Marlon, güneşin gülümsediği terletici bir günün öğle saatlerinde davul zurna sesleri arasında
kaçırmıştı Puşkayı, Bembeyaz gelinliği ile mutsuz yüzünü güldürmüştü. Puşka, bir alt
kasabadaki Marlon’u tanıyordu ve ona deliler gibi âşıktı. Zorla evlendirilmek için verildiği
adamdan ise nefret ediyordu lakin babası tarafından bir mecburiyete terk edilmişti.
Marlon, Puşka’yı at üstünde bilinmez dağların eteğine götürdü. Oraları avucunun içi gibi
biliyordu. Esrarengiz mağaralarını keşfedip en uzak olduğuna kanaat getirdiklere yere
girdiler. Her tehlikeye karşı beyaz atı da içeri aldılar. Puşka mağaranın içinde uysal bir yere
geçip oturdu. Dışarı terletici olmasına rağmen mağara içi adeta sıcağa meydan okuyordu.
Marlon dışarıda bulduğu çalı çırpılar ile ateş yaktı. İçine tuhaflık hâkimdi ve çehresi hiçbir
duyguyu ifade etmiyordu. Sanki her şeye, bütün var olana ilgisizdi. Puşka ise ilk defa bu denli
büyük bir mutluluk yaşıyordu. Bir an kara gözlerini Marlon’a çevirdi. Yüzü ihtişamlı bir
görkemliğe büründü.
‘’Hep bekledim seni Marlon!’’ diye mırıldandı ve devam etti. ‘’ Kalbim hep senin adına
çarparken ve sana sersemler gibi âşıkken beni zorla başkasına vermeye kalkıştılar. Tamam,
daha önce birbirimize hiç açılmadık, belki aşkımız platonik lakin ben seni hep sessiz sevdim
ve öyle ürktüm ki! Bir an yaşamaktan umudumu kesmiştim. Şimdi buna kesin bir kanaat
getirdim ki bu aşk tek taraflı değilmiş, karşılıklıymış. İdrak ettim ki sen de beni seviyorsun.’’
Marlon bu sözleri donmuş bir buz parçasıymış gibi dinledi ve sonra sararan ince bir yaprağa
dönüştü. Başını öne eğip sessiz kaldı. Puşka ısrarla konuşmasını sürdürdü. ‘’ Biliyor musun
her akşam uyumadan önce seni tahayyül ediyor, seninle ısınıyor, sıkıntılı anlarımı
yanımdaymışsın, başucumdaymışsın gibi hissediyorum. Bütün bu hislerim benliğimde büyük
gerçeklik payı taşıyordu. Hayallerin gerçek olması anlatılmaz bir duygu marlon, beni
kaçırdın, zail olmaktan kurtardın.’’
Marlon elindeki son çırpıyı da ateşe fırlattı. Sinirli yüzünü Puşka’ya çevirdi. ‘’ Sen ne
anlattığının farkında mısın?’’ diye sordu ‘’Ben anlattıklarını idrak edemedim fakat şunu bil ki
seni kendim için kaçırmadım.’’ Puşka kaşlarını keskinleştirdi, söylenilene inanmak istemedi.
Korku dolu bakışlarla elini ağzına götürdü. Kalbi sızlamaya başladı, başı öfkeden çatlayacak
gibi oldu. Hızla ayağa kalktı. Garip bir iki kelime geveledi. Ne dediğini kendi de
anlamıyordu. Beyninden vurulmuşa dönmüştü adeta. ‘’Nasıl yani’’ dedi. ‘’Ne demek beni
kendin için kaçırmadın? Böyle şakaları hiç sevmem’’
Marlon ayağa kalktı. Bir sigara yaktıktan sonra soğukkanlı bir şekilde konuştu. ‘’Ben şaka
yapmam Puşka. Seni; yakın dostum Niko için kaçırdım. Niko iyi adamdır. Mutlu bir hayat
sürmenizi temenni ederim. Yarın seni ona teslim edeceğim.’’
Puşka sinirlendi. Oturduğu yerden hızla kalkıp mağaranın ağzına doğru koşmaya başladı.
Marlon, arkasından koşup yakaladı. Puşka o sırada Marlon’un elinden kurtulmak için her yolu
denedi. Bağırdı çağırdı, kendini sağa sola savurdu fakat Marlon’un güçlü kollarından
kurtulması imkânsızdı. Büyük uğraşlar sonrasında Marlon sinirinden kendini tutamayıp
yüzüne sert bir tokat attı. Puşka sendeleyip yere düştü. Ağlamaklı bir şekilde yerden ona
doğru sürünerek konuştu.
‘’Marlon’’ dedi. ‘’Ben sana aşığım, seni seviyorum. Niko, tam bir Allahın belası. Ondan
nefret ediyorum. Ne olur beni ona götürme. Burada öldür istersen ama Niko’ya götürme.’’
Ses tonu oldukça etkiliydi. Marlon eğilip onu yerden kaldırdı. ‘’Nasıl yani’’ dedi. Sen
Niko’yu sevmiyor musun? Ona varmayı sen istemedin mi? Ona haber yollayıp düğün günü
beni kaçır yoksa canıma kıyarım demedin mi? Niko bana bunları anlattı.’’ ‘’ Yeminle
yalan söylemiş’’ diye bağırdı Puşka. ‘’Ben küçüklüğümden beri sana aşığım. Niko, benim için
sadece bir zebani. Seni kandırmış, beni ona kaçırman için söylemiş bütün bunları.’’
Kısa bir süre bakıştılar. Açıkçası Marlon da Puşka’ya âşıktı, onu çocukluğundan beri
seviyordu. Fakat Niko’nun o sözlerinden sonra kalbinden söküp atmıştı. ‘’Eğer beni
kaçırmazsan canıma kıyarım’’ dediği için onu kaçırma yoluna girişmişti.
Marlon, olayı hemen Niko’nun en sadık adamı olan Şama’ya anlattı. Bütün planın ve işlerin
iptal olduğunu söyledi. Şama, ona aktarılan bütün söylemleri ağası Niko’ya ulaştırdı. Niko
oturduğu tahtta ağzını sildi. Elinde tuttuğu, üç kez ısırmış olan kırmızı elmayı fırlattı. Tattan
indi. Şama’ya yanaştı. İnce uzun bedeniyle kendini gerdi. ‘’Demek Marlon beni sattı öyle
mi?’’ dedi. ‘’Demek ki Puşka beni bir zebani olarak görüyor ve benden nefret ediyor öyle
mi?’’
Şama ellerini bağlamış bir halde başını salladı. ‘’Söyle bakalım bana’’ dedi Niko. ‘’Dünyanın
en büyük mükemmellik timsali ben değil miyim? Puşka benden iyisini bulabilir mi? Boy
desen boy, pos desen pos, saç desen saç, baş desen baş! Sakal desen sakal, bıyık desen bıyık
hem de kaytanlı! Adam desen adam, arsa desen arsa, para desen para hem de ağırlığınca!
Benden iyisini bulabilir mi? De bana her şeyim tam değil mi? Gücüm kudretim her yeri
sarmamış mı? ‘’Sarmıştır ağam’’ dedi Şama. ‘’ Yakışıklı değil miyim?’’ diye bağırdı.
‘’Yakışıklısın ağam’’ dedi. ‘’Artistlere kök söktürüyorsun’’
Öfkeli bakışlarıyla bulunduğu yerde kendince dönüp durdu, ansızın kapı açıldı. İçeriye
ellerinde üzüm tepsileriyle birkaç hizmetçi girdi. Niko, Şama’ya dönerek ‘’İşte’’ dedi. ‘’Bir
sürü var bunlardan, bir sürü, ama hepsi sıradan. Fakat ben Puşka’yı isterim. Puşka benim
olmalı.’’
Hizmetçiler üzüm tepsilerini, Niko’nun oturduğu tattın yanı başına koyup odadan çıktılar.
Şama korku dolu gözlerini ağasına dikti. Başını sağa sola çevirdi. Yutkundu. ‘’Şey’’ dedi
‘’Şey ağam! Bu işler, yani bu işler..’’ Sözünü tamamlayamadan Niko araya girdi. ‘’ Bu işler
ne?’’ dedi. ‘’Ne demek istiyorsun? Sen sadık bir adamımsın. Ne söyleyeceksen açık açık,
gevelemeden söyle.’’
Yüzü kırmızıya büründü Şama’nın. ‘’Demem o ki ağam, bu işler gönül işidir’’ dedi. ‘’ Yani
paranın, adamlarının, arsalarının, gücünün ve kuvvetinin olması Puşka’nın sana bağlanmasına
yeterli bir sebep değildir. Sizi gönülden sevmeli ki size varabilsin. Hem bu aşk meşk işlerinin
sonunun nerelere varacağı belli olmaz. Siz bence bu karşılıksız sevdadan vazgeçin. Ben sadık
bir adamınız olarak size bunu tavsiye ederim ama yinede en iyisini siz bilirsiniz’’
Niko’nun bu sözler sonrası, yüzü tastamam değişti. Rengi tanınmaz bir hale büründü. Yumruk
haline getirdiği elini diğer eline sertçe vurdu. Hızla, duvarda asılı duran tüfeğine koştu.
Şamaya doğrultup ateş etti. Şama oracıkta öldü. Kurşun sesinden odaya giren görevliler yerde
Şamanın cesedini görünce donakaldılar. İşte Niko en sadık adamını dahi, istemediği bir söz
ettiği için gözünü kırpmadan öldürecek kadar vahşi bir kişiliğe sahipti. Adamlarına
‘’Marlon’un ve Puşka’nın bulunması, Marlon’un bulunduğu yerde öldürülmesi ve Puşka’nın
kendisine getirilmesi’’ emrini verdi.
Adamlarının çoğunu bu iş için görevlendirdi. Hepsi görevi yerine getirmek için arayışa
çıktılar. Atın ayak izini sürerek bulundukları mağarayı buldular. Marlon ve Puşka içeride bir
şeyler atıştırıyorlardı. Sesler işitildi. Marlon tedirgin bir şekilde ayağa kalkıp etrafı
gözetlemeye koyuldu. Yüzünü Puşkaya döndü. ‘’Niko’nun fedaileri bunlar’’ dedi.
‘’Mağaranın etrafını sarmışlar. Muhtemelen beni öldürecek, seni de ona götürecekler. Niko
meğerse ikiyüzlü bir köpekmiş.’’
Puşka koşar adımlarla Marlon’a yanaştı. Elinden tuttu. ‘’Ne sana bir şey olsun ne de beni o
vahşiye götürsünler’’ dedi. Marlon onu tertemiz alnından öptü. Kınalanmış ellerini yanağına
sürdü. ‘’Sen merak etme’’ dedi. ‘’ Buna izin vermem. Hiçbir güç beni senden alamaz.’’
Dışarıdaki fırtınanın içinden bir adamın sesi güç işitiliyordu. Marlon sesi daha iyi duyabilmek
için biraz daha yanaştı. Puşka ise onu bir an olsun yalnız bırakmıyor, eliyle kolunu tutmuş
adeta bir adım daha atmasıza izin vermeksizin sıkıyordu.
Ses tekrar yükseldi. Kayalıklara çarparak yankı yaptı. ‘’Marlonn! Patron Niko senin ölüm
emrini verdi. Ona karşı yapmış olduğun bu saygısızlığı affedemezdi. Seni öldüreceğiz,
Puşkayı ise sağ salim ona götüreceğiz. Bize verilen emir bu!’’
Marlon güldü. Puşka ise oldukça endişeliydi. Ses tekrar yükseldi. ‘’Fakat biz seni öldürecek
kadar büyük güce sahip değiliz. Seni tanımayan yoktur, namın her yeri aşmıştır. Dolayısıyla
seninle müzakere yapmak isteriz. Sen büyük bir kabadayısın. Puşkayı bize teslim et. Sonrada
çek git yoluna. Patron Niko’ya seni öldürdüğümüzü bildiririz, kurtulur gidersin fakat Puşkayı
bize teslim etmelisin.’’ Daha bir sokuldu Marlona. Şaşkın ve endişeli gözlerini onun üzerinde
gezdirdi. Gerçekten de büyük bir kabadayıydı Marlon. Kimse ona kolay kolay yanaşamazdı.
Fakat o gün üzerinde her zaman bulundurduğu tabancası yoktu. Bütün gücü ile bağırdı.
‘’Bunu aklınızdan çıkarmayın ki Puşkayı ölüm dahi benden ayıramaz.’’
Kısa bir sessizlik oluştu. Rüzgâr uluması kesilmişti. Sonra sessizliğe inat olan kurşun sesleri
yayılmıştı her tarafa. Marlon, Puşkayı da alıp mağaranın içine girdi. Kurşun sesleri susmak
bilmiyor, kayalara aksederek garip sesler çıkarıyorlardı. Marlon başını kaldırıp baktığı gibi
geri çekti. ‘’Tonca adam var dışarıda’’ dedi. ‘’Bunlara karşı koymamız imkânsız. Bir değil, on
değil, elli değil..’’ Puşka ağlamaya başladı. Ona sarıldı Marlon. Gözyaşlarını sildi. ‘’Ağlama’’
dedi. ‘’Ağlaman bizi acizleştirir, güçsüzleştirir. Böyle yaparak onlara sadece kuvvet
aşılarsın.’’
Eliyle karşıyı gösterdi. Karşıda orta büyüklükte bir çıkış kapısı vardı. Lakin çok yüksek
uçurumdu. Oraya doğru yürüdüler. ‘’Biraz sonra bütün adamlar içeri girecek.’’ dedi Marlon.
‘’Baş edemezsem seni alıp götürürler. Benim gönlüm buna razı olmaz. ‘’Benim de’’ dedi
Puşka. Gözlerini uçuruma çevirdiler. Marlon boynunu büktü. ‘’ Bizim için tek çıkış bu
uçurumdur. Lakin sonu muhakkak ölümdür’’ dedi. Marlona sarıldı Puşka. ‘’Seninle ölüme
gitmek bile güzel.’’ diye mırıldandı. Kınalı ellerini birbirine sürttü. ‘’Yeter ki biz
ayrılmayalım. Ucunda ölüm olsa bile.’’
Dışarıdaki ateş sesleri kulağa daha çıplak geliyordu. Yaklaştıklarının bir ispatıydı bu. Marlon
ve Puşka son çıkış kapısı aynı zamanda sonu muhakkak ölüme çıkan uçuruma adım adım
yaklaştılar. Aşağıya baktı Puşka. ‘’Aman Allahım!’’ diye bağırarak başını Marlon’un omzuna
dayadı.
Birbirlerine sarıldılar. Bir dakika sonra ateş sesleri arasında ortalığı bir bağırışma sesi aldı.
Dışarıdaki adamlar bu sese bir anlam veremediler. Koşarak mağaranın içine girdiler. İçeride
gözü yaşlı, matem görünümlü, bir deri bir kemik kalmış beyaz attan başka kimse bulamadılar.
Atın gözü yaş içindeydi. Karşıdaki uçuruma yanaştılar, aşağıya diktiler gözlerini. Onlarca
kilometre aşağıda, sivri kayaların arasında Marlon ve Puşka’nın birbirine sarılmış şekilde
cesetleri duruyordu, ölmüşlerdi ama yine de birbirlerini bırakmamışlardı. Ölüm dahi onları
ayıramamıştı. Orada bulunan bütün adamlar gözyaşlarına boğuldular, yaptıklarından
pişmanlık duydular. Olayı Niko’ya anlattılar.
Vahşi Niko bile bu anlatılanlara gözyaşı döktü. ‘’ Vah vah ’’ dedi. ‘’İkisi de gitti he! Bizim
garip Şama’nın dediği doğruymuş meğer:
‘’Aşk meşk işinin nerelere varacağı belli olmazmış.’’
AŞK MEŞK İŞİ – GALİP ÖNLÜ
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın