korktuğumu sanacaklardı ya da bir hayvanın yaşamına son verme hakkını nerden aldığımı sorgulayıp hesap soracaklardı yine vazgeçtim. Arı hala çıkmayı deniyordu. Defalarca çarpıp tekrar deniyordu. Bazen dinleniyor sonra yine harekete geçiyordu.
Arı hakkındaki duygularım, düşüncelerim değişiyordu. Sevmeye başladım, saygı duymaya sonra.
Özgürlüğü uğruna engeli aşmaktan vazgeçmiyordu yada camı engel olarak görmüyordu, belki de başka bir yol denemeye aklı yetmiyordu. Sonra başka yollar arandı çıkmak için yolcuların arasına daldı. Varlığı artık herkese tehditti. Cam kenarında oturan biri öldürmeye yeltendi uyarıp vazgeçirdim. Adam korkmuştu “camı açarmısın?” dedim. Hemen açmadı kazazedelerin şokunu yaşıyordu.
Sonra camı çekip açtı.
Arı camda bir oyundur tutturdu süzüldü durdu. Cama ilerledi sonra bir iki denemesi başarısız oldu. Rüzgarın şiddetiyle geri tepti, sonra çıkıp gitti.
Yani aceleci olmayın derim. Korktuğunuzu, sevmediğinizi, çekemediğinizi, nefret ettiğinizi sandığınız insanları tanıdıkça keşfe vardıkça sevebilir saygı duyabilirsiniz.
Evet arı öğretti.
Bir cevap yazın