Hep böyle olur. 34 yıldır böyle uyanırım ben. Önce ensemden kuyruk sokumuma doğru hafiften bir sızı iner, ardından dizlerime giren ağrıyla irkilir aniden uzatıveririm bacaklarımı. Tıpkı bir cenin gibi uyurum ben. Yatağımın çok küçük bir kısmını kullanırım. 10 Yıldır kullandığım yatağın yalnızca 1 metresinin yıpranmış, renginin sararmış ve hafiften yırtılmaya başlamış olduğunu, ancak kalan tüm kısımlarının yepyeni olduğunu görseniz şaşırırsınız.
Gören herkes şaşırırdı.
Siz de görseniz şaşırırdınız.
Ama kimse şaşırmadı henüz.
Kimse görmedi çünkü. Ama görselerdi şaşırırlardı eminim. Önce yatağa ardından bana bakar ardından şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilemez. Ya umutsuzca bir acımaya kapılır ya da şaşkınlığın aptallığına kapılıp anlamsızca ve sinir bozucu bir sırıtmaya tutulurlardı.
10 yıldır bu eve hiç kimse girmedi. 10 yıldır bir odası olan ve benim hala ev olarak gördüğüm bu viraneye hiç kimse girmedi.
İnsanlar asla öğrenemeyecekleri bir garipliğe neden şaşırsın ki zaten?
10 yıldır bu viran şehirden çıkmadım ben. Ayağım taşa, gözüm gökyüzüne, bedenim insana, soluğum temiz havaya değmeyeli 3650 gün oldu.
Canlanarak çürüyorum. Parçalandığımı söylüyorlar. Aslında böyle değil. Yani en son yemeğimi apartman boşluğunun zemin katına kadar getiren küçük bir esnaf lokantasının yeni yetme çalışanı bağırmıştı bu sözü.
‘’Paramparça olmuş, çürümüş Ulan bu, leş gibi de kokuyor! ’’
Ben de tam olarak böyle düşünüyordum. Çürümüştüm, kokmaya başlamıştım, kokunun rahatsız ettiği tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Parçalanmıştım, her bir kırığım sağa sola savrulduğunda varlığımın döküntüleri ancak benim ayağımı kanatır diye düşünmüştüm.
Yine olmamıştı, kimseye ilişmemek için kendimi onca yıl boşuna hapsetmiştim. Yine zarar vermiştim yine kanatmıştım insanları.
Ama nasıl olur? İzbe bir binanın 9.Katından hem de kimseyle konuşmadan, kimseye dokunmadan… Yani nasıl oldu?
Dimağımda cümleler parçalanıyor bu kez. En küçük parçayı elime alıyorum, basit şuncacık bir kelime. Soruyorum
‘’ Nasıl?’’
Şimdi 5 metrekarelik evi 1000.kez dönüyorum. Her santimine aynı soruyu, benzer bunalımı kusuyorum.
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
‘’Nasıl?’’
Uzun kirli tırnaklarım yağlı saç derimle dolmuş. Parmaklarımın ucundan bir tutam yonulmuş saç sarkıyor.
Nasıl olur?
Anlamaya ihtiyacım var. Uzun uzun düşünüyorum, bu kez fena halde kenara sıkıştım. Dimağımda kelimeler kulaklarıma dökülüyor, kulaklarımı ellerimin ayasıyla sıkı sıkıya kapatıyorum, tutunacak son şeylerimsiniz siz diye yalvarıyorum. Akıp gitmelerine müsaade edemem. Çığlık çığlığa kulaklarımı kanatırcasına bastırıyorum, yakarıyorum.
Anlamalı ve geri adım atmalılar.
Kelimeler.
Ama nasıl olur?
Benden tam 17 yaş büyük ( artık yüzünü dahi hatırlamadığım ) abim tarafından her ay parası ödenen, küçük bir esnaf lokantasının çocuk çalışanı, hem de ses tonundan anladığım kadarıyla taş çatlasın 15’inde olmalı. Bu ine girdiğimde olsa olsa 5 yaşında olan şuncacık çocuk nasıl bir hızla arşınlamış bu anlamsız hayat yolunu. Bir kez olsun yüzümü görmemişken, bir kez olsun yanıma sokulmamışken nasıl gördü, nasıl anladı, nasıl anlamlandırdı?
10 yılın leş kokusu 9 kat aşağıya sadece 40 saniyede iner mi?
10 Saniye. Sepetin uzun ipinin en ucundan tutup sepeti aşağıya sallıyorum. Yukarı çekmesi tam 30 saniyemi alıyor. Ağırlığa göre değişiyor ama saymıştım. Tam 30 saniye sürmüştü o gün.
NASIL ANLADI?
Bugün 1. Gün.
Bugün 2.Gün
Bugün 3.Gün
Bugün 4.Gün
Bugün o gün.
Ayakkabım yok. 4 yerinden yırtılmış, ağı tam ortadan ikiye ayrılmış, kül rengine dönmüş bir pijama ve ondan çok daha iyi durumda olmayan, üzerinde defalarca sigara söndürülmüş bedenime belki 5 kat büyük bir paçavra. Kendimi günlerdir hazırladığım yüzleşmeye doğru ilerliyorum. Apartmanın birinci katına indiğimde şaşırıyorum. Nasıl olur? Kendimi uçsuz bucaksız bir uzaklıkta bir inziva kulesinin tepesinde zannederken meğer. Nasıl olur?
62 saniye.
İnanamıyorum ve tam 12 kez 9.Kata çıkıp tekrar iniyorum. Terliyorum. Kirin keskin kokusu burnumu yarıyor bir kez daha.
Tam 5 saat sürüyor aradığım esnaf lokantasını bulmam. Yemekleri içine koydukları poşetlerden birini evden çıkarken yanıma almış olmayı akıl etmiş olmanın gururuyla sırtımı dikleştiriyorum ve dükkana giriyorum.
- Bacım başka kapıya.
Anlamıyorum.
- . affede
Demeye kalmadan tanıdık o ses, boyu boyuma iki kat olan bir çocuk kolumdan çekiştirerek kapının önüne çekiştiriyor beni.
Hiçbir şey değişmemiş diyorum kendime. Dinlemiyorlar, anlamaya çalışmıyorlar, hâlâ olabildiğince hoyrat ve vahşiler.
Çığlığı basıyorum. Canım yandığı için mi, beni dinlemeyi ancak böyle kabul edecekleri için mi bilemiyorum, anladıkları dilden konuşmaya çalışıyorum. Sesim titriyor, tiz bir sesle ;
- Kat.
Yemek getirdiğiniz 9.Katım ben.
Alnı sivilceyle dolu, uzun ve yapılı o çocuk biraz şaşırmış bir hayli tiksinmiş bir halde dönüyor arkasına.
- Diyor
- Usta bizim kokuşmuş sepetmiş bu.
Kulaklarım sağır, gözlerim kalın ensesine kenetlenmiş, zar zor duyuyorum ağzından dökülenleri.
- Usta bu o , delik deşik olmuş o çürük hasır sepetten yemeklerini yukarı çekmeye çalışan kadınmış. 2 yıldır koyduğum her yemeğin artığından bir parça olurdu o şeyde. İğrenirdim, elimi içine koyarken. Elden ayaktan düşmüş yaşlı bir kadın zannetmesem vallah billah götürmezdim yemek memek bu deliye.
İlk kez anlıyorum insan denen varlığı. Hem de kelimesi kelimesine.
‘’ Paramparça ve çürümüş ulan bu.’’
Emektar sepetimmiş bahsettiği. Sepetim benliğimin yansımasıymış onu gören insanlara. 10 yıllık bir sepet ne kadar çürümüş ise o kadar çürümüş o kadar parçalanmış o kadar yaşlanmışım. Yok hükmündeymişim meğer. Yok edilesi ve İğrenilesi.
Ben değilmişim bahsettiği. Ve bir o kadar benmişim aslında. Gözlerden uzak bir o kadar da göz önündeymişim.
Alelacele yürüyorum nereye gittiğimden ilk kez bu kadar emin olarak. İlk kez bu kadar kararlı ilk kez bu kadar huzurlu. Çok önemli bir şeyi keşfetmişçesine sabırsız ve heyecanlı ilerliyorum. Merdivenleri üçer beşer çıkıyorum. Yine aynı koku vuruyor burnuma. Önemsemiyorum ilk kez. Kapıyı açıyorum. 9. Katın apartman boşluğuna bakan mutfağıma koşuyorum. Önce aşağıya bakıyorum. Bir sepet 9 katı 10 saniyede iniyorsa bir İnsan sepet kaç saniyede iner?
Cama çıkıyorum. Kendimi apartman boşluğundan bırakıyorum. Hızlıyım, diye düşünüyorum.
Çok daha hızlıyım ulan ben!
Bir cevap yazın